Yüce Allah birinin suyu tatlı ve içmeye elverişli,
öbürünün suyu acı ve tuzlu iki denizi birbirine
saldı. Bunlar akıyor ve birbirleriyle
karşılaşıyorlar. Ama birbirlerine
karışıp yok olmuyorlar. Çünkü yüce Allah'ın
yarattığı şekliyle herbirisinin özlerinden
kaynaklanan bir engel, aşılmaz bir duvar vardır
aralarında. Bilindiği gibi nehir yatakları
genellikle deniz yüzeyinden yüksekte olur. Bu yüzden tatlı
su ırmakları suyu tuzlu olan denizlere dökülür. Bazı
istisnalar dışında bunun tersi görülmemiştir.
Bu ince planlama sayesinde daha büyük ve daha geniş olan
denizler, insan, hayvan ve bitkilerin hayat kaynağı olan
nehirlere taşmazlar. Böylesine düzenli ve sürekli işleyen
bu planlama kendiliğinden ortaya çıkmış bir
tesadüf olamaz. Bütün bunlar evreni bir amaç için yaratan ve
evrene hükmeden ince ve sağlam yasaları, bu amacı
gerçekleştirecek özelliklere sahip kılan yüce yaratıcının
iradesi ile meydana gelmektedir.
Evrene hükmeden yasalarda okyanusların tuzlu
sularının nehirlere ve karaya taşmaması gözönünde
bulundurulmuştur. Bu husus, yeryüzündeki suları
etkileyen ve büyük ölçüde kabarmalarını
sağlayan ayın çekim gücünün neden olduğu (med-cezir)
gel git olayı için de geçerlidir.
"İnsan yalnız değildir" (İlim
iman etmeye çağırıyor) kitabının
yazarı şöyle der: "Ay bize 240.000 mil uzaklıktadır.
Günde iki kere gerçekleşen med olayı bize ayın
varlığını gayet latif bir şekilde
hatırlatır. Ayın çekim gücü sonucu okyanuslarda
meydana gelen kabarma bazı yerlerde yaklaşık olarak
18 m'ye kadar çıkar. Hatta ay çekimi sonucu .yer kabuğu
bile günde iki kere dışa doğru birkaç santim
kayar. Bütün bunlar bir dereceye kadar bize düzenli görülür.
Ve biz, bütün okyanusun düzeyini birkaç metre kabartan ve son
derece sert görünen yer kabuğunu birkaç santim dışa
doğru kaydıran korkunç gücü kavrayamayız.
"Merih gezegeninin de bir ayı vardır. Küçük
bir ay. Bu ay sadece gezegene 6000 mil uzaklıktadır.
Bunun gibi dünyamızın uydusu olan ay da şu andaki
uzaklığı yerine söz gelimi 50.000 mil uzaklıkta
olsaydı, ay çekimi sonucu sularda meydana gelen kabarma o
kadar güçlü olurdu ki, deniz yüzeyinin altında bulunan bölgeler
günde iki defa, dağları aşındıracak güçte
tazyikli bir suyun altında kalacaktı. Bu durumda belki
de gerekli çabuklukta derinliklerden yükselen dağlar
olmayacaktı. Bu basınç sonucu yer kabuğu
çatlayacak, havadaki kabarma hergün kasırgaların
kopmasına neden olacaktı.
"Dağların tamamen silindiğini varsayarsak,
o zaman bütün yerküresinin üstündeki suyun derinliği bir
buçuk mil dolaylarında olacaktır. O zaman da hayat,
muhtemelen uçsuz bucaksız bir okyanusun derinliklerinde
bulunacaktı.
Ne var ki, bu evreni yönlendiren el, iki denizi salıvermiş,
ama bu iki denizin arasına hem onların hem de evrenin
yapısından kaynaklanan aşılmaz bir engel
koymuştur. Her yönüyle uyum içinde hareket eden evrenin
planları, her işini yerinde ve bir hikmete göre yapan,
herşeyi hikmetle yönlendiren yüce yaratıcının
eliyle önceden belirlenmiş, özenle düzenlenmiş olarak
uygulanmaktadır.
Gökten yağan suyun, deniz ve nehir sularının
yer aldığı sahneden insan hayatının
kaynağı olan meni (nufte) suyunun sunulduğu sahneye
geçiliyor.