Burada Kur'an'ın kaynağının Allah
olduğunu kanıtlayan acayip bir evrensel görüntü karşısındayız.
Bu görüntüde insan yeryüzünün her tarafım
dolaşıyor. Karşısına çıkan bütün
varlıkların renklerini gözlüyor. Meyvaların,
dağların, insanların, öbür canlıların
ve hayvanların renklerini izliyor. Görüntü az sayıdaki
cümleye yeryüzünün tüm canlıları ile
cansızlarını sıkıştırıyor
ve arkasından insan kalbini bu ilahi, bu parlak, bu çarpıcı
ve bu tüm yeryüzünü kapsayacak kadar engin görüntüyü
seyretmekle başbaşa bırakıyor.
Evrensel gösteri, gökten yere su indirilmesi olgusu ile başlıyor.
Sonra rengârenk meyvaların yetiştirilmesine dikkatler
çevriliyor. Gösteri renk ağırlıklı
olduğu için meyvaların sadece renklerinden söz
ediliyor. Okuyoruz.
O su aracılığı ile türlü türlü renkte
meyvalar yetiştirdik."
Meyva renkleri, orjinal bir renk görüntüsü sunar. Bu
renklerin sadece bir bölümünü gelmiş-geçmiş bütün
ressamlar biraraya gelseler meydana getiremezler. Hiçbir meyva
türünün rengi başka bir meyva türünün rengi ile aynı
değildir. Hatta aynı türden iki meyva tekinin renkleri
bile aynı değildir. Aynı türden iki meyva tekini
önümüze koyup yakından incelediğimizde mutlaka
renkleri arasında fark buluruz.
Meyvaların renklerinden dağlara geçiliyor. Bu geçiş
ilk bakışta tuhaf görünebilir. Fakat temel ilginin
renk araştırması olduğu hatırlanınca
doğal ve anlamlı olduğu anlaşılır.
Çünkü taşların, kayaların renkleri ile
meyvaların renkleri arasında ilginç bir benzerlik vardır.
Hatta bu benzerlik onların türleri, çeşitleri
arasında bile görülür. Öyle ki, kimi zaman taşlar
bazı meyvaların biçiminde ve büyüklüğünde
olurlar ve bu yüzden onları irili-ufaklı kimi meyva türlerinden
ayırd etmek zor olur. Okuyoruz:
"Dağlarda beyaz, kırmızı, koyu siyah
değişik renklerde yollar, patikalar açtık."
Ayetin orijinalindeki "Cüded" sözcüğü dağ
yolları, patikalar demektir. Buradaki açıklama
doğadaki aslına uygundur. Çünkü beyaz dağ
yollarının aralarında renk farkları olur.
Kırmızı dağ yollarının
aralarında da renk farkları olur. Bu renklerin koyuluk
dereceleri, gölgeleri, öbür renklerle karışmışlık
dereceleri birbirine benzemez. Bir de koyu siyalı, simsiyah
dağ yolları ve patikalar vardır.
Meyvaların renklerine göz gezdirildikten sonra bakışların
taşların renklerine ve ton farklarına yöneltilmesi
insan kalbini titreten, ondaki yüce güzellik zevkini uyandıran
bir olaydır. Bu yüce güzellik zevki, güzelliğe soyut
olarak baktığı için, onu meyvada gördüğü
gibi taşta da görür. Bu bakış için taşın
yapısı ile meyvanın yapısı
arasındaki uzaklık önemli olmadığı gibi,
insan gözü ile bu ikisi arasında varolan fonksiyon
farkı da önemli değildir. Çünkü sadece güzeli
gören soyutlayıcı bakış bu iki farklı
nesne arasındaki ortak unsur olan, görülmeye ve göz
dikilmeye değer bir ortak nitelik olan güzelliği görür,
bu nesnelerin diğer niteliklerini algılamaz.
Sonra sıra insanların renklerine geliyor. Bu gözlem
sadece ırkları birbirin-den ayıran ana renk
farklarını vurgulamakla bitmez. Bu temel renk
ayırımının ötesinde her fert, kendi renkdaşlarından
şu ya da bu oranda farklıdır. Hatta bu renk
farklılığı aynı gebelik dönemini ve aynı
ana karnını paylaşmış olan ikiz
kardeş arasında bile görülür.
