O |
Furkan
|
O |
|
56- Ey Muhammed, biz seni sırf müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderdik.
57- Bu duyurma görevim karşılığında
sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Tek isteğim,
dileyenlerinizi Rabb'lerine götüren yola girmeleridir.
58- Sen ölümsüz, diri olan Rabb'ine güven; onu överek her
türlü noksanlıktan tenzih et. Kullarının günahlarından
O'nun haberdar olması yeterlidir.
Bununla peygamberimizin görevi, müjdeleme ve uyarma olarak
belirleniyor. Daha sonraları Medine'de olduğu gibi,
Mekke'deyken müjdeleme ve uyarmà özgürlüğünü garanti
altına almak için müşriklere savaş açmakla
henüz emrolunmamıştı. Hiç kuşkusuz bu da, yüce
Allah'ın bildiği bir hikmete dayanıyordu. Ancak
tahminimize göre; bu yeni inanç sisteminin hedef aldığı,
üzerinde yoğunlaştığı kişiler bu dönemde
eğitiliyorlardı, hazırlanıyorlardı. Bu
inancın ruhlarında yaşaması, hayatları bu
inancın temsil etmeleri isteniyordu. Böylece islamın hükmettiği,
yer yönüyle egemén müslüman toplumun çekirdeği
olmaları, Kureyş'in islama girmesini önleyecek,
kalplerini ona kilitli tutmalarına neden olacak şekilde
aralarında husumetlerin, kan davalarına girmemesi
isteniyordu. Çünkü yüce Allah, onların bir bölümünün
hicretten önce, bir bölümünün de Mekke fethinden sonra islama
girmelerini takdir etmişti. Bunlar da Allah'ın izni ile
bu kalıcı inanç sisteminin güçlü çekirdek kadrosunu
oluşturmuşlardı.
Bununla beraber, Mekke'de olduğu gibi peygamberliğin
özü; Medine'de de müjdeleme ve uyarı olarak kaldı.
Savaş, davetin özgürce yürütülmesini önleyen maddi
engellerin kaldırılması, mü'minlerin inançlarından
dolayı baskı altında tutulmalarına engel
olunması için bir araç olarak öngörülüyordu.
Dolayisiyle bu hüküm hem Mekke'de, hem de Medine'de geçerliliğini
korumuştur.
"Ey Muhammed, biz seni sırf müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderdik."
"De ki; Bu duyurma görevim karşılığında
sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Tek isteğim,
dileyenlerinizin Rabb'lerine götüren yola girmeleridir."
Hz. Peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- islama
girenlerden almak istediği bir ücret, elde etmek istediği
herhangi bir çıkar söz konusu değildir. Müslümanların
ona verdikleri bir haraç, ona sundukları bir adak, ya da
kurban yoktur. Bir insan diliyle söylediği, kalbiyle
inandığı birkaç kelimeyle müslüman topluma katılır.
İşte islamın ayırıcı özelliği,
islamın yegane özelliği, kehanetinin ücretini alan bir
kahinin yaptığı aracılığın
karşılığını alan bir
aracının olmayışıdır. İslamda
"Giriş vergisi" yoktur. Dinin
sınırlarını öğrenmek, kutsanmak ya da
dine kabul edilmek için bir bedel ödemek söz konusu değildir.
İşte bu dinin sadeliği ve iman ile kalbi
birbirinden ayıran her türlü engelden, kul ile Rabbi arasına
giren aracılardan ve kahinlerden uzaklığı. Hz.
peygamberin bu müjdeleme ve uyarının
karşılığında almak istediği tek
ücret vardır. O da doğru yola giren kişinin
Allah'ı bulması ve gösterdiği gerçekler sayesinde
Rabb'ine yaklaşmasıdır. "Tek istediğim,
dileyenlerinizin Rabb`lerine götüren yola girmeleridir." Onun
istediği tek ücret budur. Allah'ın kullarından
birinin Rabb'ine giden yolu bulması, O'nun
hoşnutluğunu istemesi, O'nun yolunu
araştırması, gerçek efendisine, dostuna yönelmesi
Hz. peygamberin tertemiz kalbini memnun eder, onun seçkin vicdanını
rahatlatır.
"Sen ölümsüz diri olan Rabb'ine güven, O'nu överek
her türlü noksanlıktan tenzih et."
Allah'ın dışındaki herşey ölüdür.
Çünkü onun dışındaki herşey günden güne
ölüme yaklaşmaktadır. Sonunda ölümsüz olan
Allah'tan başka hiç birşey kalmaz. Eninde sonunda
hayattan ayrılacak olan bir ölümlüye dayanıp güvenmek,
yıkılmaya yüz tutmuş bir duvara dayanmak, az sonra
kaybolacak bir gölgeye sığınmak gibidir. Bu yüzden
sadece her zaman diri olan ve kesinlikle yok olmayan Allah`a
güvenilir O'na dayanılır: "O'nu överek her
türlü noksanlıktan tenzih et." Ancak
kullarına sayısız nimetler' veren, onlara bol
bağışta bulunan yüce Allah'a hamdedilir. Şu
halde ne müjdelemenin ne de uyarmanın bir yarar
sağlamadığı kafirlerin durumunu ölümsüz,
diri olan Allah'a bırak çünkü O, onların günahlarını
bilir ve hiçbir şey ona saklı kalamaz: "Kullarının
günahlarından O'nun haberdar olması yeterlidir ."
Yüce Allah'ın herşeyden eksiksiz olarak haberdar
oluşu ve her şeye tam
karşılığını verme gücüne sahip
olduğu dikkatlere sunulduğu sırada yüce Allah'ın
gökleri ve yeri yaratmasından, arşa egemen
oluşundan söz ediliyor.
|
|
O |
|
O |
|