18- Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez.
Eğer günah yükü ağır bir kimse, yükünün sırtından
alınmasını istese, en yakını bile yükünün
en küçük bölümünü kendi sırtına almaz. Sen sadece
görmeden Rabb'lerinden korkanları ve
namaz
kılanları uyarabilirsin. Kim kötülüklerden arınırsa
kendi yararına arınmış olur. Sonunda Allah'a dönülecektir.
Sorumluluğun ve cezanın bireyselliği ilkesi hem
ahlâk bilincini, hem de davranış tarzını
kesin biçimde etkiler. Her insanın
davranışlarının cezasını göreceği,
başkasının davranışlarından sorumlu
tutulmayacağı, fakat kendi
davranışların5n sorumluluğundan da yakayı
kurtaramayacağı bilincine vardığını
düşünelim. Bu bilinç, o kişiyi uyanık tutan güçlü
bir etken olur. Adam hesaba çekilmeden önce kendini hesaba
çeker. Üstelik başka birisinin kendisine faydalı
olacağı ya da sorumluluk yükünü paylaşacağı
yolundaki bütün yanıltıcı amellerden
sıyrılır. Bu ilke aynı zamanda insana güven aşılayan
bir etkendir. Bireyler toplumların suçlarından sorumlu
tutulacakları endişesinden kurtulurlar. Fertler topluma
öğüt verdikten, ellerindeki bütün imkânları
kullanarak onu sapıklıktan alıkoymaya çalıştıktan
sonra görevlerini yapmış olacaklarının ve
kendi kişisel iyi davranışlarının
yararı ile başbaşa kalacaklarının vicdan
huzurunu hissederler.
Yüce Allah insanları listeleri tutulmuş gruplar
halinde huzuruna çağırıp hesaba çekmez. O herkesi
tek tek hesaptan geçirir. Herkesi kendi davranışlarından
dolayı ve sorumluluğunun sınırları içinde
hesaba çeker. İnsanın dilinin döndüğü kadar başkalarına
öğüt vermesi, elinden geldiği oranda bozuklukları
düzeltmeye çalışması gerekir. Bu herkesin görevidir.
Eğer birey bu görevi yerine getirirse, artık toplumun içinde
yüzdüğü kötülüklerden sorumlu değildir. Tersine o
yaptığı iyiliklerin ödülleri ile başbaşa
kalır. Buna karşılık toplumun iyi olması
da kötü bir kimseye fayda sağlamaz. Çünkü dediğimiz
gibi yüce Allah insanları listeleri tutulmuş gruplar
halinde karşısına alıp hesaba çekmez.
Ayette bu gerçek, Kur'an üslubuna uygun bir somutlaştırma
yöntemi ile dile getiriliyor. Bu yüzden de daha etkili, daha
içe işleyici oluyor. Ayet bu ilkeyi şöyle somutlaştırıyor.
Herkes kendi yükünü sırtında taşır. Hiç
kimse başkasının
yükünü taşımaz.
Eğer birinin yükü kendine ağır gelir de en
yakın akrabasını bu yükün bir kısmını
kendi sırtına almaya çağırırsa,
ricasını kabul ederek yükünü hafifletecek bir yakın
bulamaz.
Burada bir kafile sahnesi karşısındayız.
Kafilede bulunan herkes yükünü sırtında
taşıyarak yürür. Yolunun sonunda terazinin ve tartma işlemini
yapacak olan yüce Allah'ın önünde durur. Bu durma ve
bekleme sırasında son derece yorgun ve bitkin görünür,
yükünün ağırlığından başka hiçbir
şey düşünmez, uzak-yakın hiçbir Allah kulunu
gözü görmez.
Bu ağır yüklü yorgun kafile sahnesinin arkasından,
Peygamberimize dönülüyor. Okuyalım:
"Sen sadece görmeden Rabb'lerinden korkanları ve
namaz kılanları uyarabilirsin."
Ancak bunlara yönelik uyarı girişimleri
başarılı sonuçlar verebilir. Bunlar Rabb'lerini
görmeden O'ndan korkarlar. Rabb'leri ile ilişki halinde
olmak ve O'na
kulluk
etmek için namaz kılarlar. İşte senin uyarı
girişimlerinden yararlanacak olanlar ve senin çağrılarına
olumlu karşılık verecek olanlar bunlardır.
Allah'dan korkmayanlar ve namaz kılmayanlar ile senin
işin yok. Devam ediyoruz:
"Kim kötülüklerden arınırsa, kendi
yararına arınmış olur."
O bu arınmayı ne senin için ve ne de bir başkası
için yapıyor. O arınmışlığın
yararını
görmek için kötülüklerden arınıyor. "Arınma"
ince ve esnek bir kavramdır. Bir yandan kalbi, kalbin çarpıntılarım,
duygularını içerdiği gibi, öbür yandan davranışı,
yönelmeyi ve sonucunu da ifade eder. Görüldüğü gibi bu
kavram son
derece duygu yüklü ve kıvrak bir kavramdır. Son cümleyi
okuyoruz:
"Sonunda Allah'a dönülecektir."
Hesaba çekme, ödül ve ceza biçme yetkisi O'nun tekelindedir.
Ne iyi bir işi hesaptan siler ne de kötü bir davranışı
göz ardı eder. Ödüle ve cezaya ilişkin
kararını başkasına, yani yapıları
itibarı ile kayırmacı, unutkan ve ihmalkâr olan
insanlardan birine havale etmez.
Nasıl körlük ile görebilirlik, karanlık ile
aydınlık, gölge ile kavurucu sıcak, hayat ile
ötüm bir değil ise, bunlar yapısal olarak birbirine
taban tabana zıt şeyler ise, aynı bunun gibi Allah
katında müminlik ile kâfirlik, iyilik ve kötülük
hidayet ile sapıklık da bir değildir. Okuyoruz: