19- Allah'ın düşmanları ateşe sürüldükleri
gün toplanıp bir araya getirilirler.
20- Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri
ve derileri, yaptıkları hakkında onların
aleyhine şahitlik ettiler.
21- Derilerine: `Aleyhimize niçin şahidlik ettiniz?"
derler. Derileri: "Her şeyi konuşturan Allah bizi
konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı,
işte O'na döndürülüyorsunuz
"
cevabını
verirler.
22- Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve
derilerinizin, aleyhinize şahidlik etmesinden
sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu
Allah'ın bilemeyeceğini sanıyordunuz.
23- İşte Rabb'inize karşı beslediğiniz
bu zannınız, sizi helak etti, ziyana uğrayanlardan
olup çıktınız.
24- İster sabretsinler ister etmesinler, onların
durağı ateştir. Hoş tutulmalarını
isteseler de artık hoş tutulmazlar.
Zor bir durumda ve beklenmedik bir sırada ortaya çıkan
insanın yüreğini ağzına getiren bir sürpriz.
Bütün organlarının itaat edip buyruğuna boyun
eğdiği Allah'ın gücü... Ve Allah'ın düşmanı
olarak damgalanan kendileri... Peki Allah'ın düşmanlarının
akıbeti ne olacak? Bir sürü gibi başları
sonlarına, sonları başlarına
karıştırılarak biraraya getiriliyorlar,
toplanıyorlar, sürükleniyorlar. Ama nereye? Ateşe! Tam
ateşin kenarına getirilip bekletildikleri sırada
hesaplaşma başlıyor. O da ne! Hesapta olmayan
şahitler aleyhlerinde şahitlikte bulunuyorlar: Dilleri düğümlenmiş
konuşmuyor. Oysa bundan önce yalan söylüyor, iftira atıyor,
başkalarını alaya alıyorlardı.
Kulakları, gözleri ve derileri isteyerek ve teslim olarak
Rabb'lerinin emrini yerine getirmek amacı ile aleyhlerinde
şahitlikte bulunuyorlar. Onların sır
sandıkları şeyleri anlatmaya başlıyorlar.
Bunları Allah'tan gizliyorlardı. Allah'ın
kendilerini görmediğini, niyetlerini ve cürümlerini O'ndan
saklayabileceklerini sanıyorlardı. Fakat bunları gözlerinden,
kulaklarından ve derilerinden gizleyecek değillerdi. Hem
nasıl gizleyeceklerdi ki? Çünkü bu organlar onlarla
beraberdiler. Daha doğrusu onların bir parçasıydılar.
İşte bütün yaratıklardan ve alemlerin Rabbi olan
Allah'tan gizli olduğunu sandıkları bütün sırları
ortaya dökülüyor.
Allah'ın gizli gücü ile bu şekilde, yürekleri
korkudan titreten bir ortamda karşılaşmaları
ne müthiş bir sürpriz. Bu güç onların bazı
organlarını etkisine alıyor, onlar da
buyruğuna koşup, dediklerini yapıyorlar:
"Derilerine: `Niçin aleyhimize şahidlik ettiniz?'
derler."
Bunun üzerine derileri lafı evirip çevirmeden, onların
göremedikleri gerçeği dile getirerek cevap veriyorlar:
"Derileri: `Herşeyi konuşturan Allah bizi
konuşturdu' derler."
Dile konuşma yeteneğini veren Allah değil midir?
O halde başka organlara da bu yeteneği verebilir. Onun
dışındaki herşey de konuşabilir.
İşte bugün konuşuyor, anlatıyor, açıklamada
bulunuyor.
"İlk defa sizi O yaratmıştı, işte
O'na döndürülüyorsunuz."
Herşey O'ndan gelmiş, O'na dönecektir. Başta
da, sonda da onun kontrolünden çıkmak mümkün değildir.
Onlar bu gerçeği akıllarına rağmen inkar
ediyorlardı, ama derileri bugün onu dile getiriyor.
Hikayenin sonundaki bu yorum cümlesi bazı
organlarının onlara yönelik sözleri olabilir. Bu
ilginç pozisyon üzerine yapılan bir değerlendirme de
olabilir:
Siz gözleriniz,
kulaklarınız ve derilerinizin, aleyhlerinize
şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz."
Bu organlarınızın birgün sizin aleyhinize
dönecekleri aklınıza gelmezdi. İsteseydiniz bile
yaptıklarınızı onlardan gizleyemezdiniz.
"Yaptıklarınızın çoğunu
Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz."
İşte bu kötü, bu cahilce zannınız sizi
aldattı ve sizi cehenneme sürükledi. "İşte
Rabb'inize karşı beslediğiniz bu zannınız,
sizi helak etti, ziyana uğrayanlardan olup çıktınız!"
Ardından bu sahne üzerine yapılan son
değerlendirme yeralıyor:
"İster sabretsinler ister etmesinler, onların
durağı ateştir."
Ne dokunaklı bir olay!.. Burada sözkonusu olan sabır,
ateşe karşı sabırdır: Peşinden
kurtuluş ve güzel bir ödül gelen olumlu sabır
değildir. Bu karşılığı ateş
olan bir sabırdır. Ateş gibi kötü bir barınağa
katlanmaktır.
"Hoş tutulmasını isteseler de artık
hoş tutulmazlar."
Burada kınanma istekleri kabul edilmez, tevbe etmelerine
de imkan tanınmaz. Çünkü normal olarak kendisinin kınanmasını
isteyen biri, bunun sonucu olarak barışmayı,
sıkıntı veren unsurların ortadan kalkması
ile karşılıklı hoşnutluğu istiyor
demektir. Ama bugün bu kapı kapalıdır. Bu
isteğin ardındaki barış ve hoş geçinmeye
imkanı tanınmaz.
Sonra surenin akışı onlara yüce Allah'ın
kalplerini kontrolünde tutan gücünü gösteriyor; onlar henüz
yeryüzündeler ve Allah'a inanmaya tenezzül etmemektedirler.
Yüce Allah kalplerinin bozuk olduğunu bildiğinden
onlara cinlerden ve insanlardan kötü arkadaşlar musallat
etmiştir. Bu kötü arkadaşlar kötülükleri onlara
süslü gösteriyorlar, böylece onları hüsrana uğramaları
ve Allah'ın azabına çarptırılmaları kaçınılmaz
olan kafileye katarlar: