Peygamberlik misyonu özünde aynıdır. Bu misyonun
taşıyıcıları olan peygamberler
insanların karşısına açık delillerle çıkmışlardır.
Çoğu olağanüstü nitelikte mucizeler göstermiş,
bazılarına kutsal kitap indirilmiştir.
Okuduğumuz ayetlerin ilkinde "onlarla birlikte kitap
indirdik" buyurulduğuna dikkat edelim. Görülüyor ki,
bu ifade peygamberlerin kendileri de, onlara indirilen kitap da
bir sayılıyor. Bu, peygamberlik misyonunun özü itibarı
ile aynı olduğunu vurgulayan bir ifadedir.
Yine aynı ayette peygamberlere kutsal kitabın
yanısıra "ölçü"nün de indirildiği
belirtiliyor. Evet, bütün peygamberler gerek yeryüzüne gerekse
insanların hayatlarına değişmez ölçüler
yerleştirmek için gelmişlerdir. Bunun amacı
şudur: İnsanlar davranışları,
olayları, nesneleri ve kişileri değerlendirirken bu
değişmez ölçülere başvursunlar;
hayatlarını kişisel arzuların
değişkenliğinden, mizaçların çatışmasından,
çıkarların çelişmesinden kurtulmuş,
sağlam bir temel üzerine oturtsunlar. Peygamberlerin
getirdikleri değişmez ölçüler hiç kimseye ayrıcalık
tanımaz. Çünkü onlar herkes için aynı ilahi
kaynaklı "hak" terazisini kullanırlar. Hiç
kimsenin hakkını yemeye de kalkışmazlar.
Çünkü yüce Allah herkesin Rabb'idir.
Kişisel arzuların savaşında,
ihtirasların kasırgaları ortasında,
kıskançlıkların ve bencilliklerin arenasında
insanları sosyal kasırgalardan, zelzelelerden,
bunalımlardan ve çalkantılardan koruyabilecek olan tek
güvence, yüce Allah'ın peygamberlere indirdiği
değişmez ölçülerdir.
Ortada mutlaka insanların her konuda
başvuracakları değişmez bir ölçü sistemi
olmalı ve insanlar bu ölçülerin terazisinde hakkı,
adaleti ve kayırmacasız insafı bulabilmelidirler.
Okuduğumuz ayette bu amaç "insanlar arasında
adil bir düzen
Günümüzde
uygarlık neredeyse tümü ile demir-çeliğe dayanır.
Acaba demiri insanlığın yararına sunmanın
amacı nedir?
"Böylece kimlerin görmedikleri halde Allah'ı ve
Peygamberi destekleyeceklerini ortaya çıkarmak istedik."
Bu ifadede silahlı cihada işaret ediliyor. Bu
işaret, bedeni ve malı fedakârlık konusunu
işleyen bu surenin son derece uygun bir yerinde
karşımıza çıkıyor. Yüce Allah'ı görmeksizin
desteklerken ve O'nun Peygamberine arka çıkanlardan sözeden
bu ifadeyi, Allah'ı ve Peygamberi desteklemenin ne anlama
geldiğini açıklayan bir değerlendirme cümlesi
izliyor. Kolayca anlaşılabileceği gibi bu destek, yüce
Allah'ın sisteminin ve çağrısının
safında yeralmak anlamını taşır. Yoksa yüce
Allah insanların hiçbir desteğine, hiçbir yardımına
muhtaç değildir. Sözünü ettiğimiz değerlendirme
cümlesi şudur:
"Hiç kuşkusuz Allah, güçlü ve üstün iradelidir."
Peygamberlik misyonunun özü, kitabı ve
değişmez ölçüleri bakımından bir
olduğu açıklandıktan sonra şimdi de bu
misyonun taşıyıcıları açısından
da bir olduğu belirtiliyor. Çünkü bu misyonun taşıyıcıları
olan peygamberler Hz. İbrahim ile Hz. Nuh'un soyundan
geliyorlar.
"Biz Nuh'u ve İbrahim'i peygamber olarak gönderdik.
İkisinin soyuna da peygamberlik ve kitap verdik."
Bu soy ağacı iri-uzun gövdeli ve sık dallı
tek bir ağaçtır. Peygamberlik görevini ve kutsal kitabı
bu soy elden ele iletmiştir. Bu soy ağacı,
insanlık tarihinin şafağını simgeleyen
Hz. Nuh ile başlayarak Hz. İbrahim'e kadar uzar. Sonra
bu ağaç dal vererek uzamasını sürdürmüş ve
zamanla irileşerek peygamberlerin sonuna kadar uzayan bu
daldan çok sayıda peygamberler gelmiştir.
Fakat bu peygamberliklere ve bu kutsal kitaplara muhatap olan
insanlık kuşakları aynı şekilde özdeş
ve homojen olamamışlardır.
"Onların soylarından türeyenlerin bir bölümü
doğru yola bağlı kaldı, fakat çoğu
yoldan çıktı."
