26- Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini gösterdik ve
kendisine şöyle dedik; "Bana hiçbir şeyi ortak
koşma ve bu evimi tavaf edenler, ayakta dikilenler, rükua ve
secdeye varanlar için temiz tut. "
27- İnsanlara haccı ilân et. Gerek yaya olarak ve
gerekse uzak yolları aşarak yorgun develer üzerinde
sana gelsinler.
28- Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri
ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban
ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların
etinden hem kendiniz yiyiniz, hem de sıkıntı içinde
bulunan yoksullara yediriniz.
29- Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını
yerine getirsinler ve bu tarihi evi (Kâ'be'yi) tavaf etsinler.
Şu halde bu ev ilk andan itibaren tevhid için kurulmuştur.
Yüce Allah yerini Hz. İbrahim'e -selâm üzerine olsun-
göstermiş, mülkiyetini üzerine almış ve bu
temele dayalı olarak kurmasını emretmiştir.
"Bana hiçbir şeyi ortak koşma."
Çünkü burası Allah'ın evidir,
başkasının değil... Ayrıca hacılar
ve orada namaz kılanlar için temizlenmesini emretmiştir:
"Tavaf edenler, ayakta dikilenler, ve secdeye varanlar için
temiz tut."
Bu ev onlar için kurulmuştur çünkü. Allah'a ortak koşanlar,
O'ndan başkasına kulluk ederek yönelenler için değil.
Sonra kendisine gösterilen temel üzerine evin kuruluşunu
tamamladıktan sonra yüce Allah evin kurucusu İbrahim'e,
insanları hacca, Allah'ın dokunulmaz evini ziyaret
etmeye çağırmasını emrediyor.
İnsanların O'nun bu çağrısına olumlu
karşılık vereceklerini, her taraftan eve akın
edeceklerini, kimisinin yaya kimisinin de binek sırtında
uzak yoldan çağrısına
koşacağını vadetmişti.
"İnsanlara haccı ilan et. Gerek yaya olarak ve
gerekse uzak yolları aşacak yorgun develer üzerinde
sana gelsinler."
Kuşkusuz yüce Allah'ın vaadi Hz. İbrahim'in
yaşadığı günlerde gerçekleşmişti.
Bugün de yarın da böyle olacaktır. İnsanlar
gruplar halinde bu dokunulmaz eve yönelecekler, onun çevresinde
dönmeye koşacaklar. Zengin olan, binek bulabilen, ona,
binerek gelir. Değişik araçlara binip oraya koşarlar.
Fakirler, yoksullar da, ayaklarıyla gelirler. Binlerce
yıldan beri Hz. İbrahim'in -selâm üzerine olsun-
insanlara duyurduğu Allah'ın davetine koşmak üzere
binlerce insan uzak yerlerden akın ederler buralara.
Bu noktada surenin akışı hac esnasında
uygulanan bazı işaretlere ve bu işaretlerle gözetlenen
hedefe değiniyor.
"Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri
ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban
ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların
etinden hem kendiniz yiyiniz hem de sıkıntı içinde
bulunan yoksullara yedi
riniz."
"Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını
yerine getirsinler ve bu tarihi evi (Kâ'be'yi) tavaf etsinler."
Hacıların gördüğü birçok yararlı
şeyler vardır. Bir kere hac bir mevsim, bir kongredir.
Hac bir ticaret ve ibadet mevsimidir. Toplanma ve
tanışma kongresidir. Dünya ve ahiretin buluştuğu,
aynı şekilde inanca ilişkin uzak-yakın
anıların buluştuğu bir farzdır. Ticaret
ve pazar esnafı hac döneminde oldukça hareketli, bol
sürümlü bir mevsim yaşarlar. Çünkü bu dönemde bu
dokunulmaz evin çevresine, dünyanın dört bir yanından,
birçok ürün gelir. Her taraftan, her kafileden akın eden
hacılar, değişik mevsimlerin
yaşandığı farklı ülkelerden birçok
ürünler sunarlar. Ama bu farklı mevsimlerde yetişen
ürünler bir mevsimde bu kutsal evin çevresinde toplanır.
Bu haliyle hac bir ticaret mevsimi, 'ürünlerin sergilendiği
bir panayırdır. Her sene kurulan uluslararası bir
pazardır.
Bir ibadet mevsimidir hac. Orada ruhlar arınır.
Allah'ın dokunulmaz evinin çevresinde Allah'a yakınlığı
hisseder. Parlak ve güzel hayaller gibi canlanan hatıralar
bu evin çevresinde uçuşur, mü'minler kendinden geçer,
huzura kavuşurlar.
Önce, ciğerparesi İsmail'i ve annesini bu evin
yanına bırakıp ürperen, sızlayan kalbi ile
Rabb'ine yönelen Allah'ın dostu İbrahim'i -selâm
üzerine olsun canlandırır hayalinde.
"Ey Rabb'imiz, ben ailemin bir bölümünü senin
dokunulmaz evinin, (Kâ'be'nin) yanı başındaki
bitkisiz, kıraç bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabb'imiz,
bunu namazı kılsınlar diye böyle yaptım. Buna
göre insanlardan bir bölümünün gönüllerinde onlara karşı
özlem uyandır ve onlara rızık olarak çeşitli
meyvalar bağışla, umulur ki, sana şükrederler.
(İbrahim Suresi, 37)
Hacer canlanır bu sefer hayalinde... Hem kendisi hem de süt
emen yavrusu için bu kavurucu sıcağın altında
bu evin çevresinde su aramaya çıkıyor. Susuzluktan
bitkin düşmüş bir halde safa ile merve arasında
koşup duruyor. Dayanacak halı kalmamış ama
yavrusunun çaresizliği karşısında yerinde
duramıyor yine su aramaya koşuyor. Yedinci turun sonunda
artık bütün ümidi kırılmıştır.
Ama bir de bakıyor ki, çaresiz yavrucağın
ayaklarının altından su
fışkırıyor... Zemzem... Ümitsizlik ve kuraklık
çölünde rahmet kaynağı...
Yine İbrahim'in -selâm üzerine olsun- hayalı
canlanıyor... Bir rüya görmüş İbrahim.
Ciğerparesini kurban etmekte tereddüt etmiyor.
İşte bu mü'mince itaat tavrı ile o erişilmez
ufka yükseliyor:
"İbrahim ona, `Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum
ki, seni kesiyorum; düşün, bak ne dersin"?
Hz. İsmail, memnuniyetle ve uysallıkla
karşılar babasını:
"Babacığım, sana emredileni yap,
inşallah beni sabredenlerden bulacaksın dedi."
Birden bu evlat kurbanı meselesinde yüce Allah'ın
rahmeti beliriyor:
"Biz ona `İbrahim' diye seslendik. `Sen rüyayı
doğruladın, işte biz güzel davrananları böyle
mükafatlandırırız. Gerçekten bu apaçık bir
imtihandı. Ve fidye olarak ona büyük bir kurban verdik."
(Saffat Suresi, 102-107)
Bu sefer Hz. İbrahim ve İsmail'in -selâm üzerlerine
olsun- hayalleri birlikte canlanıyor. Birlikte evin
temellerini yükseltiyorlar. Allah'a yönelik bir yakarış
ve' bir ürperti içindedirler.
"Ey Rabb'imiz, ikimizi de sana teslim olanlardan eyle,
soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet
yollarımızı göster, tövbemizi kabul buyur. Hiç
şüphesiz sen tövbeleri kabul edensin ve çok merhametlisin."
(Bakara Suresi, 128)
Bu hayaller ve anılar bu şekilde peşpeşe
sıralanıp gidiyor. Sonra Abdülmuttalib'in hayalı
canlanıyor... Şayet Allah kendisine on tane erkek çocuk
bağışlayacak olursa onuncusunu kurban etmeye söz
verir. Bu onuncu çocuk Abdullah'tır. Abdülmuttalip verdiği
söze bağlı bir insandır. Kavmi de ona oğlu
yerine fidye olarak bir hayvanı kurban etmesini önerir.
