O

Hadid

O

   

18- Sadaka veren erkekler ve kadınlar ile çıkar amacı gütmeksizin gönüllü olarak Allah'a borç verenler var ya, onlar verdiklerini kat kat fazlası ile geri alırlar, ayrıca kendilerine onurlandırıcı bir ödül verilir.

19- Allah'a ve Peygambere inananlar var ya, onlar özü-sözü doğru olanlar ile şehitlerdir. Allah katında onlara ödül ve nur verilir. ayetlerimizi yalanlayan kafirler ise cehennemliktirler.

"Sadaka veren erkekler ve kadınlar" sadakalarını alanlara üstünlük taslamazlar. Zaten onların insanlarla bir alış-verişleri yoktur. Onlar yüce Allah'a borç veriyorlar, alış-verişleri doğrudan doğruya O'nunladır. Sadaka verenin aslında zengin ve övülmüş yüce Allah'a borç verdiği, evrenin sahibi ile alış-veriş ilişkisi kurduğu, verdiğini ilerde kat kat fazlası ile geri alacağı, bunun yanısıra onurlandırıcı bir ödülle ödüllendirileceği duygusu kadar sadaka vermeyi etkili ve derinlikli biçimde özendirecek başka bir yaptırım düşünülebilir mi?

Özü-sözü doğruların (sıddıkların) derecesi, Peygamberimizin hadislerinde açıklandığı gibi, yüksek bir derecedir. Fakat bu dereceyi, göz kamaştırıcı yüksekliğine rağmen, yüce Allah'ın lütfu ile kim isterse elde edebilir. Yani o bazı fertlerin ve grupların dokunulmaz malı değildir. Kim yüce Allah'a ve Peygambere, gerçek anlamı ile, inanırsa bu yüksek makama ermeyi umabilir. Kimse Allah'ın lütfunu ambargo altına alamaz.

"Allah'a ve Peygambere inananlar var ya, onlar özü-sözü doğru olanlar ile şehitlerdir."

Bu kural islam dininin bir özelliğidir, bir ayrıcalığıdır. Bu din bütün insanlara açık bir yol, herkesin gözünü dikebileceği bir ufuktur. Bu dinin makamları hiç kimsenin tekelinde değildir. Bu dinde belirli kimselere tanınmış özel ayrıcalıklar yoktur. Kim çalışırsa, başka hiçbir yan desteğe muhtaç olmaksızın, en yüksek derecelere erebilir. Bu dinde dokunulmaz makamlı grupların ve sosyal sınıfların yeri yoktur.

İmam-ı Malik'in Safvan b. Selim, Ata b. Yesar ve Ebu Said el-Hudrî kanalı ile "Muvatta" adlı eserinde verdiği bilgiye göre Peygamberimiz birgün "Normal cennetlikler üstlerindeki cennet köşklerinin sakinlerine, tıpkı sizin doğu ya da batı ufkundan geçen bir yıldıza baktığınız gibi bakarlar. Aralarında o kadar büyük bir derece farkı vardır" buyurdu. Sahabiler "Ya Resulullah, herhalde o köşkler Peygamberlerin konutlarıdır ve onlara hiç kimse eremez" deyince Peygamberimiz kendilerine şu karşılığı verdi; "Hayır, varlığımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah'a inanan ve Peygamberleri onaylayanlar o köşklere girebilirler. " (Buhari, Müslim)

Bu iman etmeyi özendiren vurgudur. Bunu özveriyi özendiren vurgu izliyor. Okuyalım:

"...Bir de şehitlerdir. Allah katında onlara ödül ve nur verilir."

Kur'an'da şehitliğin üstün derecesi sık sık vurgulanmıştır. Aynı konuyu işleyen hadislerin sayısı da çoktur. Çünkü bu din korumasız ayakta duramaz, uğrunda cihad edilmeksizin yeryüzünde egemen olamaz. İnanç güvenliğini, çağrı serbestliğini sağlayabilmek için, müslümanları dinlerinden döndürmeyi amaçlayan baskıları önleyebilmek için, islam şeriatının yozlaştırılmasına meydan vermemek için "cihad" kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bundan dolayı Allah yolunda şehid düşenlerin -ki sadece bunlara "şehid" denebilir- derecesi yüksektir. Onların yüce Allah'ın yakınında olacakları belirtilmiştir. Bu yakınlık "Allah'ın katında" ifadesi ile dile getirilecek derecede sıkı bir yakınlıktır.

Buharî ile Müslim'in aktardıkları bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Şehitlerin ruhları, cennetin içinde diledikleri gibi. Oradan-oraya uçtuktan sonra o cennet kandillerine konan, yeşil renkli kuşların kursaklarında barınacaklardır. Yüce Allah birara onlara görünerek `Ne istiyorsunuz?' diye sorunca 'İstiyoruz ki bizi tekrar dünyaya gönder de senin uğrunda savaşalım ve ilk seferinde olduğu gibi bir kez daha öldürülelim' derler. Yüce Allah bu isteğe `Onların bir daha dünyaya dönmeyecekleri yolunda kesin karar verdim' karşılığını verir."

Buhari ile Müslim'in ve başka bazı hadis kaynaklarının sahabilerden Hz. Enes'e dayanarak verdikleri bilgiye göre Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Cennete giren hiç kimse, dünyadaki bütün nimetlerin kendisine verileceği vadedilse bile, dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehit hariç. O kadar onurlandırıcı bir konukseverlik görmüştür ki, on kere daha dünyaya dönüp öldürülmek ister."

Nitekim bu özendirici müjdeleri işiterek şehit olmanın Allah katındaki derecesinin ne kadar yüksek olduğunu öğrenen kimsenin gözünde hayat, önemini yitiriyordu. İmam-ı Malik'in verdiği bilgiye göre sahabilerden Yahya b. Said şöyle diyor: "Peygamberimiz cihada özendirici bir konuşma yapmış, cennetten söz etmişti. O sırada Ensar'dan bir arkadaşımız elindeki hurmaları yiyordu. Bunun üzerine `Eğer ben bu hurmaları yiyip bitirene kadar yerimde oturacak olursam, dünya tutkunuyum demektir' diyerek elindeki hurmaları yere attı kılıcını çekerek savaşa atıldı ve öldürülünceye dek savaştı."

Elimizdeki bilgilere göre bu yiğit sahabinin adı Abir b. Hammam'dı -Allah ondan razı olsun-.

Özü-sözü doğruların derecesinin öyle ve şehitlerin derecesinin böyle olduğu açıklanırken inkarcı kafirlerin acı sonu hakkında şu bilgi veriliyor.

"Ayetlerimizi yalanlayan kafirler ise cehennemliktirler."

Onurlandırıcı biçimde ağırlanmayı ve bol nimetleri bırakarak cehennemliklerden biri olmayı kim tercih eder?

DÜNYA OYUN VE EĞLENCEDİR

Bu bölümün beşinci vurgusu iman etme ve Allah yolunda malî ve bedenî fedakârlıkta bulunma çağrılarına ilişkin bir değerlendirme niteliğindedir. Dünyayı basit ve önemsiz olarak tanımlayan bu değerlendirme dünyayı aşağılıyor, insanları ondan soğutmaya çalışıyor, ahirete ve oraya ilişkin değerlere bağlılığı özendiriyor.

 

 

O

 

O