73- Ey insanlar, size bir örnek verildi, şimdi onu
dinleyiniz: Allah'ı bir yana bırakarak
yalvardığınız sözde ilahlar var ya, onların
hepsi biraraya gelseler bir sinek bile yaratamazlar. Buna
karşılık eğer sinek onların vücudundan
son derece küçük bir parça kapıp götürse onu, onun ağzından
geri alamazlar. Demek ki kovalayan da aciz, kovalanan da!
Bu, evrensel bir çağrıdır. Gür sadalı bir
duyurudur bu.
"Ey insanlar."
İnsanlar bu çağrıya koşup
taşlandıkları zaman genel bir örnekle karşı
karşıya oldukları duyuruluyor. Bu, özel bir durum
ya da beklenmedik bir münasebet değildir.
"Size bir örnek verildi, şimdi onu dinleyiniz."
Bu örnek bir yasa koyuyor, bir gerçeği vurguluyor.
"Allah'ı bir yana bırakarak
yalvardığınız sözde ilahlar var ya, onların
hepsi biraraya gelseler bir sinek bile yaratamazlar."
Allah'ı bir yana bırakıp da putlardan ve
heykellerden, şahıs ve değerlerden ya da
rejimlerden yalvarıp yakardığınız, Allah
yerine yardım istediğiniz düzmece tanrıların
tümü
"Biraraya
gelseler bir sinek bile yaratamazlar."
Sinek küçücük zayıf bir yaratıktır: Ama bu düzmece
tanrılar, biraraya gelseler birbirleriyle
yardımlaşsalar bile bir sinek yaratamazılar.
Bir sineği yaratmak, bir fiil, bir deve yaratmak gibi imkânsızdır.
Çünkü sinek de o esrarengiz sırrı, hayat
sırrını içermektedir. Bu bakımdan
sineğin yaratılışının imkânsızlığı
devenin ya da filin yaratılışının imkânsızlığı
ile eşittir. Kur'anın olağanüstü ifade tarzı
örnek olarak küçücük, zayıf sineği seçiyor.
Çünkü bir sineği yaratamamanın verdiği eziklik,
bir deveyi ya da fiili yaratamamanın verdiği eziklikten
daha derin ve insan üzerinde daha büyük etki bırakır.
Ama bu gerçek ayette doğrudan ifade edilmiyor.
İşte bu da Kur'anın olağanüstü ifade tarzının
göz kamaştırıcı örneklerinden biridir.
Ardından bu aşağılayıcı
zayıflığı belirginleştirmek için daha
geniş bir adım atılıyor.
"Buna karşılık eğer sinek onların
vücudundan son derece küçük bir parça kapıp götürse
onu onun ağzından geri alamazlar."
İster put olsun, ister heykel olsun, ister şahıs
olsun, bu düzmece tanrılar sineğin kendilerinden
kapıp götürdüğü bir şeyi geri alamazlar. Nice güçlü
insanlar vardır ki, kendisini ısırıp kaçan
sineğe engel olamazlar. Burada sinek özellikle seçilmiştir,
çünkü küçücük ve zayıftır. Sinek aynı
zamanda en tehlikeli hastalıkların mikrobunu
taşıyan, insanın en değerli
organlarını alıp götüren bir varlıktır.
İnsanın gözlerini, organlarını, hayatı
ve ruhları alıp götürür. Sinek, verem, tifo,
dizanteri ve ophtalmi denen göz hastalığı
mikrobunun taşıyıcısıdır. Bu
zayıflığına ve küçüklüğüne rağmen
insandan bir daha geri getirilmesi mümkün olmayan şeyleri
alıp götürür.
Bu da Kur'anın olağanüstü ifade yönteminin kullandığı
bir diğer gerçektir. Şayet "Bir
yırtıcı hayvan onlardan bir şey kapıp götürseydi
bunu geri alamazlardı" denseydi, bu ifade
zayıflıktan çok güçlülüğü vurgulayacaktı.