Abdülmuttalip Kâ'be'nin çevresinde kura çekiyor, her seferinde
kura Abdullah'a çıkıyor, fidye artıyor. Ta ki,
onuncu çekilişte fidye sayısı yüz deveye ulaşana
kadar. Bu öteden beri uygulanan diyetin miktarıdır. Böylece
fidyesi kabul olunur, develer kurban edilir. Abdullah kurtulur.
Yeryüzünde yüce Allah'ın en üstün kulu, Allah'ın
peygamberi Muhammed'i -selâm üzerine olsun- Amine'nin rahmine bırakmak
için kurtulur, sonra ölür. Sanki yüce Allah onu sırf bu
biricik, onurlu ve büyük amacı gerçekleştirsin diye
kurban edilmekten kurtarmıştır.
Sonra hayaller ve anılar peşpeşe
sıralanıp gidiyor. Allah'ın peygamberi Muhammed
-salât ve selâm üzerine olsun- çocukluğunu, gençliğini,
bu yerde, bu evin çevresinde geçiyor. Mübarek elleriyle karataşı
(Hacarülesved) yerine koyuyor. Böylece kabileler arasında
çıkmak üzere olan büyük bir fitneyi önlüyor. Namaz kılması...
Kâ'be'nin çevresinde dönmesi... İnsanlara hitap etmesi...
İbadet için
bir
köşeye çekilmesi canlanıyor. Zihinde
canlıymış gibi adım atması, Hz.
Peygamberin vicdanda olduğu gibi somutlaşması
anılar dönemine dalmış hacıyı alıp
engin ufuklara yükseltiyor. Onun saygıdeğer
arkadaşlarının adımları, hayalleri bu
yerlerde, bu evin çevresinde uçuşup duruyor. Kulaklar
işitecek gibi oluyor seslerini. Nerdeyse gözle
görülecekler.
Bunların. yanısıra hac, dünyanın dört bir
yanından gelen müslümanların
katıldığı bir kongredir. Ataları
İbrahim'in döneminden bu yana zamanın derinliklerine kök
salmış asıllarını bulurlar bu kongrede.
"Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda, gerekse
elinizdeki Kur'anda `müslüman' olarak adlandırdı. (Hac
Suresi, 78)
Orada topluca bağlandıkları ekseni bulurlar. Hep
birlikte yöneldikleri, topluca buluştukları şu
kıbledir eksenleri... Altında toplandıkları
sancaklarını bulurlar. Tek ve değişmez inanç
sancağıdır bu. Irk, renk ve ülke farklılıkları
bu sancağın altında kaybolur gider. Bir zaman için
farkında olmadıkları gerçek güçlerini bulurlar.
Milyonların kenetlenmesinden, birleşmesinden
kaynaşmasından doğan güçtür bu. Şayet bu
milyonlar tek ve değişmez sancağın inanç ve
tevhid sancağının altında toplanacak olurlarsa
hiçbir kuvvet karşılarına dikilemez.
Hac, bir tanışma, danışma, hareket
çizgilerini uyuşturma, güçleri birleştirme, mal,
bilgi ve deneyim alışverişinde bulunma kongresidir.
Bu kongrede, Allah'ın gölgesi altında, onun evinin
yakınında, uzak-yakın itaatlerin, eski-yeni
anıların gölgesinde, en uygun yerde, en uygun
atmosferde ve en uygun zamanda o günkü birlik ve beraberlik
halindeki İslâm aleminin toplumsal hayatı için birtakım
düzenlemeler yapılır.
Yüce Allah
"Gelsinler
de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler"
buyuruyor. Buna
göre her kuşak kendi şartları, ihtiyaçları,
deneyimleri ve hayatın zorlukları doğrultusunda
yarar sağlar. Bunlar yüce Allah'ın müslümanlara haccı
farz kıldığı ve Hz. İbrahim'e -selâm
üzerine olsun- insanları bu evi ziyaret etmeye çağırmasını
emrettiği gün irade ettiği bazı hususlardır.
Surenin akışı hacda yapılan bazı özel
ibadetlere, şiarlara ve bunlarla gözetilen hedeflere işaret
ederek sürüyor.
