O |
Fetih
|
O |
|
17- Gözleri görmeyen, topal ya da hasta olanların
savaşa gitmemelerinde bir sorumluluk yoktur. Kim Allah`a ve
Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar
akan cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse onu can yakıcı
azaba uğratır."
Gözü kör ve topal olanların sürekli bir özürleri
vardır. bu özür, onların cihada katılmanın
ve cihad etmenin meşakkatine sürekli bir güçsüzlük
içinde olmalarıdır, hastanın ise özürü hastalığı
iyileşene dek, hastalık süresi ile sınırlıdır.
İşin aslı itaat ve karşı gelmektir. Bu
da, ruhsal bir durumdur yoksa şekli bir durum değildir.
Her kim yüce Allah'a ve Resulüne itaat ederse, mükafatı
cennettir. Kim yüz çevirir itaat etmezse, acıklı bir
azaptır onu bekleyen. Dileyen, cihadın meşakkatleri
ve mükafatı ile evinde oturma ve onun arkasından
gelecek azabı mukayese edebilir. Sonra da istediği
şekli tercih eder.
18-Andolsun ki,o ağacın altında sana biat
ederken, ,Allah, mü'minlerden razı olmuştur. Allah
onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların
üzerine huzur ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih
verdi.
19- Yine onlara alacakları birçok ganimetler bahşeyledi.
Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
20- ,Allah size elde edeceğiniz birçok ganimetler
va'detti. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini
sizden çekmiştir ki bu mü'minlere bir işaret olsun ve
Allah sizi dosdoğru yola iletsin.
21- Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ancak
Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler
de vardır. Allah her şeye kadirdir.
Bu dersin tamamı, mü'minlerden söz etmekte, müzminlerle
konuşmaktadır. O ağacın altında
Resulullah'a biat eden şu eşsiz, mutlu insan kitlesi ile
konuşmaktadır. Yüce Allah o biatta bulunmuş,
tanıklık etmiş ve kudret eli onların elleri
üstünde kendisi almıştır biatı. Bu ders, yüce
Allah'ın elçisine kendilerinden "Andolsun ki o ağacın
altında sana
biat ederken,
Allah, mü'minlerden razı olmuştur. Allah onların gönüllerinden
geçeni bildiği için onların üzerine huzur ve güven
indirdi ve onlara
yakın bir fetih verdi" diye
söz ettiğini işitme bahtiyarlığına eren
kitle ile konuşmaktadır. Yine bunlar, Resulullah'ın
kendileri hakkında "Sizler bugün yeryüzünün en hayırlı
insanlarısınız." (Buhari Mağazi, 64,
hadis no: 1685) övgüsünü işiten bahtiyar kitledir.
Bu derste yüce Allah bu kitle hakkında hem Resulü ile ve
hem de kendileri ile konuşmaktadır. Yüce Allah bu
sözlerde kendilerine birçok fetihler ve ganimetler müjdelemekte
ve yine bu seferde ve daha sonra çıkacakları
diğerlerinde asla değişmez ilahi adaletine
bağlı olarak takdir etmiş olduğu zaferlerdeki
himayesi ile onları kuşatma müjdesi vermektedir. Ve bu
insanların küfre sapan düşmanlarını da
şiddetle kınamaktadır. Ve o yıl
savaşı bırakıp barışı
tercihteki hikmetini onlara beyan etmektedir. Yine bu bahtiyar
insanlara, Resulullah'ın Mescid-i Haram'a gireceklerine dair
görmüş olduğu rüyanın doğruluğunu ve müslümanların
oraya korkusuzca güven içinde gireceklerini, yüce Allah'ın
dininin yeryüzünde tüm dinlere üstün geleceğini
vurgulamaktadır. ^
Hem ders ve hem de sure, Resulullah'ın ashabından
şu mutlu ve eşsiz insan topluluğunun parlak ve
değerli manzaraları ve Tevrat ve İncil'deki
nitelikleri ile yüce Allah'ın kendilerine
bağış ve büyük mükafat va'di ile son bulmaktadır.
O AĞACIN ALTINDA BİAT EDENLER
"Andolsun ki o ağacın altında sana biat
ederken, Allah, mü'minlerden razı olmuştur. Allah
onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların
üzerine huzur ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih
verdi."
