İlk ayette yüce Allah'ın müminlere yönelttiği
bir sitemle karşılaşıyoruz. Bu sitemin gerekçesi
müminlerin, Allah'ın istediği tam anlamlı
arınmışlık düzeyine ulaşmada geç
kalmaları, bu yoldaki çabalarını ağırdan
almalarıdır. Oysa Allah bu kalplere lütfunu gürül
gürül akıtmış, onlara kendilerini Rabb'lerine
imana çağıran Peygamberini göndermiş, bu
Peygambere karanlıklardan aydınlığa çıkarmayı
amaçlayan açık ayetler indirmiş, bunların
yanısıra onlara evrendeki ve yaratıklar alemindeki
göz açıcı ve uyarıcı bazı ayetlerini
sunmuştur.
Fakat bu sitemde sevgi vardır, özendirme vardır, yüce
Allah'ın ululuğunun bilincine varmayı kamçılama
vardır. Sitemin gölgesi altında müminlerden Allah'ı
saygı ile anmaları isteniyor; indirmiş olduğu
"hak" içerikli mesajı, bu niteliğe
yaraşır bir saygı, bir ürperti, bir itaat ve
teslimiyet yaklaşımı ile algılamaları
bekleniyor. Ama ayetin soru üslubundan paylama ve geç kalınmış
olmayı yadırgama kokusunu almamak mümkün değildir.
Şimdi ayeti okuyalım:
"Allah'tan gelen öğütlerin ve O'nun indirdiği
gerçeğin etkisi ile müminlerin kalplerinin yumuşayacağı,
ürpereceği gün halâ gelmedi mi?"
Görülüyor ki, bu ayette, müminlere bir yandan geç kaldılar
diye sitem edilerek tempolarını
hızlandırmaları istenirken bir yandan da geç
kalmanın, görevi ağırdan almanın akibeti
konusunda uyarı yöneltiliyor. Orada anlatılmak
isteniyor ki, eğer kalplerini uzun süre silmez, parlatmaya
çalışmazlarsa pas bağlarlar; eğer
Allah'ı anma görevini ihmal ederler, hakka saygı ile
sarılma titizliklerini yitirirlerse vaktiyle yumuşak
olan kalpleri zamanla katılaşarak taş kesilir.
"Müminler, daha önce kendilerine kutsal kitap verilenler
gibi olmasınlar. Uzun zaman geçince onların kalpleri
katılaştı ve çoğu yoldan çıkmış
kimseler oldu."
Kalp katılaşmasını, mutlaka
davranış bozukluğunun ve yoldan çıkmışlığın
izleyeceğini iyi bilmek gerekir.
Gerçek şu ki, insan kalbi çok çabuk değişir,
çabuk unutur. Daha şimdi şeffaf, parlak ve
ışıkla dolup taşarken, ışınlar
gibi havada süzülürken hatırlatmasız ve
hatırlamasız geçen uzun bir zamanın sonunda bir de
bakarsınız ki, körelmiş, kaskatı
kesilmiş, ışığı sönmüş,
kararmıştır. Bu kalbi mutlaka uyarmalı ki,
hatırlasın ve ürpersin. Bir yolunu bulup içine girmek
gerekir ki, incelsin, şeffaflaşsın. Körelmemesi
için, katılaşmaması için sürekli biçimde uyanık
tutulması gerekir.
Fakat kalbin ışığı söndü, dondu,
karardı ve köreldi diye umutsuzluğa kapılmak
doğru değildir. Çünkü içine yeniden hayatı
kımıldatmak, ışığını
yeniden yakmak yüce Allah'ı anarak onun ürperme yeteneğini
tazelemek mümkündür. Çünkü yüce Allah ölü toprağı
diriltiyor, bağrına can üflüyor da bitkiler ve
çiçekler filizlendirmesini, ekinler ve meyvalar yetiştirmesini
sağlıyor. Eğer dilerse uyuşmuş kalbe de
yeniden hayat verir."Biliniz ki, Allah ölmüş
toprağa hayat ver