O |
Fetih
|
O |
|
29- Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında
bulunanlar, kafirlere karşı şiddetli kendi
aralarında merhametlidirler. Onların, rüku ve secde
ederek Allah'ın lütuf ve rızasını
aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secdelerin
izinden nişanları vardır. Onların, Tevrat'taki
vasıfları ve İncil'deki vasıfları da
şöyledir: Filizini çıkarmış onu
kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi
üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin
gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp
kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp
yararlı işler yapanlara mağfiret ve
büyük mükafat
va'detmiştir.
Gerçekten bu Kur'an-ı Kerim'in parlak üslubu ile çizdiği
hayret verici bir filmdir. Bu seçilmiş insan
topluluğunun en göze batan iç ve dış dünyalarını
yansıtan birçok karelerden oluşan bir filmdir bu... Bu
filmin bir karesi, onların kafirlere ve kendileri ile ilgili
iç dünyalarını yansıtmaktadır. "Kafirlere
karşı çetin kendi aralarında merhametlidirl er".
Bir başka
kare, onların ibadetlerini canlandırmaktadır. "Onları
rükua varırken, secde ederken görürsün." Bir diğer
kare, onların kalplerini, kalplerinden geçen duyguları,
içlerinde kaynayıp coşan hisleri
yansıtmaktadır. "Allah'tan lütuf ve rıza
isterler."
Bir başka
kare, yüz çizgilerinde, hallerinde ve simalarında ibadetin
ve Allah'a yönelmenin izlerini yansıtmaktadır. "Yüzlerinde
secde izlerinden
nişanları vardır." "Onların
Tevrat'taki vasıfları budur." Bu
nitelikler Tevrat'taki nitelikleriydi. Bundan sonra arka arkaya
gelen kareler onları tıpkı İncil'deki gibi
çizgi çizgi gözlerimizin önüne sermektedir. "Filizini
yarıp çıkaran"... "Onu kuvvetlendiren"...
"Ve kalınlaşan"... "Gövdesi üzerine
dikilen"... "Çiftçilerin hoşuna giden ekin gibi."
Bu benzetme kafirleri öfkelendirsin diyedir.
Bu son ayet, Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun-
niteliği ile, Amr oğlu Süheyl ve onun ardındaki müşriklerin
Hudeybiye'deki anlaşma metni yazılırken inkar
ettikleri niteliği ile başlıyor. "Muhammed
Allah'ın Resulüdür" Ve ardından bu parlak
üslupla bu göz alıcı manzara
canlandırılıyor.
Mü'minlerin çeşit çeşit halleri vardır. Fakat
bu kareler, onların hayatlarındaki değişmeyen
durumları ve bu hayatlarında temel dayanak
noktalarını ele alıyor ve onları ortaya çıkarıp,
bunlardan göz alıcı şekilde geniş çizgiler
oluşturuyor. Bu
karelerin seçiminde...
Bu mutlu insan topluluğu için kutsal şereflendirmenin
canlandırdığı alamet ve çizgilerin onlarda
yerleştirilmesinde... Evet bütün bunlarda onlara şeref
verme apaçık ortadadır.
Evet onların şerefli kılındıkları
apaçıktır. Çünkü yüce Allah daha birinci karede
onları "Kafirlere karşı çetin, kendi
aralarında merhametlidirler" şeklinde bir
çizgi ile kaydetmektedir. Aralarında babaları,
kardeşleri, dostları ve yakınları
olmasına rağmen onlar kafirlere karşı
çetindirler. Çünkü onlar bütün bu yakınlık
bağlarını küfür nedeni ile koparmışlardır.
Kendi aralarında merhametlidirler. Çünkü sadece din kardeşidirler.
O halde çetinlik Allah içindir. Merhamet de Allah içindir. Bağlılıklar
inançları içindir. Hoşgörü inanç uğrunadır.
Ruhlarında kendileri için hiçbir şey ve kendilerinde
de ruhları payına hiçbir şey yoktur.
Davranış ve ilişkilerinde olduğu gibi, duygu
ve düşüncelerini de yalnız ve yalnız inanç esası
üzerine oturturlar. İnançlarına düşman olanlara
çetin davranırlarken, inanç kardeşlerine (din
kardeşlerine) karşı yumuşak hareket ederler.
Onlar, bencillikten (egoizmden) heveslerine uymaktan, Allah'tan ve
kendilerini yüce Allah'a bağlayan bağdan başka
şeyler için tepki ve heyecan duymaktan tamamen arınmış
sıyrılmışlardır.
