O

Hadid

O

   

20- Biliniz ki, dünya hayatı oyundan, eğlenceden, süs ve gösterişten, birbirinize karşı övünmeden, mal ve evladı çoğaltma yarışından ibarettir. Bu hayat, ekini ve bitkisi çiftçisinin yüzünü güldüren bol yağmura benzer. Fakat bir süre sonra kuruyan bu bitki örtüsünün sarardığını görürsün. Arkasından da ot kırıntılarına dönüşür. ahirette ise bir yanda ağır bir azab, öbür yanda Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir hazdan başka bir şey değildir.

Dünya, kendi kriterlerine göre değerlendirildiğinde, kendi ölçüleri ile tartıldığında önemli bir değermiş gibi görülür, algılanır. Fakat evrenin kriterleri ile değerlendirildiğinde ve ahiret ölçüleri ile tartıldığında önemsiz ve değersiz bir şey olduğu ortaya çıkar. Dünya bu ayette ahiretin ciddiyeti yanında çocuk oyuncağına benzetiliyor. İnsanlar dünyadaki çocuk oyununun arkasından ahirete varınca böylesine bir akibetle yüzyüze gelirler.

Evet oyun, eğlence, süs ve gösteriş, övünme ve sayıyı artırma yarışı. dünyada ciddi ve önemli görülen her olayın, her gelişmenin arkasında bu gerçekler vardır. Arkasından Kur'an'ın orjinal üslubuna uygun düşen somut bir örnekle yüzyüze geliyoruz.

"Bu hayat, ekini ve bitkisi çiftçisinin yüzünü güldüren bol yağmura benzer."

Ayetin orjinalinde geçen ve "kafir" sözcüğünün çoğulu olan "küffar" burada "çiftçiler" anlamında kullanılmıştır. Zaten "kafir" kelimesi sözlük anlamı ile "tohumu gizleyen, toprakla örten kişi, anlamına gelir. Fakat burada sözcüğün hem sözlük anlamında hem de tarihsel anlamından birlikte yararlanılmış, bu yolla kâfirlerin dünya hayatına yönelik tutkunluklarına dolaylı biçimde parmak basılmıştır. Devam ediyoruz:

"Fakat bir süre bu bitki örtüsünün sarardığını görürsün."

Yani harman zamanının geldiğini görürsün. Bu olayın süresi kısıtlıdır, çabuk dolar, zamanı hemen geçer. Peki, sonra?

"Arkasından da ot kırıntısına dönüşür."

olayı görüntüleyen filmin şeridi, gündelik hayatın gözlemlerinden alınmış bir canlı tablo ile, "ot kırıntısı" tablosu ile noktalanır.

Ahiretin niteliği ise bundan farklıdır. Oranın hesaba katılması, dikkatten kaçırılmaması, hazırlıklı olunması gereken bir özelliği vardır.

"Ahirette ise bir yandan ağır bir azap, öbür yanda Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır."

Oradaki hayat, dünya hayatı gibi değildir, göz açıp kapayana kadar sona ermez. Oranın hayatı, biçme mevsimi gelen sararmış ekin gibi de ot kırıntısına dönüşerek noktalanmaz. Orada hesaplaşma vardır, ödül vardır, ceza vardır, süreklilik vardır. Kısacası oradaki hayat önem verilmeye değer bir hayattır, Ayetin sonunu okuyoruz:

"Dünya hayatı, aldatıcı bir hazdan başka bir şey değildir."

Bu haz, özünde gerçeklik taşımaz. Onun temeli yanıltıcı bir aldanmaya dayanır. Ayrıca tutkunlarını oyalar, unutkan yapar ve yanıltıcı bir gururun bataklığına saplandırır.

Kendini gerçeği aramaya adayan insan kalbi, bu değerlendirmenin gerçek olduğunu kavramakta gecikmez. Fakat Kur'an'ın vurguladığı bu gerçeğin amacı insanı dünya hayatından koparmak, insanoğlunun omuzlarına yüklenen halifelik görevinin gereği olan yeryüzü kalkınmasını ihmal ettirmek, hafife aldırmak değildir.(Daha geniş bilgi için, "Zariyat" suresindeki "Ben insanları ve cinleri sırf bana kulluk etsinler diye yarattım" ayetinin açıklamasına başvurabilir) Bu gerçeğin amacı zihnin ölçülerini ve psikolojik değerleri düzeltmek, dünya ile sınırlı geçici hazzın çekiciliği üzerine yükselmeyi sağlamaktır. Bu yükseliş, bu surenin ilk muhatapları için, onların imanlarını hayatlarında gerçekleştirebilmeleri için gerekli olduğu gibi her inanç sahibi için de gereklidir. insan ancak bu "yükselme"nin sonunda inancını hayata geçirebilir. Çünkü inancı hayata geçirebilmek için kimi zaman hayatı tümü ile feda etmek, gözden çıkarmak gerekir.

Bu gerekçe ile müminler gerçek yarış alanında, yarışmaya değer bir amaç uğruna yarışmaya çağrılıyorlar. Uğrunda yarışmaya çağrıldıkları amaç, dünya hayatlarının bitiş noktası ile çakışan ve sonsuzluk aleminde de kendilerinden hiç ayrılmayacak olan amaçtır. Okuyalım:

 

 

O

 

O