Koyu ve latif bir gölgenin yeraldığı sahne,
yorgun ve bitkin kimseleri rahatlatır, dinlendirir; onlara güven
verir. Sanki bu gölge, yatıştıran, teselli eden
bir rahmet eli gibi ruhlara ve bedenlere rahmet estirir,
acıları ve elemleri dindirir, yorgun ve bitkin kalbi
sakinleştirir, ona huzur verir. Acaba yüce Allah, karşılaştığı
bunca alay ve küçümsemeden sonra kulunu -peygamberimizi-gölge
sahnesine yöneltirken, bunu mu hedefliyordu? Henüz eziyetlere,
saldırılara ve alaya almalara karşılık
vermeye izin verilmemişken, Mekke'de mü'min bir azınlığa
karşılık kendisine karşı direnen,
aleyhinde komplolar kuran, büyüklük taslayan, kafirliğini
sürdüren müşrik bir çoğunluk içinde giriştiği
bu zorlu savaşta yorgun kalbini okşayıp
dinlendirirken bunu mu kastediyordu? Şüphesiz peygamber
efendimize -salat ve selam üzerine olsun- inen bu Kur'an huzur
veren bir meltem idi. Böyle yalanlama, inkar ve isyan kokan bir
ortamda, sunulan dinlendirici bir gölge, hiç kuşkusuz hayat
veren bir unsurdu. Böylece -özellikle yakıcı çöl
kuraklığına- gölge sahnesi bu surenin ruhuyla,
sureden yansıyan huzur verici gölgelerle, yumuşak
esintilerle ahenk oluşturuyor.
İfade gölge sahnesini canlandırırken, arka
planda yüce Allah'ın planlayıcı elinin gölgeyi
şefkatle uzattığını, merhametle
kısalttığını gösteriyor:
"Rabbinin gölgeyi nasıl
uzattığını görmüyor musun?" "Sonra
onu yavaş yavaş kısaltarak kendimize çektik."
Gölge, gündüz güneş ışınlarına
engel olan cisimlerin yansıttıkları hafif
karanlıktır. Gölge yerin hareketi ile birlikte güneşe
karşı, gün boyu hareket eder. Bunun sonucu yeri, uzunluğu
ve şekli değişir durur. Güneş
aydınlığı ile, sıcaklığı
ile ona yol gösterir, alanını, uzunluğunu ve
kısalığını belirler. Uzanırken,
kısalırken gölgenin adımlarını izlemek
insanın içine bir ferahlık, bir huzur verir.
Ayrıca latif ve hoş bir uyarı da verir. Çünkü
gölge, latif ve herşeye gücü yeten, yoktan vareden yaratıcının,
sanat izlerini taşır. Sonra gölge ve batmak üzere olan
güneşin yeraldığı sahne. Bu sırada gölge
uzadıkça uzar, güneş kaybolmak üzereyken gölgenin
boyu gittikçe uzanır. Sonra bir anda. Evet bir anda, insan
hiç birini göremez olur. Güneş ufukta gizlendikten sonra gölge
de kaybolmuştur. Sence nereye kayboldu?. Daha önce onu
uzatan gizli el, şimdi de onu alıp götürmüştür.
Her tarafı kaplayan koyu karanlık içinde kaybolup gitmiştir.
Gecenin gölgesi ve karanlığı içinde eriyip gitmiştir.
Hiç kuşkusuz bu, yüce Allah'ın güçlü ve latif
elidir. Ne var ki, insanlar çevrelerindeki evrende bu elin sanatını
izlemekten habersizdirler. Hiç yorulmadan herşeyi evirip
çeviren bu elin sanatını görmüyorlar.
Gölgenin
böylesine latif bir şekilde hareket etmesini sağlayan,
gözle görülen evrenin bu uyumlu yapısıdır, güneş
sisteminin bu ahenkli dolaşımıdır. Şayet
bu uyumlu sistemde en ufak bir değişiklik olsaydı,
bu değişikliğin etkisi mutlaka gördüğümüz
gölgeye yansıyacaktı. Eğer dünya hareket
etmeseydi, dünya üzerindeki cisimlerin gölgeleri de uzanıp
kısalmayacaktı. Eğer dünya bugünkünden daha yavaş
veya daha hızlı hareket etseydi, buna paralel olarak gölge
de daha yavaş veya daha hızlı uzanıp
kısalacaktı. Kısacası gölgenin oluşmasını
ve gördüğümüz bu özelliklere sahip olmasını
sağlayan, gözlemlenen evrenin bu sistem içindeki uyumlu
hareket tarzıdır.
Hergün gördüğümüz, ama farkında olmadan geçip
gittiğimiz bu tabiat olayına dikkat çekilmesi,
vicdanlarımızda evrenin sürekli canlı
tutulmasına, çevremizdeki evren aracılığı
ile bilincimizin taze tutulmasına, aynı şekilde
olağanüstü evrensel sahnelerin üzerimizde bıraktığı
etkilere uzun süre görmeden dolayı alışık
olmanın kaybettirdiği
duyarlılığımızın
uyarılmasına ilişkin, Kur'ana özgü sunuş yönteminin
bir yönüdür. Akılların ve kalplerin bu ilginç ve
göz kamaştırıcı evrenle bağlantı
kurmalarına yönelik Kur'anın öngördüğü hedefin
bir parçasıdır.
Gölge sahnesinden, herşeyi örten gecenin, sessiz, sakin,
uykunun; gündüz ve içindeki hareket ve canlılığın
yer aldığı sahneye geçiliyor: