45- Andolsun ki Musa'ya kitap vermiştik de onda
ayrılığa düşmüşlerdi. Rabb'inin
verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hükmedilmiş
olurdu. Doğrusu onlar, onun hakkında şüphe
içindedirler.
Aynı şekilde Rabb'in bu son peygamberlikle ilgili
sorunun çözümünü de va'dedilen kıyamet gününe bırakmayı,
insanları istedikleri gibi davranıp o günde yaptıklarına
göre karşılık görmek üzere serbest bırakmayı
öngörmüştür:
46- Kim iyi bir iş yaparsa faydası kendisinedir ve
kim kötülük yaparsa zararı kendisinedir. Rabb'in kullara
zulmedici değildir.
Bu son risalet insanlığın artık
olgunlaştığını duyurmak, omuzlarına
seçme yükümlülüğünü yüklemek, sorumluluğun
bireysel olduğunu herkese bildirmek için gelmiştir.
Bundan sonra herkes dilediğini seçebilir. "Rabb'in
kullara zulmedici değildir."
Herşey için belirlenmiş bir süre olduğuna
işaret edilmesi ve yüce Allah'ın adil oluşuna
değinilmesi münasebetiyle kıyamet meselesinin ve ona
ilişkin bilginin Allah'ın tekelinde olduğu
vurgulanıyor. Bu amaçla yüce Allah'ın bilgisi
bazı olaylarda, kalplerin derinliklerine dokunan mesajlar içeren
tablolar halinde tasvir ediliyor. Bu ise, müşriklere
birtakım soruların sorulması, onların da cevap
vermesini yansıtan bir kıyamet sahnesinin sunuluşu
esnasında gerçekleştiriliyor:
47- Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi O'na
aittir. Allah'ın bilgisi dışında hiçbir
ürün kabağından çıkmaz, hiçbir dişi gebe
kalmaz ve doğurmaz. Onlara: "Bana koştuğunuz
ortaklar nerede?" diye seslenildiği gün: "Sana arz
ederiz ki bizde hiçbir gören yok" derler.
48- Önceden yalvarıp durdukları tanrıları
onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak
yerlerinin olmadığını
anlamışlardır.
Kıyamet, bilinmezliğin koyu
karanlığına bürünmüş bir gaybtır.
Kabuklarının içindeki meyveler de gözle görülmez
birer sırdırlar. Rahimlerin içindekiler de aynı
şekilde gaybın perdesine bürünmüşlerdir. Bütün
bunlar Allah'ın bilgisinin kapsamındadır.
Allah'ın bilgisi onları kuşatmıştır.
İnsan kalbi kabuklarındaki meyveleri, ürünleri,
rahimlerdeki ceninleri düşünüyor; yeryüzünün her tarafını
gözlerinin önüne getirip sayısız kabukları
algılamaya çalışıyor, akla hayale
sığmayan rahimlerdeki ceninleri tasavvur ediyor. O zaman
insan aklının bu sınırsız gerçeği
tasavvur edebildiği kadariyle vicdanda Allah'ın
bilgisinin bir tablosu şekilleniyor.
Sonra insan, gizli ve örtülü hiçbir şeyin
kapsamının dışında
kalmadığı bu sonsuz bilgi karşısında
duran bir grup sapık insanın durumunu düşünüyor:
"O gün onlara `Bana koştuğunuz ortaklar nerede?'
diye seslenilir." Tartışmanın hiçbir
yarar sağlamadığı, sözleri tahrif etmenin ve
değiştirmenin mümkün olmadığı bu günde
ne derler onlar?
"Sana arzederiz ki bizden hiçbir gören yok."
Bugün bizden hiç kimsenin senin ortakların olduğuna
şahitlik etmediğini sana bildiririz.
"Önceden yalvarıp durdukları
tanrıları onlardan uzaklaşmıştır.
Kendilerinin kaçacak yerlerinin olmadığını
anlamışlardır."
Eski iddialarına ilişkin hiçbir şey bilmiyorlar.
Artık içinde bulundukları durumdan
kurtulamayacaklarını iyice anlamışlardır.
İşte bu, insana tüm geçmişini unutturan, içinde
bulunduğu durumdan başka hiçbir şey
hatırlamamasına neden olan, insanın zihnini
allak-bullak eden bir sıkıntıdır.
İNSAN FITRATI
İşte bu, insanın iyiliğe düşkün,
zarardan kaçınan bir karaktere sahip olmasına
rağmen, azabından çekinme gereği
duymadığı, göreceği azap endişesiyle
ayağını denk almadığı bir gündür...
Burada kendi ruhları her türlü örtüden soyutlanmış,
bütün perdelerden sıyrılmış, eğri ile
doğruyu birbirine karıştıramayacak bir durumda
tasvir ediliyor: