Müşriklerin yüce Allah'ı bir yana bırakarak
taptıkları bu düzmece ilahlar putlar olabilir, melekler
ya da cinnler olabilir, Allah dışındaki başka
ilahlar olabilirler. Hiç kuşkusuz yüce Allah herşeyi
biliyor. Fakat yine hepsi biraraya getirildikleri bu büyük
alanda sorguya çekiliyorlar. Bu soruşturmada teşhir
etme, rezil etme ve azarlama amacı vardır ki, bu bile
başlıbaşına korkunç bir azaptır. Düzmece
ilahların cevapları yüce Allah'a sığınmak,
yapılan iftiranın
yakışıksızlığını açıklamak
ve "ilahlık" iddiası karşısında
ilgisizlik belirtmek olur. Onlar yüce Allah dışında
dost ve yandaş olarak sayılmış olmayı
bile içlerine sindiremediklerini söyleyecekler ve bütün suçu
kendilerini putlaştıran inkarcı cahillerin üzerine
yıkacaklardır. Okuyalım:
"Düzmece ilahlar derler ki, `Sen her türlü noksanlıktan
münezzehsin! Senin dışında başka korucular ve
dayanaklar edinmek bize yakışacak bir tutum
değildir. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol
nimetler verdin ki, sonunda seni anmayı unutarak yokedilmeyi
hakeden bir topluluk oldular."
Bu uzun süreli ve miras yolu ile gelen nimetler, nimetlerin bağışlayıcısını
tanımayan, O'na yönelmeyen ve şükretmeyen bu
nankörleri azdırmış, nimetlerin sahibini
hatırlamaktan alıkoymuştur. Böylece kalpleri
çoraklaşmış, kurumuştur. Tıpkı ne
bir hayat, ne bir bitki ve ne de meyva içermeyen çorak bir
toprak gibi. Aslında bu kimseleri tanımlayan kavram
"yok olmak" anlamındadır, fakat bu
kavramı ifade etsin diye kullanılan sözcük "çoraklık"
ve "boşluk" anlamlarını da çağrıştırıyor.
Kalplerin çoraklığı ile hayatın
boşluğu, hiçliği yani.
Bu noktada yüce Allah sözü edilen q`cahil tapanlar"a
sesleniyor, onları ağır ve
aşağılayıcı bir dille azarlıyor.
"Bunun üzerine Allah, müşriklere der ki; `İşte
düzmece ilahlarınız, sizin sözlerinizi yalanladılar.
Artık ne azabını başınızdan
savabilirsiniz ve ne de size yardım edecek birini
bulabilirsiniz."
Yani ne azabı baştan savabilmek var, ne yardım görmek.
Tam da Ahiretteki toplantı sahnesindeyken ayetin son cümleciklerinde
ansızın dünyaya dönülüyor ve gerçekleri
yalanlayanlara indirilen sürpriz bir şamar gibi şu sert
uyarı yöneltiliyor. Okuyoruz:
"Aranızdaki zalimlere büyük bir azap tattıracağız."
Kur'anın üslubu böyledir. Mesaj almaya elverişli
hale gelen kalpleri, hemen o anda yakalayıverir. Burada
kalpler az önceki korkunç Kıyamet sahnesinin henüz etkisi
altındalarken sıcağı sıcağına
sert bir uyarıya muhatap ediliyorlar.
Artık müşrikler iftiraların,
yalanlamaların, alayların, Peygamberimizin insan kökenli
oluşuna, herkes gibi yiyip içip, çarşıda pazarda
dolaşmasına yönelik itirazların sonunu görmüşler.
Bu "son"un ne olduğunu Peygamberimiz de görmüş.
İşte sözün bu noktasında yüce Allah;
Peygamberimize dönerek O'nu teselli ediyor, okşuyor. O'na
diğer peygamberlerden farklı
olmadığını, hepsinin ayni yollardan geçtiklerini
hatırlatıyor. Okuyalım: