5- Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirileceğinizden
kuşkunuz varsa, biliniz ki, gücümüzü kanıtlamak için
sizi önce topraktan, sonra spermadan, sonra embriyodan, sonra yapısı
belli-belirsiz bir çiğnemlik et parçasından
yarattık. Size belirtmek için dilediğimizi belli bir sürenin
sonuna kadar rahimlerde tutarız. Sonra da sizleri çocuk
olarak meydana çıkarırız. Böylece yetişip
ergenlik çağına gelirsiniz. Kiminizin erken yaşta
canı alınır ve kiminiz de ömrünün en kötü
dönemine kadar yaşatılır ki, bilirken bir şey
bilmez olur.
Yeryüzünü de kupkuru görürsün. Fakat biz oraya su
gönderdiğimizde titreşir, kabarır ve her gözalıcı
bitkinin çiftini yetiştirir.
Diriliş daha önce varolan bir hayatın tekrar
verilmesidir. Şu halde diriliş -insanların
ölçülerine göre- hayatı ilk defa gerçekleştirmekten
daha kolaydır. Gerçi Allah'ın gücüne göre kolay
şey, zor şey olmaz. Çünkü ilk defa yapmak da
tekrarlamak gibi, onun iradesinin yönelişinin eseridir.
"Onun işi. bir şeyin olmasını istedi
mi, ona sadece "ol" demektir, hemen oluverir." (Yasin
Suresi, 37)
Ne var ki, Kur'an insanları kendi ölçülerine, mantıklarına
ve kavrama yeteneklerine göre zorunlu tutuyor ve kalplerini heran
karşılaştıkları,
yaşadıkları ve görüp bildikleri şeylere yöneltiyor.
Basiretli bir gözle, açık bir kalple, kavrayan bir
duyarlılıkla bakacak olurlarsa bu da olağanüstü
olaylardan biridir. Ama bu olağanüstü olayı gördükleri
halde, heran karşılaştıkları halde bilinçli
bir şekilde bakmıyorlar, dikkat etmiyorlar.
Ya bu insanlar nedirler? Neyin nesidirler? Nereden
gelmişlerdir? Nasıl oldular? Hangi evrelerden geçtiler?
"Sizi önce topraktan yarattık."
İnsan şu dünyanın çocuğudur. Onun
toprağından çıkmış, onun
toprağından oluşmuş, onun toprağında
hayatını sürdürmüştür. İnsanın
bedeninde yer alan her elementin aynısı anası
sayılan toprakta mevcuttur. Ama yüce Allah'ın
insanın içine yerleştirdiği ve ruhundan bir soluk
olarak üflediği o latif sır hariç. İnsan bunun
sayesinde toprakta yeralan elementlerden farklı bir özellik
kazanır. Ama özü, iskeleti ve yiyecekleri ile topraktan bir
parçadır. Bütün elementleri bu toprakta somutlaşmıştır.
Ama toprak nerede insan nerede? Şu basit ve bilinçsiz
atomlar nerede? Aktif ve algılayan, etkileyen ve etkilenen,
ayaklarını yere basarken kalbi ile göklere doğru yükselen,
düşüncesi ile aralarında toprak da olmak üzere, tüm
maddenin ötesinde dolaşan bu mükemmel yaratık nerede?
Kuşkusuz bu, derinliği ve boyutları uzun
mesafeleri kapsayan olağanüstü bir değişimdir.
Aynı zamanda ölüleri diriltmekten aciz olmayan ilahi güce
tanıklık etmektedir. Çünkü bu olağanüstü yaratığı
topraktan ilk defa vareden O'dur.
"Sonra spermadan, sonra embriyodan, sonra yapısı
belli-belirsiz bir çiğnemlik et parçasından
yarattık. Size belirtmek için dilediğimiz belli bir sürenin
sonuna kadar rahimlerde tutarız. Sonra da sizleri çocuk
olarak meydana çıkarırız."
Basit ve cansız toprak elementleri ile canlı sperma hücrelerinden
oluşan meni arasındaki mesafe korkunçtur. Bu dönüşümün
evrelerinde büyük bir sır yatmaktadır; hayat
sırrı... Milyarlarca senedir süren bu sır
hakkında insanlar halâ kayda değer bir şey
bilmemektedirler. Milyarlarca senedir heran basit elementlerden
canlı hücrelere doğru gerçekleşen bu
sayısız dönüşümler hakkında doyurucu bir
şey bilmemektedirler. Bütün bu olup bitenleri gözlemlemek
ve onaylamaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden.