"Yine onlara alacakları birçok ganimetler bahşeyledi.
Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir."
Bugün ben, geçen bindörtyüz küsur senenin ardından o
kutsal anı, bütün varlık aleminin yüce Allah'tan emin
Peygamberine bu topluluk hakkında gelen bu ulvî bildirisine
tanık olduğu anı kavramaya çalışıyorum.
Varlık aleminin o andaki sayfasına ve gizli dünyasına
bakmaya çalışıyorum. Varlık alemi tüm benliği
ile o anda bu alemin belirli bir köşesinde bulunan o
insanlar hakkındaki, şerefli ve kutsal ilahi sözü nasıl
karşıladılar izlemeye çalışıyorum.
Ve yine ben, ayette sözü edilen o insanlar kendileri olduklarını
kulakları ile işiten bizzat, kendileri işiten, o
mutlu insanların ruhsal duygularını bir parça
hissetmeye çalışıyorum. Yüce Allah onlardan söz
ederken, kendilerinden hoşnut olduğunu söylemekte,
bulundukları yeri ve bu hoşnutluğu elde ederken
bulundukları durumu "Onlar
o ağacın altında biat ederken" diye
belirtmektedir. Onlar bu sözleri doğru ve
doğrulanmış Peygamberlerinin ağzından
azametli ve yüce Rabblerinin sözcükleri ile işitmektedirler.
Aman Allah'ım! Acaba bu bahtiyar insanlar o kutsal anı
ve bu ilahi bildiriyi nasıl karşıladılar.
Herkese teker teker bizzat işaret eden ve "Sen bizzat
sen... Allah sana bildiriyor... Senden hoşnut olmuştur
O. Sen biat ederken... O ağacın altında... Senin içinde
geçen duyguları bildi O. Bildi de senin üzerine gönül
huzuru indirdi" diyen, bildiriyi nasıl
karşıladılar acaba. İçimizden herhangi biri "Yüce
Allah inananların yardımcısıdır." (Bakara
Suresi, 257) ayetini okur veya dua bilir. Sonra da mutlu
olur. Ve kendi kendine "Ayette yer alan o insanların
arasına ben de dahil olmayı neden ummayayım?"
der. Ve yine, "Yüce
Allah sabredenlerle birliktedir. "(Bakara
Suresi, 153) ayetini okur veya duyar da içine güven gelir. Ve
kendi kendine "Bu sabredenlerden birinin de ben olduğunu
neden ummayayım der. Oysa bu biata katılanlar, öyle
midirler? Evet tek tek kendilerine yüce Allah'ın bizzat
kendilerini kastettiği ve kendilerinden hoşnut
olduğu, içlerindeki duyguyu bildiği ve içlerinden
geçen şeylerden hoşnut olduğunu bildirdiği söylenmekte
ve belirtilmektedir. Aman Allah'ım! Bu ne müthiş bir
hal?
"Andolsun ki o ağacın altında sana biat
ederken, Allah, mü'minlerden razı olmuştur. Allah
onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların
üzerine huzur ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih
verdi.
Yüce Allah onların kalplerinde kabaran izzet-i nefsin
kendi benlikleri için değil, dinleri uğruna
olduğunu bilmiştir. Biat ederlerken, niyetlerinin içten
ve samimi olduğunu ve Resulullah'ın çağrısı
karşısında birer müslüman, sabırlı ve
itaatkar kimseler olmak amacı ile duygularını
frenlediklerini kışkırtmaya karşı
oluşan reaksiyonlarını yendiklerini görmüştür."Onların
üzerine huzur ve güven indirdi:'
Güvenin indirilişi öyle bir ifade ile anlatılıyor
ki, sanki yukardan kolayca, sakin ve ağır
başlılıkla bir güven iniyor ve o tutuşmuş
heyecanlı, kavgaya hazır coşkun kalplere dolarak
huzur getiriyor, güven getiriyor, rahat ve sevinç getiriyor."Ve
onları pek yakın bir fetihle mükafatlandırmıştır:'
Bu sağladığı şartlar itibarı ile
Hudeybiye ile barış anlaşmasını "Feth"e
çeviren ve onu birçok fetihlere başlangıç yapan
Hudeybiye barış anlaşmasıdır. Hayberin
fethi de bu fetihlerden biri olabilir. Ki tefsircilerin çoğunluğu,
yüce Allah'ın müslümanlara bahşettiği yakın
fethin bu fetih olduğunu söylerler.
