15- Rabbin denemek için
bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman o: "Rabbim
beni şerefli kıldı "
der.
16- Fakat onu
sınamak için rızkını daraltıp bir
ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana hor
baktı" der.
Allah'ın insanı
bir durumdan diğerine sokarak, vererek ya da mahrum
bırakarak, rızkını genişletip ya da
daraltarak sınamasına insanın bakış açısı
ve değerlendirmesi budur İşte... Allah
insanoğlunu nimet vererek ve ona ikram ederek dener. Ama
insanoğlu verilecek karşılığa ön hazırlık
olmak üzere bunun bir imtihan olduğunu kavrayamaz. Aksine
verilen rızkı ve bahşedilen mertebeyi yüce Allah'ın
katında bu ikramı hak etmiş olduğuna bir delil
ve Allah'ın kendisini seçip tercih ettiğine bir gösterge
sayar. Bu bakış açısından hareketle,
kendisine verilen belayı "ceza" yapılan
imtihanı da sonuç olarak değerlendirir. Yüce Allah'ın
katındaki şerefi dünya malı ile değerlendirir.
Öte yandan yüce Allah insanoğlunun rızkını
daraltmak sureti ile deneyince bu imtihanı da ceza olarak
değerlendirir, bu sınamayı ceza sayar ve
rızkının daraltılmasını yüce Allah'ın
katında önemsiz sayıldığı şeklinde
yorumlar. Şayet Allah katında küçümsenmeseydi rızkı
daraltılmazdı diye düşünür.
Ama insanoğlu her
iki durumda da, bu konuya yanlış yaklaşıyor ve
değerlendirmesi hatalı oluyor. Gerek rızkın
bolluğu ve gerekse darlığı yüce Allah'ın
kulunu imtihan etmek içindir. Bununla verilen nimete karşı
şükredip şükretmeyeceğinin,
şımarıp şımarmayacağının
belli olması hedeflenmiştir. Çile ve sıkıntı
karşısında dayanıp
dayanmayacağının ortaya çıkması amaçlanmıştır.
Verilecek karşılık ise kulun
davranışları ile belli olan sonuca göre olacaktır.
O halde ne kula verilen dünya malı
karşılıktır ne de verilmeyen... Bir kulun yüce
Allah'ın katındaki değerinin elindeki dünya malı
ile kesinlikle bir ilintisi yoktur. Yüce Allah'ın bir
kimseden hoşnut olduğu ya da ona gazap ettiği ona
bu dünyada dünya malı veriyor mu vermiyor mu diye
bakılarak çıkarılamaz. Çünkü Allah bu dünyada
iyi kişiye de verir azgına da verir. İyi
kişiyi de vermeyip mahrum bırakır azgını
da... Ancak ne var ki asıl üzerinde durulması gereken
bunların ötesidir. yüce Allah'ın verişi de mahrum
edişi de sınamak içindir. Önemli olan bu imtihanın
sonucudur.
Ancak şu kadar var
ki insanın kalbi imandan yoksun olunca, ne yüce Allah'ın
vermesindeki ve mahrum bırakmasındaki hedefi, ne de
O'nun ölçüsünde asıl nelere değer verdiğini
kavrayamaz. Ama kalbi imanla canlanınca yüceler yücesine bağlanır
ve orada nelere değer verildiğini anlar. Artık onun
ölçüsünde basit değerlere yer yoktur ve imtihanın
gerisindeki karşılığa göz diker. İster
rızkı daraltılsın ister genişletilsin
onun hedefi imtihanın gerisindeki karşılık
olduğundan, onu elde etmek için çalışır. Her
iki durumda da yüce Allah'ın kendisi için yaptığı
plana güveni tamdır. Yüce Allah'ın katındaki
değerini bu anlamsız ve gözle görülen dünya değerlerinden
başka değerlerle ölçer ve öğrenir.
MAL SEVGİSİ
Kur'an-ı Kerim
Mekke'de, rızkın daraltılması ve
bollaştırılması konusunda Rabblerini böyle değerlendiren
bir zümreye seslenmekteydi. Gerçi bunların benzerleri yeryüzünde
daha üstün ve daha geniş bir alemle
bağlarını yitirmiş her cahiliyet sisteminde
bulunabilir. Çünkü onların yeryüzünde insanların
değerlerini belirlemede başvurdukları ölçü buydu.
Şöylesine ki onların katında dünya malı ve
makam herşey demekti. Bunların ötesinde başka hiçbir
ölçü yoktu. O yüzden mala karşı aşırı
bir düşkünlükleri vardı. Mal tutkuları
frenlenmez taşkın bir hırsa dönüşmüştü.
Zaten kendilerine, açgözlülüğü, hırsı, mal düşkünlüğü
ve cimriliği veren de bunlardı. Bundan dolayı
Kur'an-ı Kerim, onların bu alanda içlerinden geçenleri
açığa çıkarıyor. Rızkların
bollaştırılıp genişletilmesinin
gerisindeki imtihana çekilmenin anlamını kavramada
hataya düşmelerinin nedenlerinin İşte,bu açgözlülük
ve cimrilik olduğunu belirtiyor.