İnsan bu konuda oldukça istekli de olsa hayatın
yaratılış ve ortaya çıkış
sırrını keşfedemez. Her defasında bir imkânsızlıkla
karşı karşıya kalır.
Bunun yanında bir de insan menisinin
pıhtılaşmış kana,
pıhtılaşmış kanın
bir
çiğnem ete,
bir çiğnem etin de insana dönüşmesi sırrı
var!
Nedir meni? Erkeğin suyudur. Bu suyun bir damlasında
binlerce sperma var. Bunlar arasında bir tanesi rahimdeki
suda bulunan kadın yumurtasını döller. Onunla
bütünleşir ve rahmin duvarına yapışıp
kalır.
Sperma tarafından döllenen bu yumurtada... Her şeye
gücü yeten kudretin, onu kendi iradesi ile oraya yerleştiren
gücün yardımı ile rahmin duvarına asılı
kalan bu küçücük noktada... Evet bu küçücük noktada ilerde
oluşacak insanın tüm özellikleri, bedensel
özellikleri, uzunluğu, kısalığı,
şişmanlığı-zayıflığı,
çirkinliği-güzelliği,
hastalığı-sağlığı bir bir
mevcuttur. Bu noktacıkta insanın sinirsel, akli ve
ruhsal özellikleri de yatmaktadır; eğilimleri,
ihtirasları, karakterleri yönelişleri,
saplantıları-yetenekleri gibi...
Kim düşünebilir ya da doğrulayabilir ki, bütün
bunlar o rahmin duvarına asılıp kalan küçücük
noktada yeralıyor? Bu küçücük ve zayıf noktanın
şu mükemmel ve herbiri diğerinden farklı bir
varlık olan insan olduğunu kim düşünebilir?
Hiçbir zaman yeryüzünde birbirine tıpatıp benzeyen
iki insan görülmüş değildir.
Sonra pıhtılaşmış kandan, bir çiğnem
ete dönüşüm... Bu katılaşmış kan parçasıdır.
Ne bir özelliği ne de bir biçimi vardır? Sonra
yaratılıyor ve şekil alıyor. Kemiklerden bir
iskelete dönüşüyor, bunlara da et giydiriliyor. Ya da eğer
insana dönüşmesi takdir edilmemişse rahim
tarafından dışarı atılıyor.
"Size belirtmek için."
Burada, bir çiğnem et ile çocuk arasında bir
istasyon var. Ayetin akışı bu ara cümlecik ile bu
istasyonda duruyor.
"Size belirtmek için."
Bir çiğnem etteki işaretleri açıklamak münasebeti
ile ilahi gücün kanıtlarını size açıklamak
için... Bu da Kur'an-ı Kerim'deki edebi ahenk yöntemine
uygun olarak ifade ediliyor.
Ayet, ceninin geçirdiği evrelerle birlikte
akışını sürdürüyor.
"Dilediğimizi belli bir sürenin sonuna kadar
rahimlerde tutarız:"
Yüce Allah tamamlanmasını dilediklerini, zamanı
gelinceye kadar rahimlerde tutar.
"Sonra da sizleri çocuk olarak meydana çıkarırız."
Şu ilk evre ile son evre arasındaki korkunç mesafeye
bakın!
Bu mesafe zaman itibariyle alışılageldiği
şekliyle dokuz aya denk düşmektedir. Ama meninin
özellikleri ile çocuğun özelliklerinin farklılığı
bakımından bundan çok daha uzun bir mesafedir. Gözle
görülmeyen sperma ile birtakım organlara karakteristik
çizgilere ve niteliklere, sıfat ve yeteneklere, eğilim
ve ihtiraslara sahip mükemmel bir yaratık olan insan
arasındaki mesafe korkunçtur.
Bilinçli bir düşünce bu mesafeyi ifade etmeye kalkışamaz.
Sadece her şeye gücü yeten ilahi kudretin yaptıkları
karşısında defalarca ve ürpererek durur, düşünür.
Sonra ayetlerin akışı, bu çocuğun
ışığı gördükten sonra geçirdiği
evreleri anlatmaya başlıyor. Gözlerden uzak bunca dehşet
verici mucizenin gerçekleştiği o gizli dünyadan ayrılıyor.
