Şu halde nasıl, kendisine kulluk etmeye tenezzül
etmedikleri Allah'ın kontrolünde olduklarına
baksınlar. Göğüs boşluklarındaki kalplerinin
kendilerini nasıl azaba ve hüsrana sürüklediklerini
görsünler. Yüce Allah onlara birtakım arkadaşlar
musallat etmiştir. Onlar da birtakım vesveseler veriyor,
çevrelerindeki bütün kötülükleri süslü gösteriyorlar.
Yaptıklarını güzel göstererek yaptıklarının
pis taraflarının farkına varmalarına engel
oluyorlar. Bir insanın başına gelebilecek en büyük
felaket, yaptıklarının çirkin, sapık
taraflarını farketmesini sağlayacak
duyarlığını yitirmesidir. Şahsına
ait herşeyi ve her eylemi güzel görmesidir. İşte
felaket budur, insanı daima yokluğa sürükleyen uçurum
budur. Ve işte onlar kötüler güruhu içinde yer almışlar,
kendilerinden önce yüce Allah'ın aleyhlerindeki
tehditlerinin gerçekleştiği insan ve cinn
toplulukları arasındaki yerlerini almışlar.
Bunlar hüsrana uğrayanlar sürüsüdür.
Kureyş kabilesi ileri gelenlerinin kitleleri
kandırmak için kendilerine söyledikleri bir sözdür bu.
Çünkü bu Kur'an'ın hem kendi ruhları hem de
kitlelerin ruhları üzerindeki etkinliğine
karşı koyamıyorlardı.
"Bu Kur'an'ı dinlemeyin."
Çünkü ileri sürdükleri gibi bu Kur'an onları büyülüyor,
akıllarını çeliyor, hayatlarını altüst
ediyordu. Baba ile oğulu, karı ile kocayı
birbirinden ayırıyordu. Evet, Kur'an
ayırıyordu, ama iman ile küfrü, sapıklıkla
hidayeti birbirinden ayıran Allah'ın öngördüğü
kriter ile, Furkan ile ayırıyordu. Kalpleri bütünüyle
Allah'a özgü kılıyordu. Allah'ın
bağından başka bir bağa önem vermiyordu.
İşte insanları birbirinden ayırmada esas
alınan kriter, gözönünde bulundurulan Furkan buydu.
"Okunurken gürültü yapın, belki ona galip
gelirsiniz."
"Bu yakışık almayan, seviyesiz bir tutumdu.
Ne var ki iman etmeye tenezzül etmeyen küstahlar kanıt ile,
delil ile, belge ile karşı koyamadıkları zaman
yüzsüzlüğe, şamataya başlarlar.
Nitekim insanları Kur'an'ı dinlemekten alıkoymak
için Malik b. Nadr'ın yaptığı gibi
İsfendiyar ve Rüstem masallarını anlatarak,
şamata çıkarıyorlardı. Bazan kargaşa çıkararak,
bağırarak Kur'an'ın okunmasına engel olmaya
çalışıyorlardı. Kimi zaman Kur'an okunurken
şiirle, kafiyeli sözlerle halkın dikkatini
dağıtmaya, Kur'an'ı dinlemelerine engel olmaya çalışıyorlardı.
Ama bütün çabaları boşa gidiyordu. Kur'an hepsine
üstün geliyordu. Çünkü Kur'an'da üstün gelme sırrı
gizlidir. Çünkü Kur'an hak içeriklidir. Ve batıl ne kadar
çırpınırsa çırpınsın her zaman hak
üstün gelir.
Bu çirkin sözlerine karşılık olarak çok uygun
bir tehdit yeralıyor:
Müthiş bir öfke. İntikam duygusu ile yanıp
tutuşuyorlar: "Onları
ayaklarımızın altına alalım."
... "Ki altta kalanlar olsunlar." Karşılıklı
sevgiden, dostluktan, vesvese ve kötülükleri süslü gösterme
girişimlerinden sonra durumları bundan ibaret
olacaktır.
RABB'İMİZ ALLAH'TIR
Bu bir ilişki türüdür. Bu ilişki vesvese ve
aldatmaya dayanır. Ama bir diğer ilişki türü de
var. Bu ilişki öğüt vermeye, karşılıklı
dostluğa dayanır. Bunlar mü'minlerdir. Rabb'imiz
Allah'tır diyen, sonra da iman ile, salih amel ile
Allah'ın belirlediği yolda ona doğru yol alan
kimselerdir. Yüce Allah bunlara insanlardan ve cinnlerden kötü
arkadaşlar musallat etmiyor. Kalplerine güven ve huzur aşılayan,
onları cennetle müjdeleyen, dünya ve ahirette onlara arkadaşlık
eden melekler görevlendiriyor: