Felak kavramının anlamını sabah olarak kabul
ettiğimizde sabahın Rabbine
sığınmış oluruz. Yani bizi kapalı ve
gizli olan herşeyin şerrinden aydınlıkla koruyan
ve güvenceye alan Allah'a.
Felak'ın anlamını yaratına olarak kabul
ettiğimizde yaratıkların Rabbine
sığınmış oluruz. Yani bizi her tür yaratığın
şerrinden koruyan Allah'a. Nitekim bu anlam sonraki ayetle de
uyum sağlamaktadır.
"Yarattığı şeylerin şerrinden: '
Yani genel ve özel olarak O'nun tüm yaratıklarının
şerrinden. Yaratıkların bazı durumlarda
birbirleriyle ilişkilerinde pek çok kötü yönleri vardır.
Başka durumda ise pek çok iyilikleri ve yararları
vardır. Burada onların kötülüklerinden Allah'a sığınılması,
onların iyiliklerine gölge düşürmemek içindir. Bu varlıkları
yaratan Allah onların kötülüklerinin değil,
iyiliklerinin ortaya çıkacağı ortamları ve
durumları oluşturmaya onları bu şekilde yönlendirmeye
de kadirdir!
"Karanlığı çöktüğü zaman karanlığın
şerrinden." Ayet-i kerimede geçen "ğasık"
sözlükte kaynayan, dökülen demektir. "Vekab" ise dağlarda
suların kendisinden sızdığı delik demektir.
Burada çoğunlukla amaçlanan gece ve içindekilerdir. Gece yayılıp
geldiğinde, ortalığı kapladığında
evet İşte gecenin kendisi bu durumda korku salmaya
başlar. Herşeyde gizli olan, meydana gelebilecek,
bilinmeyenlerin oluşturabileceği korku şöyle dursun.
Bu karanlık içinde saldıracak yırtıcı bir
hayvanın, saldırıya geçecek usta bir hırsızın
fırsat kollayan pusu kurmuş bir düşmanın,
sokacak zehirli bir sürüngenin; vesveselerin, kuruntuların,
endişelerin ve korkuların hepsi gece
karanlığında yayılır. Duygular ve vicdan
bunalır. Karanlık, şeytanın hareketine ve
mesajlarına müsait zeminler oluşturur.
Yalnızlık bastığında görülen ve
görülmeyen, yürüyen ve sürünen herşey ürpertici bir hal
Alır!
"Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların
şerrinden."
Ayet-i kerimede geçen
İşte bu şekilde onların ipleri ve
değnekleri gerçek yılanlara dönüşmemişlerdi.
Fakat insanlara, onları hareket eden yılanlar halinde göstermişlerdi.
Öyle ki Hz. Musa'nın içinde de bir korku meydana gelmişti.
Sonra yüreği yatışınca Hz. Musa'nın
asası gerçekten yılana dönünce gerçek ortaya çıktı.
Büyü ve yanıltma tesiriyle yılan diye gösterilen ipleri
ve değnekleri Asa yutuvermişti.
İşte büyünün gerçek mahiyeti budur. Bizde onu bu
şekilde kabul etmeliyiz. Ve o bu yapısıyla
insanları etkiler, mesajı doğrultusunda insanlarda
duygular meydana getirir. Büyücünün istediği tarafa
doğru onları yönlendirir, korkutur ve sıkıntıya
düşürür. Bu sınırda ve bu ölçüde durmalı.
Büyünün yapısını ve düğümlere üfürmeyi
böyle anlamalı ve bu şekilde değerlendirmeliyiz. Bu
haliyle sihir kendisinden Allah'a
sığınılması gereken bir kötülüktür.
Ondan Allah'ın konuşmasına sığınmak
gerekir.
Bazıları sahih olan fakat mütevatir olmayan birtakım
rivayetler de Yahudi olan Lebid ibni Asam'ın Hz. Peygamberi
Medine'de büyülediğini kaydetmektedirler. Bazı
rivayetlerde bu büyünün süresi birkaç gün bazılarında
birkaç ay olarak gösterilmektedir. Öyle ki bu sırada Hz.
Peygamber eşleriyle ilişkiye geçtiğini hayal
ettiği halde aslında onlara dokunmamıştır.
Yapmadığı halde bazı şeyler yaptı gibi
kendisine gösterilmiştir. Rivayetlere göre bu ki sure Hz.
Peygamberi bu halden kurtarmak için inmiştir. Hz. Peygamber rüyasında
kendisine haber verildiği şekilde yapılan büyüyü
ortaya çıkarıp bu iki sureyi okuduğunda düğümler
çözülmüş ve Peygamberin üzerinde bu kötü hal ortadan
kalkmıştır.