"Böylece yetişip ergenlik çağına
gelirsiniz."
Bedensel, akli ve ruhsal gelişmenizi
tamamlarsınız. Ayrıcalıklar bakımın
dan yeni doğmuş bir çocuk ile gelişmesini
tamamlamış insan arasında öylesine büyük farklar
var ki, bunlar zamanla ifade edilen mesafelerin çok
üstündedirler. Ne var ki, harikalar yaratan ilahi gücün eliyle
gerçekleşmektedir. Yeni doğan çocuğa
gelişmiş bir insanın özellikleri ve yeteneklerini
yerleştiren ve zamanı gelince yeteneklerin ortaya çıkmasını
sağlayan O'dur. Aynı şekilde rahmin duvarına
asılıp kalan o küçücük noktaya bir çocuğun
özelliklerini yerleştiren de O'dur. Halbuki bu nokta
bayağı bir su'dan başka bir şey değildir.
"Kiminizin erken yaşta canı alınır ve
kiminiz de ömrünün en kötü dönemine kadar yaşatılır
ki; bilirken bir şey bilmez olur."
Ölen her canlı, eninde sonunda varacağı
akıbete doğru yol alır. Ama ömrün en düşük
zamanına kadar yaşayanın durumu ise, her zaman
üzerinde düşünmeye açık bir sayfadır. Çünkü
böyle birisi, bilgi sahibi, güçlü, bilinçli ve olgun bir
duruma ulaştıktan sonra yeniden çocuklaşıyor.
Hafızası, bilinci ve bilgisi açısından bir
çocuktur artık. Planlama ve değerlendirmesinde bir
çocuk gibi davranır. Bir çocuk gibi küçücük bir
şeyden dolayı mutlu olur, yine en basit bir şey
ağlatır onu. Hafıza bakımından çocuktur,
hiçbir şey tutamaz aklında. Unutkandır, hiçbir
şey hatırlayamaz. Çocuklar gibi olayları ve
deneyimleri ayrı ayrı ele alır, aralarında bir
ilgi kuramaz. Duygu ve bilinç olarak bir sonuca ulaşamaz.
Çünkü daha sonucu getirmeden başını unutur:
"Ki bilirken bir şey bilmez olur."
Böylece düşündüğü, yorumlar yaptığı,
batıla uyarak Allah ve sıfatları hakkında
gereksiz tartışmalara girdiği aklından ve
bilincinden bu bilgi çıkar gider.
Ayeti kerime, insanda meydana gelen yaratma ve diriltme
sahnelerini sunduktan sonra toprakta ve bitkilerde meydana gelen
yaratma ve diriltme sahnelerini sunmaya başlıyor.
"Yeryüzünü de kupkuru görürsün. Fakat biz oraya su
gönderdiğimizde titreşir, kabarır ve her gözalıcı
bitkinin çiftini yetiştirir."
Sönüp kurumaya yüz tutmak hayatla ölüm arasında bir
aşamadır. Sudan önce yerde böyle olur. Çünkü su
hayat ve canlılar için vazgeçilmez bir unsurdur. Toprağın
üzerine su indiği zaman "harekete geçer ve kabarır."
Son derece ilginç bir hareket. Bilimsel çalışmalardan
yüzlerce yıl önce Kur'an-ı Kerim bunu ortaya koyuyor.
Çünkü kurumuş toprak üzerine su iner inmez sarsılarak
harekete geçer. Suyu içer ve kabarır. Gelişerek
bitkiler için hayat elverişli hale gelir.
"Her gözalıcı bitkinin çiftini yetiş
tirir."
Hayatın gizlendiktén sonra ortaya çıkması,
kurumaya yüz tuttuktan sonra canlanması kadar güzel bir
şey var mıdır?
Kur'an-ı Kerim bütün canlı varlıklar
arasındaki yakınlıktan bu şekilde söz eder.
Onları, ayetlerin birinde topluca dile getirir. Hiç kuşkusuz
bu, canlılar arasındaki bu güçlü yakınlığa
dikkat çekmek için başvurulan son derece ilginç bir
yöntemdir. Bu aynı zamanda hayat unsurunun birliğini,
hayat, toprak, bitkiler, hayvan ve insanlar arasında oraya
buraya yönelten iradenin birliğini göstermektedir.