"Alacakları birçok ganimetlerle" "Yakın
Fetih"ten maksat, Hayberin fethi ise, bu fetih ile
birlikte alacakları bol ganimetlerle birlikte demektir.
Eğer "Yakın fetih" müslümanlara
birçok fetihlerin kapısını aralayan şu
Hudeybiye barış anlaşması ise bu
anlaşmayı izleyen fetihlerle elde edecekleri bol
ganimetler demektir.".Allah üstündür, hüküm ve hikmet
sahihidir." Bu ifade daha önce geçen ayetlerin sonuna
çok uygun düşen bir ifadedir. Çünkü, hoşnutluk,
fetih ve ganimet va'dinde yüce Allah'ın hikmeti, idaresi
yanında kuvvet ve kudreti de ortaya çıkmaktadır.
Zaten kutsal ve şerefli va'd hikmet ve izzet ile gerçekleşir.
Biata katılan mü'minler hakkında, emin olan Resulüne
bu şerefli ve yüce bildiriden sonra, yüce Allah sözünü
bizzat mü'minlerin kendilerine yöneltiyor. Bu barış
anlaşmasından ya da bir başka deyimle, teslimiyet içinde
sabırla karşıladıkları şu "Fetih"ten
sözediyor, onlara: "Allah size elde edeceğiniz birçok
ganimetler va'detti. Bunu size hemen
vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki
bu mü'minlere bir işaret olsun ve Allah sizi dosdoğru
yola iletsin: "Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz,
ancak Allah'ın sizin için kuşattığı
ganimetler de vardır. Allah her şeye
kadirdir."
Mü'minlerin yüce Allah'tan duydukları ve açıkça
gördükleri bir müjdedir bu... Ve mü'minler yüce Allah'ın
kendilerine birçok ganimetler hazırlamış
olduğunu öğrenmişler ve bundan sonra bu
değişmez va'din doğru olduğuna dair birçok
delilleri göre göre diledikleri gibi yaşamışlardı.
Burada yüce Allah onlara şu ganimetleri ivedi ve peşin
olarak verdiğini belirtiyor. Burda yüce Allah İbn-i
Abbas'ın da söylediği gibi, Hudeybiye barış
anlaşmasının başlıbaşına bir
fetih ve bir ganimet olduğunu vurgulamak için, Hudeybiye barış
anlaşmasını "hemen verilmiş ganimet"
olarak değerlendirmiş olabilir. Daha önce belirttiğimiz
gibi Resulullah'ın sözünden ve bu anlayışımızın
doğruluğunu kendilerine özgü dilleri ile ifade eden
olaylardan anlaşılacağı üzere, gerçekten de
Hudeybiye barışı böyle bir fetih ve ganimettir.
Öte yandan Mücahit'ten rivayet edildiğine göre,
Hudeybiye barışından sonra en yakın ganimet
olması bakımından bu "hemen verilmiş
ganimet" ler Hayberin fethi de olabilir. Fakat birinci
ihtimal gerçeğe daha yakın olup ve daha ağır
basmaktadır.
Yüce Allah onlara insanların ellerini kendilerinden
çektiğini, yüce katından bir ihsan ve iyilik olarak
hatırlatıyor. Gerçekten yüce Allah kureyş müşriklerinin
ellerini onlardan çektiği gibi, onlardan başka
kendileri için üzerlerine belalar gelmesini bekleyen düşmanlarının
da elini çekmiştir... Sözün kısası, onlar
azınlıkta, düşmanlar çoğunluktaydılar.
Fakat müslümanlar biatlarını tutarak görevlerini yapmışlardır.
Ve Allah da insanların ellerini (düşmanların
ellerini) onlardan çekmiş ve kendilerini emniyete
kavuşturmuştur.