Sonra yırtıcı hayvan sineğin insandan
alıp götürdüğü şeyden daha büyük şeyler
kapıp götürmez. Ama gerçekten Kur'anın ifade
tarzı olağanüstüdür.
Bu tasvirli ve canlı örnek şu değerlendirme ile
bitiyor.
"Demek ki kovalayan da aciz, kovalanan da."
Bu değerlendirme cümlesi verilen örneğin etkisini,
gönüllere ve bilinçlere verdiği mesajı
pekiştirmek amacı ile yeralıyor.
Hem de en uygun şartlarda... Bilinçlerde düzmece tanrıların
zayıflığı, onur kırıcı
basitliği canlanmışken Allah, son derece kötü değerlendirmelerine
yönelik kınayıcı bir üslupla, yüce Allah'ın
dilediğini yapan gerçek gücü sunuluyor ve O'nun gerçek
ilah olduğu vurgulanıyor.
74- Onlar Allah'ın ululuğunu gerektiği gibi
kavrayamamışlardır. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür
ve üstün iradelidir.
Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler.
Çünkü onlar, biraraya gelseler bile bir sinek yaratamayacak
olan güçsüz, zavallı düzmece tanrıları O'na
ortak koşuyorlar. Bu düzmece tanrıların sinek
yaratmaları bir yana, sinek kendilerinden bir şey
kapıp götürse onu bile geri alamazlar.
Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Onlar yüce
Allah'ı gücünün eserlerini, yarattıklarının
sahip oldukları gözalıcı güzellikleri
gördükleri halde, basit bir sineği bile yaratamayan
kimseleri O'na ortak koşuyorlar.
Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler.
Çünkü her şeyden üstün ve her şeye gücü yeten
Allah'ı bırakıp, sineğin kendilerinden
kapıp götürdüğü bir şeyi, geri almaktan aciz,
çaresiz düzmece tanrılardan yardım istiyorlar.
Hiç kuşkusuz bu ifade, titreyip boyun eğmeye uygun
bir ortamda bir gerçeği vurgulayan ve yerleştiren bir
ifadedir.
Burada yüce Allah'ın güçlü ve üstün olduğundan
söz ediliyor ve O'nun peygamberlerine gönderdiği elçileri
melekler arasından, insanlara gönderdiği elçileri de
insanlar arasından seçtiği ve bu seçimin bir bilgiden,
bir kudretten kaynaklandığı dile getiriliyor.
75- Allah, meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Hiç
kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.
76- O, onların önlerindekileri (geleceklerini) de bilir,
arkada bıraktıklarını (geçmişlerini) de.
Olup biten her şeyin son mercii O'dur.
Meleklerin ve peygamberlerin seçimi her şeye gücü yeten,
her şeyden üstün cenabı Allah'dan
kaynaklanmaktadır. Her şeye gücü yeten ve her
şeyden üstün zat tarafından gönderilmiştir Hz.
Muhammed. Kendisini seçen ve kendisini seçkin kılan her
şeye gücü yeten ve her şeyden üstün olan zatın
verdiği bir yetkiyle gelmiştir. Şu zayıf
çaresiz, beceriksiz ve gülünç düzmece tanrılara güvenip
dayananlar onun gibi olabilirler mi?..
"Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her
şeyi görür."
"O işitir, görür ve bilir.
"O, onların önlerindeki (geleceklerini) de bilir,
arkada bıraktıklarını (geçmişlerini)
de."
Bu, kapsamlı ve eksiksiz bir bilgidir. Görülen-görülmeyen,
uzak-yakın, hiçbir şey bu bilginin
dışında değildir.
"Olup-biten her şeyin son mercii O'dur."
Son hüküm O'nun elindedir. Egemenlik ve planlama O'nun
tekelindedir.
Müşriklerin dini sembollerindeki temelsizliğin ve
zayıflığın, ibadetlerdeki eksiklik ve
bilgisizliğin ortaya çıktığı bu noktada,
hitap müslüman ümmete yöneltiliyor ve davasının yükümlülüklerini
yerine getirmesi, köklü ve sağlam hayat sistemine sağa
sola sapmadan uyması isteniyor.