O |
Hadid
|
O |
|
22- Gerek yeryüzünde görülen, gerekse başınıza
gelen her musibet tarafımızdan yaratılmadan önce
kesinlikle bir kitapta belirlenmiştir. Bu
ayrıntılı planlama Allah için kolay bir iştir.
23- Amaç, kaybettiklerinize üzülmemeniz ve O'nun size
verdikleri yüzünden şımarmamanızdır. Allah
kendini beğenmiş şımarıkları sevmez.
24- Bunlar hem kendileri cimrice davranırlar hem de
başkalarına cimri olmayı önerirler. Kim hayr
yapmaktan kaçınırsa bilsin ki, Allah hiçbir şeye
muhtaç değildir ve özü itibarı ile övgüye layıktır.
Şu varlık alemi son derece ince bir plâna bağlıdır.
Bu alemde meydana gelen her olay mutlaka çok önceden özünde
planlanmış, yapısında
hesaplanmıştır. Bu alemde rastlantıya yer
yoktur. Bu alemdeki hiçbir şey anlamsız ve fonksiyonsuz
değildir. Varlıkların başlarına gelecek bütün
olaylar, ne zaman olacakları ile birlikte daha yeryüzü
yaratılmadan önce, daha şu varlıklar varlık
sahnesine çıkmadan önce yüce Allah'ın eksiksiz,
kapsamlı ve ayrıntılı bilgisinde
belirlenmişti. Yüce Allah'ın bilgisinde geçmiş
zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman yoktur. Bu zaman
dilimleri biz ölümlülerin dünyalarında geçerlidir. Biz
nesneleri ve olayları bu zaman dilimleri ile
sınırlayarak algılayabiliriz. Biz zaman ve yer
sınırlamaları ile belirlenmemiş olayları
ve nesneleri algılayamayız. Biz de "mutlak kavrama"
yeteneği anormal olarak yoktur. Ancak
ruhlarımızın "mutlak' a ilişki
kurduğu anlarda mutlak olanı, kayıtsız ve
sınırsız olanı kavrayabiliriz. Bu
kavramayı ancak nesneleri ve olayları normal olarak
kavrarken kullana geldiğimiz yöntemden farklı bir yöntemle
algılayabiliriz. Fakat yüce Allah, şu varlık
alemini bir bütün olarak gözeten mutlak gerçektir. O'na göre
hiçbir kayıt, hiçbir sınır yoktur. Bu varlık
aleminin ilk anından son anına kadar meydana gelen bütün
olaylar ve dönemler bir bütün olarak yüce Allah'ın
bilgisinin kapsamındadır. Bu bilgi hiçbir zaman
dilimine, hiçbir yer sınırlamasına
bağımlı olmaz. Yüce Allah'ın bilgisine açık
olan genel planda her olayın yeri vardır. Buna göre
gerek yeryüzünde gerek insanın kendisinde, hatta bu ayetin
indiği günkü ilk muhataplarının
kişiliklerinde meydana gelen her iyi ve kötü olay
yeryüzünde ve insanlarda henüz meydana gelmeden önce, henüz
somut biçimi ile ortaya çıkmadan önce yüce Allah'ın
katında bulunan "ezeli" bir kitapta
kayıtlıdır. "İyi ve kötü olay"
dedik. Çünkü ayetin orijinalindeki musibet sözcüğü,
sözcük anlamı ile geneldir, hem iyi olaylar için, hem de
kötü olaylar için kullanılabilir. Ayetin sonuna dikkat
edelim:
"Bu ayrıntılı planlama, Allah için kolay
bir iştir."
İnsan büyük evren gerçeğini düşününce
anlattığımız gerçeğin başka türlü
olamayacağını kolayca anlar. Bu gerçeğin
insan vicdanına, insan duygularına yönelik değeri,
iyisi ile kötüsü ile, başa gelen bütün olayları güvenle
ve soğukkanlılıkla karşılamaktır.
Yani kötü olay karşısında ateş püskürmek,
feryadı basmak ve ne de sevindirici olay
karşısında dengeyi kaybederek havalara uçmaktır.
Okuyalım:
"Amaç kaybettiklerinize üzülmemeniz ve
O'nun size verdikleri
yüzünden şımarmamanızdır."
Ufuk genişliği, büyük varlık alemi ile
ilişki içinde olmak, zaman boyutunun artı-eksi
kutuplarını (ezel'i ve ebed'i) düşünebilmek,
yüce Allah'ın bilgisinde planlanmış ve evrenin
tasarısında değişmez bir yere konmuş olan
olayları yerlerinde görmek; bütün bunlar gelip geçen
olaylar karşısında insan vicdanına
genişlik, yücelik, dayanıklılık ve direnç
kazandırır; evrenin sürekli hareketine paralel biçimde
hareket eden insan varlığı, bu süreç boyunca
önüne çıkan olayları rahatlıkla
değerlendirir.