"Ki bu mü'minlere bir işaret olsun: Yüce Allah
başlangıçta hoş
karşılamadıkları ve kendilerine çok ağır
gelen bu olayın
onlara bir ibret olacağını, hem de içinde yüce
Allah'ın kendileri hakkında gerçekleştireceği
şeyleri ve Resulullah'a itaat ve teslimiyetlerinin mükafatını
görecekleri bir ders olacağını ifade ediyor. Ki bütün
bunlar yüce Allah'ın bu
olayı gönüllerine
önemli bir gelişme, bol hayır olarak
yerleştirmesine ve kalplerine iç huzuru, mutluluk, hoşnutluk
ve iman vermesine yol açan unsurlar olmuştur.
"Allah sizi
dosdoğru yola
iletsin." İtaatınızın,
emre sarılmanızın ve içinizdeki samimiyetinizin
karşılığı olarak sizi doğru yola çıkarsın...
Böylece yüce Allah onlara hem ganimet veriyor ve hem de hidayet
bahşediyor. Ve hoşlanmadıkları ve çok ağır
kabul ettikleri bir anlaşma onlara her yönden tam bir hayır
olarak ortaya çıkıyor. Böylece yüce Allah onlara
bildiriyor ki; onlar için kendi tercihi tercih edilmesi gereken
yararlı bir şeydir. Ve kalplerini mutlak itaat ve emre
sarılmaya hazırlayan da kendisidir.
Yüce Allah ayrıca onlara yine ihsanda bulunmuş ve
bundan başka bir ganimetin daha müjdesini vermiştir.
Fakat bu ganimeti onların adına kudreti ve takdiri ile
bizzat kendisi üstlenmektedir:
"Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz ancak
Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler
de vardır. Ve Allah her şeye kadirdir."
Burada geçen "başka
ganimetler" hakkında
rivayetler çeşit çeşittir. Acaba bu
Mekke'nin fethi
mi, yoksa Hayberin fethi mi, yahut da Kisra ve Kayserlerin
ülkelerinin fethi mi? Yoksa bu Hudeybiye barışının
ardından müslümanların elde
ettikleri tüm
fetihler mi diye rivayetler çeşit çeşittir.
İlahi ifadenin akışına en uygun düşeni
bu ganimetin Hudeybiye barışını izleyen
Mekke'nin fethi olayıdır. Yürürlükte ancak iki yıl
kalabilen ve sonra müşriklerin bozduğu bu anlaşma
nedeni ile yüce Allah Mekke'yi müslümanlara hemen hemen savaşsız
açmış ve nasib etmiştir. Bilindiği gibi, bu
Mekke önceleri müslümanlara boyun eğmemiş, onlara
Medine'de kendi evlerinin önünde saldırmış
ve Hudeybiye
yılı kendilerini Mekke'ye sokmadan geri çevirmişti.
Sonra yüce Allah Mekke'yi çepeçevre kuşatmış ve
onlara savaşsız olarak orayı teslim etmiştir. "Allah
herşeye kadirdir." Burada bu müjde kapalı bir
müjde idi, yüce Allah
bunu açıkça
belirtmemiştir. Çünkü bu ayetin indiği sıralarda
bu müjde yüce Allah'ın bilgisini vermediği
şeylerden biri idi. Yüce Allah onların kalbine iç
huzuru, hoşnutluk, ümit ve sevinç vermek için bu
şekilde bir ifade ile îmada bulunuyordu.
Bu peşin olan ganimete ve yüce Allah'ın kendisinin
bildiği ve müslümanların da beklemekte oldukları
ganimete iman edilmesi münasebeti ile, yüce Allah onlara üstün
geleceklerini ifade etmekte ve o yıl barış
yapmaları onların güçsüzlüğü ya da müşriklerin
üstünlüğü nedeni ile değil, fakat kendisinin gözetmiş
olduğu bir hikmet nedeni ile olduğunu ve küfre sapanlar
eğer kendileri ile savaşırlarsa onların
yenileceklerini açıklıyor. Mü'minlerle kafirler
birbirleri ile ne zaman kesin amaçlı, ölüm kalım
savaşına tutuşurlarsa yüce Allah'ın
yasası hep böyle olmuştur.
|
|
O |
|
O |
|