Allah'ın kendilerini şereflendirişi,
onların hal ve durumları içinde rüku ve secde halı
ile ibadet hallerini seçmesinden de apaçık bellidir: "Onları
rükua varırken, secde ederken görürsün"... Bu
ifade, biri onları ne zaman görürse görsün, sanki hep
bu halde imişler gibi bir imada bulunmaktadır. Çünkü
rüku ve secde hali, ibadet halini yansıtmaktadır.
Onların ruhlarının özündeki durumları da
budur zaten. Dolayısı ile yüce Allah onların bu
durumlarını -tıpkı ruhlarında olduğu
gibi- zamanları içinde de tesbit etmek için öyle bir ifade
kullanıyor ki, sanki onlar bütün zamanlarını rüku
ve secde ile geçiriyormuş gibi...
Üçüncü kare de böyledir. Ancak ne varki, bu kare onların
ruhlarının derinliklerini iç dünyalarının
enginliklerini yansıtmaktadır. "Allah'tan lütuf
ve rıza isterler..." İşte onların sürekli
ve değişmez duygularının şekli budur. Bütün
zihinlerini meşgul eden, şevk ve arzuları sadece yüce
Allah'ın ihsanı ve hoşnutluğudur. Bu ihsan ve
hoşnudluğun ötesinde bekledikleri, (umdukları) ve
meşgul oldukları daha başka birşey yoktur.
Dördüncü kare, dışa vuran ibadetlerinin izlerini,
yüz hatlarındaki gizli umudu ve bu ibadetin
simalarındaki yansımasını sergilemektedir. "Onların
yüzlerinde secdelerin izinden nişanlar vardır." Onların
yüzlerindeki hatlar, parlaklık, aydınlık,
berraklık, incelik ve canlı parlak ve latif olan
ibadetin verdiği solukluktan oluşmuştur. Bu hatlar
yüce Allah'ın (secdelerin izinden) ifadesi duyulduğu
zaman hemencecik akla geliverdiği gibi, secdeden yüzde oluşan
ve bilinen bir iz değildir. Burada secde izleri deyiminden
kastedilen ibadetin izleridir. Yüce Allah'ın ibadeti ifade
etmek için secde sözcüğünü tercih etmesinin nedeni,
secdenin korku, boyun eğme ve yüce Allah'a kulluğu en
olgun şekli ile yansıtmasından dolayıdır.
İşte onların yüzlerinde görülen bu huşu (korku)nun
izidir. Bu huşunun (korkunun) yüz ifadelerindeki izidir.
Şöylesine ki, artık kibir, böbürlenme ve
şımarıklık kaybolmuş, onların yerine
şerefli alçak gönüllülük, berrak bir incelik, sükunet
içindeki parlaklık ve mü'minin yüzünde var olan parlaklığı,
aydınlığı ve güzelliği artıran
hafif bir yüz solgunluğu almıştır.
İşte bu filmin karelerinin yansıtmış
olduğu bu parlak manzara sonradan ortaya çıkmış
bir şey değildir. Aksine bu manzara müslümanlar için
kader levhasında yer almış bir gerçektir. Dolayısı
ile bu manzaranın kökü çok eskilere dayanır,
Tevrat'ta sözü edilir. "İşte onların
Tevrat'taki vasıfları budur"... Yüce Allah'ın
Hz. Musa'nın kitabında tanıttığı ve
daha onlar yeryüzüne gelmezden önce. müjdelemiş
olduğu nitelikleri budur onların. "Onların
İncil'deki sıfatları"... Ve yüce Allah
Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- ve beraberinde
bulunanları müjdelerken onlar hakkında
kullandığı nitelikler; onların "filizi
yarıp çıkan ekin gibi "
oldukları
şeklindedir. Bu ekin gelişen güçlü, verimliliği
ve gücünden dolayı filizini yarıp çıkaran bir
ekindir. Ancak ne varki bu filiz gövdeyi zayıflatmaz aksine
güçlendirir. "Ve
o gövdeyi güçlendirir" ya
da asıl gövde, filizini güçlendirir, kuvvetli ve sağlam
yapar. Ve'ekin (kalınlaşır) gövdesi irileşir
ve dolgunlaşır, da "Gövdesi üzerine dikilmiş".
Bu ekin, ne yana eğilmiştir ne de eğri büğrüdür
aksine dosdoğru, kuvvet dolu ve düzgündür.
Ekinin asıl şekli budur. Fakat çiftçilikte
tecrübeli olan, onun yetişeni ile solgun olanını,
verimlisi ile verimsizini bilen tecrübeli kişilerin
ruhlarındaki etkisi ise hayret ve imrendirmedir. "Ki
bu çiftçilerin hoşuna da gider". Bir başka
kıraatta ise bu ifade tekil olarak "Çiftçinin hoşuna
gider" şeklinde okunmuştur... Buradaki çiftçi
bu yetişen güçlü, verimli ve imrendirici ekinin sahibi
olan Hz. Muhammed'dir -salât ve selâm üzerine olsun-. Bu
ifadenin kafirlerin ruhlarında bıraktığı
etki ise tam aksinedir. Onların ruhlarına etkisi, tam
bir kin ve nefret etkisidir. "İnkarcıları
öfkelendirmek içindir" Kâfirlerin
öfkelendirilmesine yönel inmesi, bu ekinin yüce Allah'ın
ekini ya da Peygamberinin ekini olduğunu ve onların yüce
Allah'ın kudretine bir perde ve Allah'ın düşmanlarını
kızdırmak için de vasıta olduklarını ima
etmektedir.
Bu nitelik de bir önceki gibi sonradan uydurulmuş ve
ortaya çıkarılmış bir nitelik değildir.
Kader sayfasında kayıtlıdır.
Dolayısı ile Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine
olsun- ve onunla birlikte olanlar şu yeryüzüne gelmezden
önce sözedilmiş ve yüce Allah gelecekleri zaman Hz.
Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- ile beraberinde olanları
İncil'de müjdelerken yer almıştır, bu
nitelikler.
Ve böylece yüce Allah, ebedi kitabında bu seçilmiş
kitlenin Resulullah'ın sahabelerin niteliğini tescil
ediyor. Ve bu nitelikler, bütün varlıkların özüne
yerleşir ve varlık alemi kendisini yaratandan bu
sıfatları dinlerken her köşesinden o niteliklere
karşılık veriyor, tepki gösteriyor. Ve yine bu
nitelikler, gelecek nesillere onları gerçekleştirmek
isteyen imanın anlamını en yüce derecesinde
gerçekleştirmek isteyen nesillere, örnek olmak üzere
yerini alıyor.
Bütün bu şereflendirmenin üstünde de yüce Allah'ın
onları bağışlama ve büyük bir mükafat verme
va'di vardır. "Allah iman edip yararlı
işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükafat
vaad etmiştir." Kendilerini bu genel kapsam içine
dahil eden nitelikleri daha önce geçmiş olduğu için
bu vaad genel bir kalıp içerisinde geçen bir vaaddir.
Hem bağışlama ve hem de büyük bir mükafat...
Sadece bu şereflendirme yeter onlara. Bu hoşnutluk büyük
bir mükafattır. Ama kutsal feyiz hudutsuz ve
sınırsızdır. İlahi lütfun tükenip
kesilmesi yoktur.
Ondört yüzyılın gerisinden bir kez daha, şu
bahtiyar insanların yüzlerini ve kalplerini görmeye çalışıyorum.
Hoşnutluk, şereflendirme ve büyük vaadden oluşan
bu kutsal feyzi alırlarken görmeye çalışıyorum
onları. Evet onlar kendilerini, yüce Allah'ın
değerlendirmesinde, ölçüsünde ve Kitabında işte
böyle görüyorlar. Hudeybiye'den dönerken bakıyorum
onlara. Haklarında bu sure inmiş ve kendilerine
okunmuş olarak, dönerken bakıyorum onlara... Bu
bahtiyar insanlar, şu surede yaşıyorlar.
Ruhları ile kalpleri ile, duygu ve nitelikleri ile
yaşıyorlar. Birbirlerinin çehresine bakıyorlar ve
kendi benliklerinde hissettikleri nimetin izlerini görüyorlar
birbirlerinin çehrelerinde...
Ve ben onların yaşadığı bu yüce
şenlikte onlarla mutlu anlar yaşamaya çalışıyorum.
Fakat bu şenliğe katılamayan birisi onun
tadına nasıl varabilir? Uzaktan ancak çok uzaktan
tadabilir onu.
Ancak yüce Allah'ın tıpkı onlar gibi kendine
ikram edipde uzağı yakın
kıldığı kimseler tadabilir onu.
Ve ey Allah'ım! Sen biliyorsun ki ben işte bu
eşsiz azıktan bir kalıntı bekliyorum.
FETİH SURESİNİN SONU
|
|
O |
|
O |
|