Surenin çoğunluğunu, kıyamet sahneleri ve
olayları oluşturuyor. Diğer yandan sure
kıyametin adıyla başlamakta ve onunla
adlandırılmaktadır. Önceden değindiğimiz
gibi, o hem anlamı ve hem de ses tonu gözetilerek seçilen
bir addır. El Hakka: "Bir şey oluşur
oluşmaz, ona bağlı olarak gerçeğin açığa
çıkması yahut, oluşur oluşmaz hükmü gereği
insanlar üzerinde işleve geçmesi veya oluşur
oluşmaz onda hakkın varlık kazanması"
anlamlarınadır. Hepsi de surenin yönelimi ve konusuna
uyum gösteren ve meseleye kesin biçimde açıklık
getirici anlamlardır. Diğer yandan o; ses tonuyla onda
saklı olan bu anlama paralel belirli bir vurgu ortaya koyarak
onunla hedeflenen havanın oluşmasına katkı
sağlamakta ve yalanlayıcıların dünyada ve
ahirette başlarına geleceklere açıklık
getirmektedir.
Surenin havası; ürkünçlük ve korku havası
olduğunun yanında, tümüyle ciddiyet ve katı tutum
havası olup hisse ilahi güce ilişkin bilinç veriyor.
Diğer yönden de bu güç karşısında insan
varlığının güçsüzlüğü ve o gücün
insanı; peygamberlerin hak, akide ve şeriata
ilişkin getirdikleri ile gerçeklik kazanan, Allah'ın
insanlık için seçtiği hayat sisteminden sapması
veya ona karşı lakayt davranması durumunda dünya
ve ahirette yakaladığını ifade ediyor.
Çünkü o hayat sistemi, savsaklanmak, değiştirilmek için
değil; uyulmak, saygı gösterilmek, çekingenlik ve
önemle karşılanmak için inmiştir. Aksi takdirde
ezici bir yakalayış ve korkunçluklar tepede
beklemektedir.
Suredeki sözler, ses tonları, anlamları, cümlede
bir araya gelişleri ve cümlenin delaleti hepsi bu havanın
oluşturulması ve tasvir edilmesine iştirak
etmekteler. Sure görünürde yüklemi olmayan "Gerçekleşen"
sözü ile başlıyor. Onu, bu büyük olayın
mahiyetini büyük ve korkunç görme imajı ile yüklü bir
soru izliyor: "Nedir o gerçekleşen?" Ardından
bu büyük ve korkunç imajını karşıdakini
bilgisizlikle ayıplama ve meseleyi bilgi ve kavrama
sınırlarının dışına çıkararak
daha da artıyor: "Gerçekleşenin ne
olduğunu nereden bileceksin?"
Sonra bu soruya cevap vermeden susuyor. Muhatabı,
bilmediği ve bilmesine elverişli olmayan bu ulu ve
korkunç görülen meselenin önünde öylece bırakıyor.
Çünkü o bilgi ve kavrayışın üzerindedir.
Sonra o meseleyi yalanlayan ve yalanlayanların
karşı karşıya kaldıkları helak edici
yakalanışları; bu meselenin yalan götürmez
ciddiyeti ve onu yalanlamada ısrar edenlere kurtuluş
olmadığına ilişkin söz başlıyor: '