O

Hadid

O

   

25- Biz Peygamberlerimizi kesin kanıtlarla gönderdik, insanlar arasında adil bir düzen kurulsun diye onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü indirdik. Ayrıca büyük caydırıcılığı ve sertliği yanında insanlara yönelik birçok faydaları olan demiri indirdik. Böylece kimlerin görmedikleri halde Allah'ı ve Peygamberi destekleyeceklerini ortaya çıkarmak istedik. Hiç kuşkusuz Allah güçlü ve üstün iradelidir.

26- Biz Nuh'u ve İbrahim'i peygamber olarak gönderdik. İkisinin soyuna da peygamberlik ve kitap verdik. Onların soylarından türeyenlerin bir bölümü doğru yola bağlı kaldı, fakat çoğu yoldan çıktı.

27- Onların arkasından ardarda diğer peygamberlerimizi gönderdik, bu arada Meryemoğlu İsa'yı da gönderdik. O'na İncil'i verdik, bağlılarının kalplerine şefkat ve merhamet duygusu aşıladık. Biz onlara aşırı sofuluğu farz kılmış değildik. Bunu (akılları sıra Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için kendileri uydurdular. Buna rağmen onun gereklerini yerine getirmediler. Biz onların inananlarına ödüllerini verdik, Fakat çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

Peygamberlik misyonu özünde aynıdır. Bu misyonun taşıyıcıları olan peygamberler insanların karşısına açık delillerle çıkmışlardır. Çoğu olağanüstü nitelikte mucizeler göstermiş, bazılarına kutsal kitap indirilmiştir. Okuduğumuz ayetlerin ilkinde "onlarla birlikte kitap indirdik" buyurulduğuna dikkat edelim. Görülüyor ki, bu ifade peygamberlerin kendileri de, onlara indirilen kitap da bir sayılıyor. Bu, peygamberlik misyonunun özü itibarı ile aynı olduğunu vurgulayan bir ifadedir.

Yine aynı ayette peygamberlere kutsal kitabın yanısıra "ölçü"nün de indirildiği belirtiliyor. Evet, bütün peygamberler gerek yeryüzüne gerekse insanların hayatlarına değişmez ölçüler yerleştirmek için gelmişlerdir. Bunun amacı şudur: İnsanlar davranışları, olayları, nesneleri ve kişileri değerlendirirken bu değişmez ölçülere başvursunlar; hayatlarını kişisel arzuların değişkenliğinden, mizaçların çatışmasından, çıkarların çelişmesinden kurtulmuş, sağlam bir temel üzerine oturtsunlar. Peygamberlerin getirdikleri değişmez ölçüler hiç kimseye ayrıcalık tanımaz. Çünkü onlar herkes için aynı ilahi kaynaklı "hak" terazisini kullanırlar. Hiç kimsenin hakkını yemeye de kalkışmazlar. Çünkü yüce Allah herkesin Rabb'idir.

Kişisel arzuların savaşında, ihtirasların kasırgaları ortasında, kıskançlıkların ve bencilliklerin arenasında insanları sosyal kasırgalardan, zelzelelerden, bunalımlardan ve çalkantılardan koruyabilecek olan tek güvence, yüce Allah'ın peygamberlere indirdiği değişmez ölçülerdir.

Ortada mutlaka insanların her konuda başvuracakları değişmez bir ölçü sistemi olmalı ve insanlar bu ölçülerin terazisinde hakkı, adaleti ve kayırmacasız insafı bulabilmelidirler. Okuduğumuz ayette bu amaç "insanlar arasında adil bir düzen kurulsun diye" cümleciğinde ifade ediliyor. Yüce Allah'ın sisteminde ve şeriatında köklü bir yeri olan bu değişmez ölçüler olmadan insanlar adaleti bulamazlar. Bulsalar da onun terazisinin denkliğini koruyamazlar. Çünkü o terazi cahilliklerin, şahsi arzuların rüzgarları önünde her an için sarsılma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Devam ediyoruz:

"Ayrıca büyük caydırıcılığı ve sertliği yanında insanlara yönelik birçok faydaları olan demiri indirdik. Böylece kimlerin görmedikleri halde Allah'ı ve Peygamberi destekleyeceklerini ortaya çıkarmak istedik."

Bu ayette "demiri indirdik" deyiminin bir başka benzeri "size sekiz hayvan çifti indirdik" ayetinde görülüyor. (Zümer suresi, 6) Her iki ifade de yüce Allah'ın nesneleri ve olayları yaratmaya yönelik iradesine ve planına işaret eder. Gerçekten demir, yüce Allah'ın planı ve tasarısı uyarınca yeryüzüne inmiştir. Ayrıca bu deyim, ayetin havasına da uyuyor. Çünkü ayetin genel havası "kitap" ve "ölçü" indirmeyi yansıtır. Başka bir deyimle yüce Allah'ın yarattığı herşey "kitap" gibi, "ölçü" gibi plâna bağlı olarak yaratılmıştır.

Yüce Allah'ın indirdiği bu demir madeninde "büyük bir caydırıcılık ve sertlik vardır". Bu maden sadece savaşlarda değil, barış zamanında da bir güç kaynağıdır. Çünkü "onda insanlara yönelik birçok faydalar vardır." Günümüzde uygarlık neredeyse tümü ile demir-çeliğe dayanır. Acaba demiri insanlığın yararına sunmanın amacı nedir?

"Böylece kimlerin görmedikleri halde Allah'ı ve Peygamberi destekleyeceklerini ortaya çıkarmak istedik."

Bu ifadede silahlı cihada işaret ediliyor. Bu işaret, bedeni ve malı fedakârlık konusunu işleyen bu surenin son derece uygun bir yerinde karşımıza çıkıyor. Yüce Allah'ı görmeksizin desteklerken ve O'nun Peygamberine arka çıkanlardan sözeden bu ifadeyi, Allah'ı ve Peygamberi desteklemenin ne anlama geldiğini açıklayan bir değerlendirme cümlesi izliyor. Kolayca anlaşılabileceği gibi bu destek, yüce Allah'ın sisteminin ve çağrısının safında yeralmak anlamını taşır. Yoksa yüce Allah insanların hiçbir desteğine, hiçbir yardımına muhtaç değildir. Sözünü ettiğimiz değerlendirme cümlesi şudur:

"Hiç kuşkusuz Allah, güçlü ve üstün iradelidir."

Peygamberlik misyonunun özü, kitabı ve değişmez ölçüleri bakımından bir olduğu açıklandıktan sonra şimdi de bu misyonun taşıyıcıları açısından da bir olduğu belirtiliyor. Çünkü bu misyonun taşıyıcıları olan peygamberler Hz. İbrahim ile Hz. Nuh'un soyundan geliyorlar.

"Biz Nuh'u ve İbrahim'i peygamber olarak gönderdik. İkisinin soyuna da peygamberlik ve kitap verdik."

Bu soy ağacı iri-uzun gövdeli ve sık dallı tek bir ağaçtır. Peygamberlik görevini ve kutsal kitabı bu soy elden ele iletmiştir. Bu soy ağacı, insanlık tarihinin şafağını simgeleyen Hz. Nuh ile başlayarak Hz. İbrahim'e kadar uzar. Sonra bu ağaç dal vererek uzamasını sürdürmüş ve zamanla irileşerek peygamberlerin sonuna kadar uzayan bu daldan çok sayıda peygamberler gelmiştir.

Fakat bu peygamberliklere ve bu kutsal kitaplara muhatap olan insanlık kuşakları aynı şekilde özdeş ve homojen olamamışlardır.

"Onların soylarından türeyenlerin bir bölümü doğru yola bağlı kaldı, fakat çoğu yoldan çıktı."

Bu ifade peygamber tarihinin, bu ilahi çağrı akımının kısa bir özetidir.

Bu zincirin sonlarına doğru Hz. İsa ortaya çıkıyor:

"Onların arkasından ardarda diğer peygamberlerimizi gönderdik. Bu arada Meryemoğlu İsa'yı da gönderdik."

Yani Hz. Nuh ile Hz. İbrahim'in ardından öbür peygamberleri gönderdik. Demek ki, peygamberlik süreci ardışık halkalardan oluşmuş uzun bir zincirdir. Meryemoğlu Hz. İsa bu zincirin sona yakın bir halkasıdır.