Ne var ki bu rivayetler eyleminin ve tebliğinin
aslını oluşturan Nebevi ismet sıfatına
aykırı düşmektedir. Hz. Peygamberin her sözünün
birer sünnet ve yasa olduğu şeklindeki inançla da bağdaşmamaktadır.
Sonra Kur'an'ın açıklamasına da terstir. Çünkü
Kur'an, Peygamberin büyülenmediğini belirtmektedir. Müşriklerin
bu türden iftiralara dayalı iddialarını
yalanlamaktadır. Dolayısıyla bu rivayetler gerçeğe
uzak görünmektedir. inanç konusunda hadiselere itibar edilmez.
Yegane kaynak Kur'an'dır. inancın ana konuları ile
ilgili hadisleri esas almak için tevatür şarttır. Sonra
bu iki sure tercih edilen görüşe göre Mekke'de inmiştir.
Bu da rivayetlerin diğer temelini zayıflatmaktadır.
"Ve hased ettiği zaman hased edenin şerrinden: '
Hased, Allah'ın bazı kullarına verdiği nimete
karşı kişinin içten tepki göstermesi ve o nimetin
onun elinden alınmasını dilemesidir. İsterse
hased eden adam bu iç tepkisinden sonra kin ve öfkenin etkisiyle o
nimetin yok edilmesi için bir çaba sarf etsin isterse iç
tepkisinin sınırında dursun farketmez. Hased bu türden
iki tepkiyi doğurmakta ve onlara zemin
hazırlamaktadır.
Biz, bu kainatın sırları, insanın iç
aleminin sırları ve insan vücudunun sırları
konusunda bilemediğimizi inkar etme noktasında
ihtiyatlı hareket etmek zorundayız. Bilemediğimiz bu
sırlardan kaynaklanan pek çok olaylar meydana gelebilir ve bu
güne kadar da biz onların sırlarını çözememiş,
gerçek mahiyetini anlayamamış olabiliriz. Mesela
insanın uzaktaki bir insanla telepati yoluyla haberleşmesi,
birbirinden uzak olan kişilerin bu vasıta ile
iletişim kurmaları, sırrını çözemediğimiz
olaylardan biridir. Tevatür haline gelen bunca haberlerin ve onun
meydana geldiğini gösteren onca deneyimlerin gerçekliğinde
şüpheye yer bırakmadığı ilişkiler ve
iletişimlerdir. Fakat biz bu ilişkileri elimizdeki
bilgilerle çözme imkanına sahip değiliz. İpnotizma
ile uyutma olayı da bunun biridir. Bu olay da sırrı
ve keyfiyeti çözülmemesine rağmen artık defalarca
tekrarlanmış, deneylerle ispat edilmiş bir konudur.
Telepati ve ipnotizma dışında bu evrenin, insan vücudunun
ve insan ruhunun daha buna benzer nice sırları vardır.
Buna göre kıskanç adamın hased etmesi ve içinde
belli bir tepkiyi, kıskanılan adàma yönelttiği
zaman bu yöneltilen eylemin; elimizdeki bilgi ve deneyimlerin bu
etkinin sırrına ve keyfiyetine
ulaşmadığını ileri sürerek onun tesirini
inkar etmemize yol açmaz. Zira biz bu sahadaki gerçeklerin ancak
çok az bir kısmını bilebiliriz. Bu bildiklerimizde
çoğu zaman tesadüf yolu ile sırrını çözdüğümüz
olaylardır. Zamanla bu öğrendiklerimiz somut bir gerçek
olarak yerleşmeye başlamaktadır.
Buna göre hasette de, kendisinden Allah'a sığınılmasını
ve ondan Allah'ın himayesine girilmesini gerektiren bir kötülük
vardır.
Yüce Allah, rahmeti ve lütfu ile bizzat kendisi peygamberini ve
O'nu izleyen ümmetini bu kötülüklerden kendisine sığınmaları
için yönlendiriyor. Şurası da kesindir ki onlar bu
direktife uygun olarak kendisine
sığındıklarında Allah
onları korur. Bu kötülüklerin genel ve özel tüm
şerlerinden onları muhafaza eder. Buhari; -kendi
senediyle- Hz. Aişe'den Hz. Peygamberin şöyle bir halini
rivayet etmektedir: "Hz. Peygamber her gece yatağına
girdiğinde avuçlarını birleştirir, içlerine
üfler ve İhlas, Felak ve Nas surelerini avucunun içine okur,
sonra ellerini vücudunun ulaşabildiği her tarafına sürerdi.
Önce başından ve yüzünden başlar, vücudunun ön
taraflarını sıvazlardı ve bunu üç kere
tekrarlardı:' Bu hadisi Sünen yazarları da bu
şekilde rivayet etmişlerdir.