Eğer insan kendini varlık aleminden ayrı düşünürse,
olayları küçük varlığına yönelmiş, süpriz
darbeler olarak algılarsa üzüntüye kapılır,
kabına sığmaz olur ve o olayların
oyuncağı olur. Ama eğer kendisinin ve
başkalarının
karşılaştığı olayları, hatta tüm
yeryüzünü tüm evren organizmasının atomları
olarak düşünürse, bu atomların eksiksiz ve
ayrıntılı bir plandaki yerlerinde
olduklarını, birbirlerine bağlı bir bütün
oluşturduklarını kabul ederse, bütün bu varlıkların
yüce Allah'ın bilgisinde belirlenmiş, plana
bağlanmış olduğunu idrak ederse, eğer
insanın kafasına bu düşünce ve bu bilinç yerleşirse
bu plânın bütün gelişmelerini güvenle ve olgunlukla
karşılar. Hiçbir kayıp karşısında
sendelemez, sarsılmaz; hiçbir kazancın coşkusuna
kapılıp kendini kaybetmez. Tersine olayların iç
yüzünü bilmiş, kavramış bir insanın
hoşnutluğu ve gönüllülüğü içinde yüce Allah'ın
plânına ayak uydurur; onunla at başı giderken olup
biten şeylerin, aslında olması gereken şeyler
olduğunun bilincinde olur.
Bu belki de çok az kimsenin tutturabileceği yüksek bir
derecedir. Fakat bu konuda sıradan müminlerden de şu
kadarı isteniyor: Sıkıntıların
verdiği acılar ile sevinçlerin yol açtıkları
mutluluklar onları yüce Allah'a yönelme, iyi ve kötü
günde O'nu hatırdan çıkarmama, hem üzüntüde hem de
sevinçte ölçüyü kaçırmama çerçevesinin dışına
çıkarmamalıdır. Nitekim sahabilerden İkrime
şöyle diyor: "Herkes sevinir de, üzülür de. Bu
normal bir tepkidir. Fakat sevinci şükretmeye ve
üzüntüyü sabretmeye dönüştürün." Bu tutum, sıradan
her müslümanın takınabileceği islama özgü bir
orta yoldur. Devam ediyoruz:
"Allah kendini beğenmiş,
şımarıkları sevmez. Bunlar hem kendileri
cimrice davranırlar hem de başkalarına cimri
olmayı önerirler."
Acaba herşeyin plana bağlı olduğu gerçeği
ile şımarıklık ve kendini
beğenmişlik arasında, sonra da
şımarıklık ve kendini beğenmişlikle
cimrilik ve cimriliği önerme arasında ne gibi bir
bağ, ne gibi bir ilişki vardır? Bu bağ, bu
ilişki şudur: Başına gelen herşeyin
Allah'ın işi olduğunun bilincinde olan kimse
üstünlük taslamaz, kazancı yüzünden şımarmaz,
bunun yanısıra ne cimri olur ve ne de
başkalarına eli sıkı olmayı önerir.
Fakat sözkonusu gerçeği kavrayış ve
anlayış bozukluğu yüzünden sahip olduğu
malı, gücü, mevkii kendi öz kazancı sanan kimse
üstünlük duygusuna kapılır, varlığı yüzünden
şımarır. Arkasından verirken eli titrer,
cimrice davranır ve tutumuna normallik kılıfı
giydirebilmek için başkalarına da cimri olmayı
önerir. Devam ediyoruz:
"Kim hayr yapmaktan kaçınırsa bilsin ki, Allah
hiçbir şeye
muhtaç değildir ve özü itibarı ile övgüye lâyıktır."
Kim hayır yolunda mal harcarsa kendisi için harcama yapmış
olur. Kim maddi fedakârlık yapma çağrısına
uyarsa bu çağrıya kendi yararı için uymuş
olur. Yoksa yüce Allah zengindir, yoksul kulların hiçbir
şeylerine ihtiyacı yoktur. Bunun yanısıra O,
özü itibarı ile "övülmüş"tür, insanların
övgüsünün O'na hiçbir katkısı olmaz.
TARİH SERAMONİSİ
Şimdi de surenin son bölümü karşısındayız.
Bu bölümde Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'den başlayarak
peygamberlik misyonunun çizgisi ve bu inanç sisteminin tarihi kısaca
sunuluyor. Bu özetlemede peygamberlik misyonunun mahiyeti ve
insanların dünyasına yönelik amacı
vurgulanıyor. Bu arada kendilerine daha önce kutsal kitap
gönderilmiş olan ümmetlerin, özellikle Hz.
İsa'nın bağlılarının durumuna
değiniliyor. Okuyoruz:
|
|
O |
|
O |
|