Şimdi de Hz. İsa'nın bağlılarının belirgin bir özelliğine parmak basılıyor. "O'nun bağlılarının kalplerine şefkat ve merhamet duygusu aşıladık." Bu şefkatli ve merhametli insanlar Hz. İsa'nın çağrı kampanyasının, hoşgörülü kişiliğinin, tutkulardan arınmış ruhunun ve aydın gönlünün doğal ürünü olarak ortaya çıkmışlardı. Şefkatlilik ve merhametlilik, Hz. İsa'nın mesajını onaylayan, O'na gerektiği gibi bağlanan "müminler"in son derece bariz bir özelliği olmuştu: Bu özelliğe Kur'an'ın başka ayetlerinde değinildiği gibi tarihte de canlı örneklerine rastlanmıştır. Mesela Habeşistan İmparatoru Necaşi, Necra heyeti ve islamın ortaya çıktığı günlerde bu dine girmek arzusu ile Peygamberimiz ile görüşmeye gelen diğer hristiyan heyetler, bu örneklerin başlıcalarıdır. Onların bu tutumları Hz. İsa'ya gerçekten bağlandıkları günlerin birikimi olarak kalplerine yerleşen "hak" sermayesinden kaynaklanıyordu.

Şimdi de Hz. İsa'nın bağlılarının bir başka tarihi özelliklerine dikkat çekiliyor.

"Biz onlara aşırı sofuluğu farz kılmış-değildik. Bunu (akılları sıra) Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için kendileri uydurdular."

Bu ayetin en çok benimsenen açıklaması şöyledir: Hristiyanlık tarihi boyunca görülen aşırı sofuluk geleneği, orjinal terimi ile "ruhbanlık" kurumu ,

Hz. İsa'nın bazı bağlılarının tercihi olarak ortaya çıkmıştır. Onlar akılları sıra yüce Allah'ın hoşnutluğunu elde etmek ve hayatın yozlaştırıcı unsurlarından uzakta kalabilmek için bu geleneği benimsemişlerdi. Yüce Allah onlara işin başında böyle bir zorunluluk yüklememişti. Fakat onlar bu yaşama biçimini kendi tercihleri ile seçip kendilerine empoze ettikten sonra yüce Allah karşısında bir taahhüt altına girmiş oldular. Bu taahhüdün gereği olarak seçtikleri yaşama biçiminin ilkelerine uymaları, gereklerini yerine getirmeliydiler. Bu gereklerin başlıcaları ruhsal arınma, dünyaya önem vermeme, kanaatkârlık, eletek temizliği, Allah'ı sürekli anmak ve ibadet etmekti. Böylece ruhlarını her türlü ihtirastan arındırıp varlıklarını tümü ile Allah'a adayacaklardı, kendi tercihleri ile seçtikleri bu aşırı sofuluğun onların kafasındaki amacı buydu.

Fakat bu gelenek uygulamada amacından uzaklaştı, çoğunlukla birtakım ruhsuz törenlere ve biçimsel şenliklere dönüştü. Çoğunda içerikten yoksun resmi kılıklar ve içtenlikten uzak görüntülere büründü. Amaç edindiği yükümlülüklere bağlı kalanlar parmakla sayılacak kadar az oldu. Devam edelim:

"Buna rağmen onun gereklerini yerine getirmediler. Biz onların inananlarına ödüllerini verdik, fakat çoğu yoldan çıkmış kimselerdir."

Yüce Allah'ın insanların ne dış görünüşlerine ve biçimlerine ne de cafcaflı törenlerine ve yaldızlı üniformalarına bakar. Allah insanların ancak davranışlarına ve niyetlerine bakar. Onları duygularının ve davranışlarının özü üzerinden hesaba çeker. Çünkü O kalplerin en saklı duygularını ve gönüllerin özünü bilir.

Bu hızlı çekimli tarihi gösteriyi müminlere yönelik son sesleniş izliyor. Onlar Allah'a çağrı kampanyasının uzun tarihi boyunca peygamberlere inananlarca oluşturulan zincirin son halkası ve mirasçısı oldukları ilâhi mesajını kıyamet gününe kadar ayakta tutacak olan müminler topluluğudurlar.

 

 

O

 

O