"Ve Allah'ın kendilerine rızık olarak
verdiği hayvanları belirli günlerde kurban ederken
O'nun adını ansınlar."
Bununla bayram ve teşrik günleri kesilen kurbanlar
kastediliyor. Kur'an-ı Kerim kurban kesilirken Allah'ın
isminin anılmasını öncelikle vurguluyor. Çünkü
hava ibadet havasıdır, kurbandan maksat Allah'a
yakınlaşmadır. Bu yüzden kurban kesme olayında
Allah'ın adının anılması daha bir
belirginleştiriliyor. Sanki, kurban kesmenin asıl hedefi
budur, kurbanın kendisi hedef değildir, denmek isteniyor.
Kurban İsmail'in -selâm üzerine olsun- fidye ile kurtuluşunun
anısıdır. Kurban Allah'ın ayetlerinden birinin
Allah'ın kulları İbrahim'le İsmail'in Allah'a
yönelik itaatlerinden birinin anısıdır. Bunun
ötesinde bir sadakadır fakirleri doyurmak suretiyle Allah'a
yakınlaşma aracıdır. Ayette işaret edilen
hayvanlar ise deve, sığır, koyun ve keçidir.
"Bu hayvanların etinden hem kendiniz yiyin, hem de
sıkıntı içinde bulunan yoks
ullara
yediriniz."
Kurban bayramında kesilen kurbandan yenmesine ilişkin
emir, bu etten yemenin serbestliğine işaret etmek ya da
yemeye teşvik etmek amacına yöneliktir. Ama fakiri
doyurmaya ilişkin emir, bu eylemin bir zorunluluk
olduğunu göstermektedir. Belki de kurban sahibinin de kestiğini
yemesinden maksat, bu etin temiz ve güzel olduğunu fakirlere
göstermektir.
Kurban kesmekle birlikte ihramda bulunma süresi sona eriyor.
Artık hacı saçını kesebilir ya da
kısaltabilir. Koltuk altlarını tıraş
edebilir. Tırnaklarını kesebilir, banyo yapabilir.
Ama bunlar ihramlıyken yasaktır. Ayet buna şu
şekilde değinmektedir:
"Sonra kirlerini giderip temizlensinler,
adaklarını yerine getirsinler." Buradaki adak,
haccın zorunluluklarından, biri olan kurbandan ayrı
olarak adanan hayvanlardır.
"Ve bu tarihi evi (Kâ'be'yi) tavaf etsinler.
Bununla kastedilen Arafat dönüşü yapılan
tavaftır. Ve bu hac ibadetinin son şiarıdır.
Ama veda tavafından ayrıdır.
Ayette geçen "Beytulatik" bu dokunulmaz mescittir;
Kâ'be'dir. Allah onu korumuştur ve hiçbir zorba onu yıkamayacaktır.
İbrahim peygamberin -selâm üzerine olsun- döneminden beri
hep ayaktadır, bundan böyle de ayakta bayındır
kalacaktır.
İşte, dokunulmaz evin, kutsal Kâ'be'nin kuruluş
hikâyesi.. Ve işte bu evin dayandığı temel...
Yüce Allah bu evi tevhid temeline dayalı olarak
kurmasını ve şirkten
arındırmasını emretmiştir dostu
İbrahim'e. İnsanları Allah'ın adını
anmak -düzmece tanrıların adını değil-
onun rızık olarak bahşettiği çeşitli
hayvanlardan dolayı şükretmek için bu evi ziyaret
etmeye çağırmasını emretmiştir.
İnsanlar gelsinler Allah'ın rızık olarak
bahşettiği hayvanlardan yesinler, Allah adına
-başkasının adına değil- fakirleri
doyursunlar diye. Burası dokunulmaz evdir. Allah'ın
koyduğu dokunulmaz prensiplerdendir. Bunun yanında
kanın dokunulmazlığı, antlaşma ve sözleşmelerin
saygınlığı barış ve güvenliğin
korunması da gözetilmesi gereken hususlardır.