"Rabb'imiz Allah'tır" ilkesi doğrultusunda
hareket etmek, bu ilkeyi gereği gibi hayata
yansıtmaktır, gerçek anlamda ona uymaktır. Bu
ilkeyi vicdanda bilinç olarak, hayatta da davranış biçimi
olarak özümsemektir. Onun öngördüğü şekilde
hareket etmek ve yükümlülüklerine karşı sabretmektir.
Kuşkusuz bu, büyük ve o kadar da zor bir iştir. Yüce
Allah katında böylesine büyük bir lütfu, meleklerin
arkadaşlığını, onların dostluk ve
sevgilerini hakketmesi de bu yüzdendir. Bu durum, yüce Allah'ın
onların tutumlarını anlatması ile kendisini gösteriyor.
Yüce Allah'ın anlatımı ile melekler mü'min
dostlarına şöyle sesleniyorlar: Korkmayın,
üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin. Biz dünya ve
ahirette sizin dostlarınızız... Sonra
başlıyorlar onlara söz verilen cenneti tasvir etmeye...
Bir dostun dostuna ilerde karşılaşacağını
gördüğü ve bildiği bir nimeti onu
sevindireceğini bilerek tasvir etmesidir bu: Orada
canınızın istediği ve size söz verilen her
nimet vardır. Oranın güzelliğini ve
saygınlığını daha çok anlatıyorlar:
Kullarını bağışlayan, onlara merhamet
eden Allah'ın bir lütfudur, bir bağışıdır
bu. Bu cennete ve içindeki nimetlere yüce Allah'ın
bağışlaması ve merhameti sayesinde kondunuz.
Bundan daha üstün bir nimet var mıdır?
Bu bölüm Allah'ın dinine davet eden davetçinin
portresini çizmekle; onun ruhsal yapısını,
konuşma tarzını, söz ve davranışlarını
gözler önünde canlandırmakla; hem Peygamber efendimizin
-salât ve selâm üzerine olsun- hem de onun ümmetindeki bütün
davetçilerin dikkatini bu örnek tabloya çekmekle son buluyor.
Bilindiği gibi bu sure Allah'ın dinine davet
edilenlerden bazılarının
kabalıklarını, edepsizliklerini, iğrenç
kibirlerini sergilemekle başlamıştı. Burada güdülen
maksat islam davetçisine: "Şartlar ne olursa olsun,
izleyeceğin davet metodu budur" direktifini vermektir: