77- Ey insanlar, ruküa varınız, secde ediniz,
Rabb'inize kulluk ediniz ve iyi işler yapınız ki,
kurtuluşa ve mutlu sona eresiniz.
78- Allah'ın rızası uğrunda gerektiği
gibi cihad ediniz. O sizi bu görevi yapmak üzere seçti. Din
konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi. Atanız
İbrahim'in dinidir bu. Allah sizi gerek daha önceki kutsal
kitaplarda gerekse elinizdeki Kur'anda "müslüman"
olarak adlandırdı. Amaç, Peygamberin size tanık ve
canlı örnek olması, sizin de diğer insanlara
tanık ve canlı örnek olmanızdır. Öyleyse
namazı kılınız, zekâtı veriniz ve
Allah'a sımsıkı bağlanınız. Sizin
efendiniz, koruyucunuz O'dur. O ne güzel efendi ve ne güzel
destekleyicidir!
Bu iki ayette yüce Allah'ın bu ümmet için belirlediği
hayat sisteminin temel unsurları biraraya getiriliyor. Bu
ümmetin yerine getirmesi zorunlu olan yükümlülükleri
özetleniyor, kendisi için öngörülen mevki belirleniyor ve
yüce Allah'ın dilediği sisteme uyduğu sürece
geçmiş, şimdiki zaman ve geleceğe doğru
uzanmış kökleri sağlamlaştırılıyor.
Önce, mü'minlerin ruku ve secde etmelerine ilişkin
emirle başlıyor ayetler. Bunlar namazda yeralan temel ve
belirgin hareketlerdir. Namazı belirgin bir tabloya dönüştürmek
için onun yerine ruku ve secde dile getiriliyor. Böylece namaz
ifade içinde açık bir harekete dönüşüyor. Hareketli
bir sahne, gözle görülen bir ibadet biçimi olarak çiziliyor.
Çünkü bu tür bir ifade tarzı daha etkin ve duyguları
harekete geçirme bakımından daha güçlüdür.
Ardından ibâdet etmeye ilişkin genel bir emir
yeralıyor. Bu ise, namazdan daha kapsamlıdır.
Çünkü Allah'a ibadet etmek, bütün farzları kapsar, bunun
yanında kişinin Allah'a yöneldiği her
davranışı, her hareketi, her iç yönelişi içine
alır. Kalp Allah'a yöneldiği zaman insanın her
hareketi hayatta ibadete dönüşebilir. Hatta insanın
hayatın nimetlerinden aldığı lezzetler bile en
ufak bir
ilgi
ile insanın iyilik hanesine yazılan ibadetlere dönüşür.
Bu nimetleri veren Allah'ı anmaktan ve bu hareketle O'na
itaat etmeye, o'na kulluk etmeye niyet etmekten başka bir
şey yapması gerekmiyor. Bunu yapmakla her şey
ibadete, sevap hanesine yazılan iyiliğe dönüşür.
Aslında işin özünde bir değişiklik
olmuş değildir. Değişen amaç ve niyettir.
Son olarak namaz ve ibadet şeklinde somutlaşan kul
ile Allah arasındaki ilişkilere değinmenin
ardından insanlar arası ilişkilerde iyiliğin gözetilmesine
ilişkin genel kurallar yeralıyor.
Belki kurtulurlar diye müslüman ümmete bu ilkeyi yerine
getirmeleri emredilmektedir. Evet bunlar insanın
kurtuluşunu sağlayan nedenlerdir. İbadet
insanı Allah'a bağlar, böylece hayatı sağlam
bir temele, sonuca götürücü bir yola dayanmış olur.
İyilik yapmak da hayatın dengeli bir şekilde yürümesine,
imân temeline ve niyetin temizliğine dayalı bir
toplumsallığa, hayatın biçimlenmesine kaynaklık
eder.
Müslüman ümmet, Allah'a bağlılığı
ve hayatının dengeliliği bakımından bu düzeye
ulaşınca, hem vicdanı, hem de hayatı
doğru bir yön izler, dengeli bir nitelik kazanır.
"Allah rızası uğrunda gerektiği gibi
cihad ediniz."
Bu, ince genel ve kapsamlı bir ifadedir. Son derece
önemli bir yükümlülüğü tasvir etmektedir. Bu
yükümlülük, bunca meşakkati, bunca
hazırlığı, bunca
donanımı
gerektirecek kadar önemlidir.
"Allah'ın rızası uğrunda
gerektiği gibi cihad ediniz."
Allah yolunda cihad, genel bir yükümlülüktür. Düşmanla
cihadı, nefisle cihadı, kötülük ve bozgunculukla
cihadı, hepsini birden kapsar.
"Allah'ın rızası uğrunda
gerektiği gibi cihad ediniz."
O bu önemli emaneti yüklenmeniz için sizi tercih etti.
Kulları arasında bu görev için sizi seçti:
"O sizi bu görevi yapmak üzere seçti."
Bu seçim sorumluluğu daha da arttırmaktadır. Bu
görevi boş vermeye, bu sorumluluktan kaçmaya imkân bırakmıyor.
Hiç kuşkusuz bu, yüce Allah'ın bu ümmete bahşettiği
bir lütuftur. Bu lütfa, şükrederek, görevlerini gereği
gibi yerine getirerek karşılık vermeleri gerekir.
Bu yükümlülük Allah'ın rahmeti ile
kuşatılmıştır.
"Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi."
Bu dinin öngördüğü tüm yükümlülüklerde, yerine
getirilmesini istediği tüm ibadetlerde, belirlediği tüm
kanunlarda insanın fıtratı ve gücü gözönünde
bulundurulmuştur. Bütün bunlar insanın
fıtratına cevap verecek nitelikte olmaları,
insanın enerjisini harekete geçirecek mahiyette olmaları,
bu enerjiyi kalkınma ve yükselmeye yöneltecek özelliklere
sahip olmaları, insanın enerjisini
sıkıştırılmış buhar gibi
hapsetmemeleri ya da ne yaptığını bilmez
hayvanlar gibi başıboş salıvermemeleri gözönünde
bulundurulmuştur.
Bu sistem insanlığın geçmişinin
derinliğine kök salmış, sağlam bir sistemdir.
Bu sistem geçmişle şimdiki zamanı birbirine
bağlar.
"Atanız İbrahim'
in
dinidir bu."
Bu, tevhid kaynağıdır. Halkaları Hz.
İbrahim'in -selâm üzerine olsun- döneminden bu yana
birbirine bağlı olarak sürüp gelmektedir. Bu bağlılık
hiçbir yerde kesilmez. Hz. İbrahim'den sonra gelen
peygamberler arasındaki boşluklar gibi inancın
işaretlerinin kaybolduğu boşluklar bu
bağlılığın kopmasına neden olmaz.
Yüce Allah bu muvahhid (yani Allah'ın tek ilah
olduğunu kabul eden) ümmeti müslüman diye adlandırmıştır.
Bu ümmeti daha önce de böyle adlandırmıştır,
Kur'anda da böyle adlandırmıştır.
"Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda gerekse
elinizdeki Kur'anda `müslüman' olarak adlandırdı."
İslâm, yüz ve kalbin tek ve ortaksız olan Allah'a
teslim olması demektir. Müslüman ümmet, kuşaklar boyu,
gelmiş geçmiş peygamberler ve gönderilen dinlerden bu
yana hep bir sisteme uymuştur. Bu durum Hz. Muhammed'in salât
ve selâm üzerine olsun- ümmetine, emanetin ona teslim
edilmesine, insanlığın önderliğinin onun
eline verilmesine kadar sürmüştür. Böylece yüce Allah'ın
dilediği şekliyle bu ümmetin geçmişi,
şimdiki zamanı ve geleceği birbirine
bağlanmıştır.