Son olarak sıradan hayvanların ve çiftlik hayvanlarının
renklerinden söz ediliyor. Ayetin orijinalinde geçen "devab"
sözcüğü, yine ayette yer alan ve "enam" sözcüğünden
daha geniş kapsamlıdır. Başka bir deyimle
"dabbe" her tür hayvan, buna karşılık
"enam" deve, sığır, koyun, keçi gibi
çiftlik hayvanları demektir. Çiftlik hayvanlarının
ayrıca anılmalarının sebebi, bunların
insanlar,n yakınında yaşamaları, evcil
olmalarıdır. Hayvan renkleri de tıpkı meyva ve
taş renkleri gibi son derece güzeldir.
Şu orijinal sayfalı, acayip
yaratılışlı, rengârenk evrenin kitabı
var ya; Kur'an bu kitabı açıyor, yapraklarını
bir bir çeviriyor, sonra da diyor ki; "Bu Kitab'ı
okuyan, kavrayan ve inceliklerini irdeleyen bilgiler var ya;
asıl Allah'dan korkanlar onlardır. Okuyalım:
"Allah'dan asıl korkanlar O'nun bilgin
kullarıdır."
Kur'an'da okuduğumuz evren kitabının
sayfaları, o kitabın tüm sayfalarının sadece
bir bölümüdür. Bilginler bu şaşırtıcı
kitabın sırlarını araştıran
kimselerdir. O yüzden onlar yüce Allah'ı hakkı ile
bilirler. O'nu sanatının eserleri ile bilirler, gücünün
eserleri ile kavrarlar, yaratıcılığının
mahiyetini gördükleri için, O'nun ululuğunun gerçek
anlamda bilincine varırlar. Bundan dolayı O'ndan gerçekten
korkarlar, gerçekten sakınırlar ve O'na gerçekten
kulluk ederler. Onların kulluğu evrenin görkemi karşısında
belirsiz bir heyecana kapılan kalbin geçici duygusallığına
dayanmaz; ayrıntılı bilgiye ve dolaysız
tanımaya dayanır.
Bu sayfalar evren kitabından derlenmiş seçme
sayfalardır. Gördüğümüz çarpıcı renkler
de yaratılış sanatının sadece birkaç
örneğidir. Geride kalan sayfaları ve öbür örnekleri
ancak bu kitabı sürekli araştırma alanı
olarak seçen bilginler kavrayabilirler. Fakat bu bilgi gerçeğe
erdirici olmalıdır; kalbi uyarmalı ve harekete geçirmelidir.
Kalp, bu bilgi sayesinde yüce Allah'ın şu çarpıcı
evrende işleyen yaratıcı, yoktan var edici koordine
edici ve renk verici elini görmelidir. Anlaşılan güzellik,
şu evrenin yapısına işleyişine özellikle
yerleştirilmiş, bilerek konmuş bir unsurdur.
Varlıkların güzellikleri yolu ile fonksiyonlarını
yerine getirmeleri bu güzellik unsurunun vazgeçilmezliğini,
varlığının gerekliliğini kanıtlar.
Meselâ çiçeklerin çarpıcı renkleri,
saldıkları özel kokunun etkisi ile birlikte arıları
ve kelebekleri kendine çeker. Arıların ve kelebeklerin
çiçeklere yönelik görevleri döllenmiş tozları
taşıyıp çiçeklenme olayını
sağlamaktır. Böylece çiçekler güzellikleri yolu ile
görevlerini yapmış olurlar. Erkekte ve dişideki güzellik
karşı cinsi kendine çeker. Bu da karşıt
cinslerin fonksiyonlarını yerine getirmelerini
sağlar. Böylece varlığın fonksiyonu, onun güzelliği
sayesinde gerçekleşmiş olur.
Evet, şu evrenin yapısında ve
işleyişinde amaca dayalı olan bir unsurdur. Bundan
dolayıdır ki, yüce Allah'ın insanlara
indirdiği Kitap, gözlemlere sunulan kitabın güzelliklerine
dikkatlerimizi çekiyor. Ayetin son cümlesini okuyalım:
"Allah üstün iradeli ve bağlayıcıdır."
Üstün iradelidir; hem yaratmaya, hem de ödül ve ceza
vermeye gücü yeter. Bağışlayıcıdır;
sanatının çarpıcı örneklerini görüp
durdukları halde, O'nun korkusuna kalplerinde yeterince yer
vermeyenlerin günahlarını af silgisi ile siler.