Her toplumun kendine özgü bir hayat tarzı, düşünce
ve yaşam biçimi, inanç sistemi ve yöntemi vardır. Bu
sistem de yüce Allah'ın etki ve tepkileri doğrultusunda
karakterleri ve kalpleri yönlendirmede uyguladığı
yasalara boyun eğmektedir. Bu yasalar değişmez, her
zaman yürürlükte olan, son derece titiz ve ince ayarlanmış
yasalardır. Hidayete erdirici belgelere, evrene ve
insanın iç dünyasına yerleştirilen kanıtlara
kalbini açan bir ümmet, bir toplum, Allah'ı bilmeye ve
O'nun buyruklarına uymaya zorlayan evrensel yasaları
algılamak suretiyle Allah'ı bulmuştur. Ama kalbini
bu belgelere ve kanıtlara kapalı tutan bir ümmet sapık
bir ümmettir, doğru yola ve doğru yola erdirici
belgelere karşı çıktığı oranda
sapıklığı artan bir ümmettir.
Böylece yüce Allah her ümmete, yerine getirilecek bir ibadet
biçimi, uyulacak bir hayat sistemi belirlemiştir. Şu
halde Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- müşriklerin
demogojileri ile uğraşmasına bir neden yoktur.
Çünkü onlar kendi istekleri ile doğru yola götürücü
yol işaretlerini görmezlikten gelip sapıklığa
ileten yol işaretlerine uyuyorlar. Bu yüzden yüce Allah,
Peygamberine -salât selâm üzerine olsun- müşriklerin
kendi işini dillerine dolamalarına, hayat sistemi
hakkında kendisi ile tartışmalarına
fırsat vermemesini emrediyor. Aynı zamanda müşriklerin
sataşmalarına, kendi hayat sistemini tartışma
konusu yapmalarına aldırış etmeden kendisi için
belirlenen hareket metodunu izlemesini emrediyor. Çünkü doğru
hayat sistemi kendisinin uyduğu hayat sistemidir.
"Sen insanları Rabb'ine çağır. Hiç kuşkusuz
sen doğru yoldasın."
Şu halde Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun-
kendi hayat sistemine, kendi hareket yöntemine dosdoğru
uymaya baksın. Kendi hayat sistemine dosdoğru
uyması, doğru yolda olduğunun belirtisidir.
Eğer insanlar kendisiyle tartışmak istiyorlarsa sözü
kısa tutmalıdır. Zaman ve emek kaybetmeye gerek
yoktur çünkü.
"Eğer onlar seninle tartışmaya girerlerse
de ki; `Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilir."
Gerçeği öğrenmek isteyen, kanıtlar elde ederek
gerçeği araştıran, dolayısıyla
doğru yolu bulmaya yatkın kalplerle yapılan
tartışma yerinde bir davranıştır. İç
ve dış alemlerde yer alan ve bir çoğu gözlerin ve
kalplerin yararına sunulan bunca belgeye ve bunca kanıta
rağmen büyüklük taslayan, sapıklıkta ısrar
eden gönüllerle tartışmaya girmek doğru
değildir. Onların durumunu Allah'a bırakmak gerekir.
Yüce Allah ibadet biçimleri ve hayat sistemleri ile bunların
izleyicileri arasındaki sorunu kesin olarak
çözümleyecektir.
"Allah, kıyamet günü görüş
ayrılığına düştüğünüz konulara
ilişkin hükmünü verecektir."
Bu hükümü, hiç kimse tartışma konusu yapamaz.
Çünkü o gün tartışmaya yer yoktur.
İnsanların görüş ve inanç ayrılıklarını
kökten çözümleyen bu son hükme karşı çıkmak mümkün
değildir.
Yüce Allah eksiksiz bir bilgiye dayanarak hükmeder. Hiçbir
sebebi, hiçbir kanıtı gözardı etmez.
Davranış ve bilinç planında meydana gelen hiçbir
hareket O'na gizli kalamaz. Gökte ve yerde olan her şeyi
bilen O'dur. Herkesin hareketlerini ve niyetlerini bilgisiyle
kuşatmıştır:
"Allah'ın gökte ve yerde bulunan her şeyi
bildiğini bilmiyor musun? Bunların hepsi (O'nun
katındaki) bir kitapta kayıtlıdır. Bu, Allah için
kolay bir iştir."
Gökte ve yerde olan hiçbir şey yüce Allah'ın
eksiksiz bilgisine gizli değildir. O'nun bilgisi, unutturan
ve silen etkenlerden etkilenmez. Bu, her şeye ait bilgileri
kapsayan, içeren bir kitaptır.
İnsan aklı, gökte ve yerde bulunan bazı
şeyleri düşünmekle -yalnızca düşünmekte-
gözlemlenebilen alemde ve vicdan aleminde yeralan bunca nesneyi
ve şahısları, davranış ve niyetleri, düşünce
ve hareketleri kuşatan Allah'ın ilmini tasavvur etmekte
bile yetersiz kalır, acze düşer. Ama bütün bunlar,
Allah'ın gücü ve ilmi karşısında gayet basit
şeylerdir:
"Bu, Allah için kolay bir iştir."
Yüce Allah Peygamberine -salât ve selâm üzerine olsun- müşriklerin
kendi dosdoğru hayat sistemini tartışma konusu
yapmalarına fırsat vermemesini emrettikten sonra, müşriklerin
hayat sistemlerindeki yamukluğu,
zayıflığı, bilgisizliği ve hakka zulüm
etme savına dayanmışlıyı ortaya koyuyor.
Bu yüzden onların Allah'ın yardımından ve
desteğinden yoksun olduklarını,
dolayısıyla zaferden yoksun kalacaklarını
vurguluyor.