"Amaç, Peygamberin size tanık ve canlı örnek
olması, sizin de diğer insanlara tanık ve
canlı örnek olmanızdır."
Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- bu ümmete
şahitlik etmektedir, onun hareket metodunu ve yönelişini
belirlemektedir, doğrusunu, yanlışını
belirlemektedir. Bu ümmet de aynı şekilde diğer
insanlara şahitlik etmektedir. Bu da, peygamberinden sonra
insanlığı yönetmesi, şeriatının
öngördüğü ölçülerle onlara önderlik etmesi, onları
eğitmesi, evren ve hayat hakkındaki düşüncelerini
şekillendirmesi anlamına gelir. Kuşkusuz bu da
ancak, köklü, sağlam bağlarla geçmişe
bağlı ve Allah tarafından seçilmiş
sistemlerine güvenmeleri ile mümkün olur.
Kuşkusuz bu ümmet, bu ilahi sisteme sarıldığı
ve pratik hayatında uyguladığı sürece insanlığa
önderlik yapmıştır. Ama bu sistemden
saptığı ve yükümlülüklerini yerine getirmediği
zaman yüce Allah onu önderlik makamından, kafilenin sonunda
kuyrukluk düzeyine indirmiştir ve halâ da öyledir. Yüce
Allah'ın kendisi için seçtiği bu sorumluluğu
yeniden yüklenmediği sürece de hep böyle kalacaktır.
Bu sorumluluk düşünce ve hareket yoğunluğunu,
her türlü hazırlığı gerektiren bir
sorumluluktur. Bu yüzden, Kur'an namaz kılmalarını,
zekât vermelerini, Allah'a sarılmalarını
emrediyor.
"Öyleyse namazı kılınız, zekâtı
veriniz ve Allah'a sımsıkı
bağlanınız. Sizin efendiniz, koruyucunuz O'dur. O
ne güzel efendi ve ne güzel destekleyicidir!" Namaz,
güçsüz ve fani kişinin güç ve azığın
kaynağına bağlanmasıdır. Zekât da
toplumu birbirine bağlamaktadır. Toplumun ihtiyaçlarını
giderip bozgunculuğu önleyen bir işlevi yerine
getirmektedir.
Allah'a sarılmak ise, kul ile Rabb arasındaki kopmak
nedir bilmeyen sağlam bir kulptur.
Bu hazırlıklar sayesinde bu ümmet yüce Allah'ın
kendisi için seçtiği insanlığa önderlik
görevini yerine getirebilir. İnsanların yeryüzündeki
gücün kaynağı olarak bildikleri maddi enerji ve
zenginlik kaynaklarından kaynaklanabilir. Kur'an-ı Kerim
müslüman ümmetin bu özelliğini kulak ardı etmiyor,
tersine onu bu göreve hazırlanmaya çağırıyor.
Ama, tükenmez güç, enerji ve azıkları toplaması
şartıyla. Bütün bunlara ancak Allah'a inananlar sahip
olabilirler, bunlarla hayatı iyiliğe,
doğruluğa ve yüceliğe yöneltirler.
Bu ilahi sistemin değeri, insanlığı
adım adım şu yeryüzünde kendisi için belirlenen
kemal olgunluk düzeyine doğru götürmesindedir. Hayvanlarda
olduğu gibi insanlığı sırf birtakım
lezzetlere ve nimetlere yöneltmekle yetinmez.
Kuşkusuz yüce insanlık değerleri maddi
hayatın yeterliliğine dayanırlar, ama bu ilk
basamakta durmamalıdırlar. Aynı şekilde
İslâm insanlık için dosdoğru önderliğin
himayesinde, Allah'ın sistemine dayalı, O'nun gölgesinde
dengeli bir hayat öngörmektedir.
HAC SURESİNİN SONU