Bu ifade peygamber tarihinin, bu ilahi çağrı
akımının kısa bir özetidir.
Bu zincirin sonlarına doğru Hz. İsa ortaya çıkıyor:
"Onların arkasından ardarda diğer
peygamberlerimizi gönderdik. Bu arada Meryemoğlu
İsa'yı da gönderdik."
Yani Hz. Nuh ile Hz. İbrahim'in ardından öbür
peygamberleri gönderdik. Demek ki, peygamberlik süreci ardışık
halkalardan oluşmuş uzun bir zincirdir. Meryemoğlu
Hz. İsa bu zincirin sona yakın bir halkasıdır.
Şimdi de Hz. İsa'nın
bağlılarının belirgin bir özelliğine
parmak basılıyor. "O'nun
bağlılarının kalplerine şefkat ve
merhamet duygusu aşıladık." Bu
şefkatli ve merhametli insanlar Hz. İsa'nın çağrı
kampanyasının, hoşgörülü kişiliğinin,
tutkulardan arınmış ruhunun ve aydın gönlünün
doğal ürünü olarak ortaya çıkmışlardı.
Şefkatlilik ve merhametlilik, Hz. İsa'nın
mesajını onaylayan, O'na gerektiği gibi
bağlanan "müminler"in son derece bariz bir özelliği
olmuştu: Bu özelliğe Kur'an'ın başka
ayetlerinde değinildiği gibi tarihte de canlı
örneklerine rastlanmıştır. Mesela Habeşistan
İmparatoru Necaşi, Necra heyeti ve islamın ortaya
çıktığı günlerde bu dine girmek arzusu ile
Peygamberimiz ile görüşmeye gelen diğer hristiyan
heyetler, bu örneklerin başlıcalarıdır.
Onların bu tutumları Hz. İsa'ya gerçekten bağlandıkları
günlerin birikimi olarak kalplerine yerleşen "hak"
sermayesinden kaynaklanıyordu.
Şimdi de Hz. İsa'nın
bağlılarının bir başka tarihi
özelliklerine dikkat çekiliyor.
"Biz onlara aşırı sofuluğu farz
kılmış-değildik. Bunu (akılları
sıra) Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için
kendileri uydurdular."
Bu ayetin en çok benimsenen açıklaması şöyledir:
Hristiyanlık tarihi boyunca görülen aşırı
sofuluk geleneği, orjinal terimi ile
"ruhbanlık" kurumu ,
Hz. İsa'nın bazı
bağlılarının tercihi olarak ortaya çıkmıştır.
Onlar akılları sıra yüce Allah'ın
hoşnutluğunu elde etmek ve hayatın
yozlaştırıcı unsurlarından uzakta
kalabilmek için bu geleneği benimsemişlerdi. Yüce
Allah onlara işin başında böyle bir zorunluluk
yüklememişti. Fakat onlar bu yaşama biçimini kendi
tercihleri ile seçip kendilerine empoze ettikten sonra yüce
Allah karşısında bir taahhüt altına
girmiş oldular. Bu taahhüdün gereği olarak seçtikleri
yaşama biçiminin ilkelerine uymaları, gereklerini
yerine getirmeliydiler. Bu gereklerin başlıcaları
ruhsal arınma, dünyaya önem vermeme, kanaatkârlık,
eletek temizliği, Allah'ı sürekli anmak ve ibadet
etmekti. Böylece ruhlarını her türlü ihtirastan arındırıp
varlıklarını tümü ile Allah'a adayacaklardı,
kendi tercihleri ile seçtikleri bu aşırı
sofuluğun onların kafasındaki amacı buydu.
Fakat bu gelenek uygulamada amacından uzaklaştı,
çoğunlukla birtakım ruhsuz törenlere ve biçimsel
şenliklere dönüştü. Çoğunda içerikten yoksun
resmi kılıklar ve içtenlikten uzak görüntülere
büründü. Amaç edindiği yükümlülüklere bağlı
kalanlar parmakla sayılacak kadar az oldu. Devam edelim:
"Buna rağmen onun gereklerini yerine getirmediler.
Biz onların inananlarına ödüllerini verdik, fakat çoğu
yoldan çıkmış kimselerdir."
Yüce Allah'ın insanların ne dış görünüşlerine
ve biçimlerine ne de cafcaflı törenlerine ve yaldızlı
üniformalarına bakar. Allah insanların ancak
davranışlarına ve niyetlerine bakar. Onları
duygularının ve davranışlarının
özü üzerinden hesaba çeker. Çünkü O kalplerin en saklı
duygularını ve gönüllerin özünü bilir.
Bu hızlı çekimli tarihi gösteriyi müminlere
yönelik son sesleniş izliyor. Onlar Allah'a çağrı
kampanyasının uzun tarihi boyunca peygamberlere
inananlarca oluşturulan zincirin son halkası ve mirasçısı
oldukları ilâhi mesajını kıyamet gününe
kadar ayakta tutacak olan müminler topluluğudurlar.