Bu sure, yüce Allah'ın Resulüne, apaçık fethi,
kapsamlı bağışlaması, tam bir nimeti,
sarsılmaz bir hidayeti eşsiz bir zafer "feyz"i
ile bahşediyor. Bunlar Allah'ın ilhamı ve yönlendirmesine
tam güvenmenin, ilham ve işaretlerine hoşnud olarak
teslimiyetin, her türlü kişisel iradeden kayıtsız
şartsız soyutlanmanın şefkatli himayeye derin
güvenin mükafatıdır. Resulullah bir rüya görür ve o
rüyanın ilhamı ile harekete geçer... Devesi çöker
artık gitmez. Ve insanlar haykırır: "Kusva
çöktü, kusva çöktü " Resulullah onlara cevap verir:
"Hayır Kusva çökmedi. Bu onun huyu da değildir.
Fakat fili Mekke'ye bırakmayan onu da alıkoydu.
Kureyş bugün benden içinde sıla-i rahim isteyerek, ne
kadar zor şey isterlerse veririm kendilerine" Hz. Ömer
heyecanlı bir tutku ile sorar ona: "Dinimizden bu tavizi
vermek neden?" Resulullah cevap verir: "Ben
Allah'ın kulu ve elçisiyim. Onun emrine asla karşı
gelmem ve O, asla benden yardımını esirgemeyecektir".
Buna ek olarak, Hz. Osman'ın öldürüldüğü
söylentisi yayılınca, "Onların işini
çabucak bitirmedikçe buradan ayrılmayız" der. Ve
halkı biata çağırır. Orada bulunan ve
olanlara içinden hayırlar fışkıran
Rıdvan biatı işte o zaman gerçekleşir.
İşte bu, Hudeybiye barış ve onu izleyen çeşitli
şekillerdeki birçok fetihlerde somutlaşan diğer
fetihlerin yanında gerçek bir fetih (zafer) idi.
Bu fetih davette bir zaferdi. Zühri derki: İslamda.
bundan önce bundan daha büyük bir fetih yoktur. İnsanlar
karşı karşıya gelince savaşmaktan
başka bir yol yoktu. Sonra ateş kes sağlanıp
da savaş bırakılınca ve insanlar
birbirlerinden emin olunca birbirlerine
karışmışlar, birbirleriyle konuşup
tartışmışlardı. Aklı eren her kime
İslam anlatılmışsa islama girmişti. bu
iki yılda (Hudeybiye barışı ve Mekke'nin fethi)
daha önce islama girenler kadar veya onlardan daha çok kişi
islama girmiştir.
İbn-i Hişam der ki: Zühri'nin görüşünün doğruluğuna
delil olarak; Resulullah Hudeybiye'ye Abdullah oğlu Cabir'in
sözüne göre bindörtyüz kişi ile gelmişti. Sonra
Mekke'nin fethi senesi yani iki yıl sonra onbin kişi ile
gelmiştir, diyebiliriz.
Müslüman olanların arasında Halid bin Velid ve As
oğlu Amr gibi kişiler bulunuyordu. Bu fetih aynı
zamanda toprak ve coğrafya bakımından da bir fetih
demekti. Müslümanlar Kureyşin şerrinden emin
olmuşlardı. Bunun üzerine Resulullah Kaynuka oğulları,
Nadir oğulları ve Kureyza oğullarından
kurtulduktan sonra, yanındaki yahudi tehlikesinin
kalıntılarından kurtarmaya yönelmişti. Bu
yahudi tehlikesi Şam yolunu tehdid eden çok güçlü Hayber
kalesinde somutlaşıyordu. Yüce Allah orayı müslümanlara
almayı nasib etmişti. Oradan çok büyük ganimetler
elde etmişler ve Resulullah o ganimetleri sadece Hayber
seferine katılanlara dağıtmıştı.
Bu fetih öte yandan, Medine'deki müslümanlarla, Mekke'deki
Kureyş ile ve Mekke'nin civarında diğer müşriklere
karşı müslümanların tutumunda bir fetih idi.
Üstad Muhammed Derveze "Kur'an'dan Seçmeler Işığında
Resulullah'ın Hayatı" isimli kitabında bu konu
ile ilgili olarak gerçekten çok doğru söylüyor:
"Hiç kuşkusuz Kur'an'ın "büyük fetih"
diye isimlendirdiği bu barış bu nitelemeye tamamen
layıktır. Hatta bu barış, Resulullah'ın
hayatında ve İslam tarihinde islamın güçlenmesi
ve kökleşmesinde ayırıcı en büyük
olaylardan sayılsa yeridir veya daha doğru bir ifade ile
olayların en büyüklerinden biridir. Kureyşliler bu
olayla Resulullah'ı ve islamı tanımışlar,
Resulullah ve islamın gücünü, varlığını
itiraf etmişler ve Peygamber ve müslümanları
kendilerine denk olarak kabul etmişlerdi. Hatta bu
anlaşma müşrikleri müslümanlardan en güzel bir
biçimde savmış oluyordu. Hem de bu Kureyşlilerin
son iki yılda Medine'ye iki kez saldırdıkları
bir sıraya rastlıyordu. Son savaş bu ziyaretten
sadece bir yıl önce olmuş, müslümanların kökünü
kazımak amacıyla müşrikler kendilerinden ve
yandaşlarından oluşan büyük bir yığınak
yapmışlardı. Bu savaş müslümanların düşmanlarının
karşısında azlık ve güçsüzlüklerinden
dolayı iç dünyalarında şiddetli korku ve
sarsıntıya yol açmıştı. Bu da,
Kureyşi kendilerine örnek alan ve önder gören, onların
inkarcı tutumlarından son derece etkilenen civardaki
Arapların benliğine büyük bir etki yapmıştı.
Bedevilerin Peygamber ve müslümanların bu yolculuktan
sağ-salim dönemeyecekleri yolundaki kanaatleri ve münafıkların
müslümanlar için en kötü tahmini yaptıkları göz
önüne alınınca, bu fethin önemi ve ne büyük bir
boyuta sahip olduğu ortaya çıkar.
"Bu olaylar, Resulullah'ın yaptıklarına
dair ilhamının doğru olduğunu ispat etmiş
ve Kur'an da onu bu konuda desteklemiştir. Öte yandan bu
olaylar, müslümanların elde ettikleri maddi manevi, siyasal,
askeri ve dini yararların ne kadar büyük olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Çünkü, müslümanlar
Arap kabilelerinin gözünde güçlenmişler, Resulullah ile
birlikte yolculuğa katılmayan bedeviler özür dilemeye
girişmişler, Medine'deki münafıkların sesleri
daha da kısılmış,
ağırlıkları kalmamıştır.
Çünkü Araplar uzak yerlerden bölük bölük Resulullah'a
gelmeye başlamışlardır. Çünkü müslümanlar
Hayberde ve Şam yolu boyunca serpilmiş, Hayberin köylerindeki
yahudilerin kolunu kanadını kırabilmişlerdir.
Çünkü, askeri birliklerini, Necd gibi, Yemen gibi, Belkâ gibi
uzak yörelere gönderebilmişlerdir. Ve çünkü iki yıl
sonra Resulullah Mekke'ye yönelebilmiş ve orayı
fethedebilmiştir. İşte bu, kesin bir sonuçtu.
Çünkü Allah'ın yardımı ve fethi gelmiş ve
insanlar akın akın Allah'ın dinine girmişlerdi.")
Biz dönüyor ve yeniden vurguluyoruz ki; bütün bunların
yanında ortada başka bir fetih daha vardır.
Rıdvan biatının canlandırdığı,
gönül ve kalplerde olmuştur bu fetih... Yüce Allah "Rıdvan
biatından" ve ona katılanlardan Kur'an'da
nitelemiş olduğu şekilde hoşnud olmuş ve
bu hoşnudluğun ışığı
altında onlar için surenin sonunda