Yani bulutların önünde rüzgârları estiren, ölmüş
toprağı dirilten, sizleri topraktan yaratan, sizleri
erkekli-dişili çiftlere ayıran, dişilerin
taşıdıkları ceninleri ve
doğurdukları yavruları bilen, uzayan ve
kısalan ömürleri bilen, iki tür deniz yaratan, geceyi
gündüze ve gündüzü geceye dönüştüren, güneşi ve
ayı buyruğu altına alıp belli sürenin sonuna
kadar hareket ettiren yüce güç var ya; işte "Rabb'iniz
bu Allah'dır."
"Egemenlik O'nun tekelindedir. O'nu bir yana
bırakarak taptığınız düzmece ilahlar bir
tek çekirdek kabuğunun bile sahibi değildi
Çünkü onlar ya çamurdan yoğrulmuş bir heykel, ya
taştan, ağaçtan yontulmuş bir put, ya bir
yıldız ya da gezegen, ya bir melek veya cindirler.
Bunların hiçbiri bir çekirdek kabuğunun bile sahibi
değildirler. Yine bunların tümü sapık
tapıcılarının çağrılarını
işitemezler. Ya aslında ses algılama yetenekleri
yoktur,
Cinler ve melekler gibi. Çünkü cinler karşılık
verme yeteneğinden yoksundurlar. Melekler ise sapıklara
karşılık vermezler. Bu dünyada böyledir. Kıyamet
günü ise, o sözde ilahlar sapıklığa ve
sapıklara karşı çıkarlar, onlarla
ilişkili görünmekten şiddetle kaçınırlar.
"Üstelik kıyamet günü sizin kendilerini Allah'a
ortak koşmuş olmanızı reddederler."
Bunu her şeyin içyüzünü, her meseleyi, dünyayı
ve ahireti bilen yüce Allah açıklıyor. Okuyoruz:
"Hiç kimse, her şeyin içyüzünü bilen Allah gibi
sana haber vermez."
Surenin bu "kesit"i burada sona eriyor. O değişik
alemlerde gerçekleştirilen geziler ve görülen o enteresan
sahneler burada noktalanıyor. İnsan kalbi bu gezilerden
öylesine yüklü bir azıkla dönüyor ki, eğer iyi
kullanılsa, kendisine ömrü boyunca yeter. Zaten insan kalbi
için tek surenin tek "kesit"i yeterlidir. Yeter ki,
istediği hidayet ve aradığı açık delil
olsun.
Surenin bu noktasında bir kere daha tüm insanlara
sesleniliyor; onlara yüce Allah ile aralarındaki
ilişkileri ve kendi mahiyetlerini süzgeçten geçirmeleri
telkin ediliyor. Arkasından Peygamberimize dönülerek
teselli ediliyor, gördüğü yüz çevirmelerden ve sapık
reaksiyonlardan ötürü canını sıkmaması
isteniyor. Tıpkı surenin ikinci kesitinde olduğu
gibi. Yalnız şu farkla; burada hidayetin
sapıklıktan farklı bir özellik taşıdığı
vurgulanıyor. Bu iki zıt tutum arasında köklü ve
derin bir bağdaşmazlığın varolduğu
belirtiliyor. Bu bağdaşmazlık tıpkı körlük
ve görebilmek, karanlıklar ile aydınlık, gölge
ile kavurucu sıcaklık, ölüm ile hayat arasındaki
gibi taban tabana zıtlık ifade eder. Başka bir
deyim ile hidayet, görebilme yeteneği, gölge ve hayat arasında
nasıl sıkı bir benzerlik ilişkisi varsa körlük,
karanlık, kavurucu sıcaklık ve ölüm arasında
öylesine sıkı bir benzerlik vardır. Bu açıklamanın
arkasından eski dönemlerde peygamberleri yalanlayanların
yok edilme örneklerine değiniliyor. Amaç uyarmak, sakındırmaktır.