O |
Fatır
|
O |
|
15- Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız; oysa Allah
hiç kimseye muhtaç değildir ve övgüye lâyıktır.
16- Eğer dilerse sizi yok eder ve yerinize başka bir
canlı türü getirir.
17- Bunu yapmak, Allah için zor değildir.
İnsanları hidayete çağırırken,
onları içinde yüzdükleri karanlıklardan Allah'ın
aydınlığına ve doğru yoluna çıkarmaya
çalışırken, onlara bu gerçeği
hatırlatmaya ihtiyaç vardır. Başka bir deyimle,
insanlar kendilerinin fakir ve Allah'a muhtaç zavallılar
olduklarını, buna karşılık Allah'ın
kelimenin her anlamı ile "zengin" ve ihtiyaçsız
olduğunu hatırlamaya ihtiyaçları vardır.
İnsanlar iyice bilmelidirler ki, gerçi onlar Allah'a
inanmaya, O'na kulluk etmeye, O'nun verdiği nimetlere hamd
etmeye çağırılıyorlar, ama bu çağrı
Allah'ın onların ilgilerine muhtaç olduğu
anlamına gelmez; yüce Allah'ın onların
ibadetlerine ve övgülerine ihtiyacı yoktur, O özü itibarı
ile övgüye lâyıktır. Bunun yanı sıra onlar
Allah ile başa çıkamazlar, O'nu zor duruma düşüremezler.
Çünkü eğer O, eğer onların kökünü kurutup
yerlerine kendileri gibi ya da kendilerine hiç benzemeyen başka
bir canlı türü geçirmek isterse bunu yapmak O'nun için
son derece kolaydır.
İnsanların bu gerçeği hatırlamaya ihtiyaçları
vardır. Yoksa yüce Allah'ın kendileri ile
ilgilendiğini, onlara peygamberler gönderdiğini, bu
peygamberlerin onları sapıklıktan döndürüp doğru
yola iletmeye, karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya
çalıştıklarını görünce Allah için
çok önemli varlıklar olduklarını, doğru
yolda olmalarının, ibadet etmelerinin Allah'ın
rakipsiz egemenliğine bir şey
kattığını sanarak gurura kapılabilirler.
Yüce Allah, insanlara peygamberler gönderiyor. Bu
peygamberler insanların sırt dönmelerine ve
eziyetlerine göğüs geriyorlar. Bu sırt çevirmelere ve
eziyetlere rağmen Allah'a çağırma görevini
ısrarla sürdürüyorlar. Bu yolla yüce Allah insanlara ilgi
gösteriyor, onlara rahmetini oluk oluk akıtıyor,
onları lütfu ile kuşatıyor. Yüce Allah'ın
insanlara yönelik bu tutumu O'nun tek yanlı rahmetinden, lütfundan,
kereminden ve bağışlayıcılığından
kaynaklanıyor. Çünkü tek
yanlı
bağışlayıcılık, O'nun özü ile
bütünleşmiş bir niteliğidir. Yoksa şu
kulların doğru yola girmeleri O'nun ortaksız
egemenliğine bir şey katacak, ibadet etmeleri O'nun
egemenliğinden bir şey eksiltecek değildir.
Ayrıca şu kullar, eşleri bulunmaz
varlıklardır da, yerlerine başkalarını
koymak zor olduğu için bütün küstahlıklarına göz
yumuyor, yerleri doldurulamayacağı için
şımarıklıklarına katlanıyor
değildir.
Gerçekten şu zavallı, küçük, önemsiz, yetersiz,
güçsüz ve bilgisiz insan, yüce Allah'ın bunca yoğun
ilgisine ve gözetimine mazhar olunca yüce Allah'ın bu
bağışı, bu lütfu ve bu karşılıksız
keremi karşısında başı dönüyor, hayrete
kapılıyor.
Oysa insan şu yer yuvarlağının küçük,
önemsiz bir konuğudur. Yeryuvarlağı da güneşin
küçük bir uydusudur. Güneş ise, uzayda
ışık saçan sayısız
yıldızlardan biridir. Yıldızlara gelince;
onlar da bütün görkemli iriliklerine rağmen
sınırlarını yüce Allah'dan başka hiç
kimsenin bilmediği engin uzay boşluğuna
serpiştirilmiş birer küçük noktadırlar. Engin
boşluğuna serpiştirilmiş
yıldızları birer kaybolmuş nokta gibi gördüğümüz
uzay ise, yüce Allah'ın yaratıklarının sadece
bir bölümünden ibarettir.
Bununla birlikte insan yüce Allah'ın ilgisine mazhar
oluyor. Bu yoğun ilginin başlıca göstergelerini
şöyle sıralayabiliriz: Yüce Allah, insanı
yaratıyor. Onu halifesi, sözcüsü, sıfatı ile
yeryüzüne yerleştiriyor. Onu bu halifeliğin
gerektirdiği bütün araçlarla donatıyor.
Yapısını ve bileşimini bu göreve göre
düzenliyor. Gerekli bütün evrensel güçleri ve enerji
kaynaklarını yararına sunuyor. Sonra bu varlık
sapıtıyor, şımarıklığa
kapılıyor. Öyle ki, Rabb'ine ya ortaklar koşuyor
ya da büsbütün inkâr ediyor. Bunun üzerine Allah ona ardarda
peygamberler gönderiyor. Bu peygamberlere kitaplar indiriyor,
onları olağanüstü mucizeler ile destekliyor.
Yüce Allah'ın insana yönelik bağışı
zaman içinde artarak devam ediyor. Öyle ki, indirdiği son
kutsal kitabında insanlara tarihe ışık tutan
hikâyeler sunuyor. Bu hikâyelerde onlara atalarının
başlarından neler geçtiğini anlatıyor. Yine
bu kitapta onlara kendi özlerini anlatıyor. Benliklerinin güçleri
ile enerjileri yanında zayıf ve güçsüz yanlarını
tanıtıyor. Kimi zaman bu kitapta falan oğlu
filancadan söz ediyor ve belirli bir kişiye "şunu
yaptın, şunu yapmadın" derken, bir başka
belirli kişiye "senin probleminin çözümü şöyledir,
sen içinde bulunduğun sıkıntıdan şöyle
kurtulursun" diyerek somut direktif veriyor.
Oysa ki, yüce Allah'ın bunca yoğun ilgisine mazhar
olan bu yeryuvarlağının küçük bir konuğudur.
Yeryuvarlağı da güneşin bir uydusudur. Güneş
ise, şu evrenin uçsuz-bucaksız enginliğinde
varlığı belirsiz bir yıldızdır. Buna
karşılık Allah, göklerin ve yeryuvarlağının
yoktan var edicisi; üzerindeki tüm canlı cansız
varlıklar ile şu evrenin
yaratıcısıdır. Bu yaratmanın, bu yoktan
var etmenin tek itici faktörü kendi iradesidir. İşte
bu engin evrenin bir başka türlüsünü de
yaratabilir.
Bunun için bir tek sözü ve o amaca yönelmiş dileği
yeterlidir.
İnsanlar bu gerçeği kavramalıdırlar. Ancak
o zaman yüce Allah'ın kendi lerine
yönelik
lütfunun, gözetiminin ve merhametinin çapını
kavrayabilirler. Ancak o zaman bu katıksız lütufkârlığa,
bu tek yanlı ilgiye, bu taşkın merhamete yüz
çevirme ile, inkârcılıkla ve nankörlükle karşılık
vermenin utancını içlerinde hissedebilirler.
Ayetteki bu açıklama yalın ve somut bir gerçek
olması yanında, bu yönü ile vicdanın ham telini
titreten uyarıcı bir darbedir. Zaten Kur'an,
insanların kalplerini gerçeklerin elleri ile okşar.
Çünkü belirgin hale gelen gerçek, vicdanı daha derinden
etkiler. Çünkü Kur'an gerçektir ve gerçeği içererek
inmiştir. Bu yüzden O gerçekten başka bir şeyden
söz etmez, gerçekten başka hiçbir inandırma yöntemine
başvurmaz, gerçekten başka bir şey sunmaz, gerçekten
başkasını göstermez.
BİREYSEL SORUMLULUK
Şimdi de başka bir gerçeğin vicdanları
okşayan yumuşak dokunuşu ile karşı
karşıyayız. Bu
gerçek sorumluluğun
ve cezanın bireyselliği ilkesidir. Hiç kimse bu konuda
başkasının yerine geçemez, kendini başkasının
yerine koyamaz. Öyleyse Mekkeli müşrikleri doğru yola
iletmeye çalışan Peygamberimizin onların
doğru yola girmelerinde doğrudan kendisi hesabına
bir kazancı yoktur. Nasıl onlar kendi
davranışlarından dolayı hesaba çekilecekler
ise, Peygamberimiz de sadece kendi davranışlarının
hesabını verecektir. Herkes sorumluluk yükünü kendi sırtında
taşır. Hiç kimse bu konuda ona yardımcı
olamaz. Kim kötülüklerden arınırsa, bu
arınmayı kendi hesabına gerçekleştirmiştir.
Kazançlı çıkan kendisidir, başkası
değildir. Her iş sonunda Allah'ın huzuruna
varacaktır.
|
|
O |
|
O |
|