Ayetin orjinalinde kullanılan "gecenin gündüze ve
gündüzün geceye girdirilmesi" deyimi iki türlü
yorumlanabilir. Birinci yorum, şu iki çarpıcı
doğal sahneyi gözümüzün önüne getirir. Sahnelerin ilki
şöyle: Gece, gündüze giriyor. Aydınlık azar azar
kayboluyor ve yerine ağır ağır karanlık
çöküyor. Böylece güneş batıyor, arkasından da
karanlık gitgide koyulaşıyor. İkinci sahne de
şöyle: Gündüz, geceye giriyor. Tanyeri ağarıyor.
Aydınlık yavaş yavaş ortalığa
yayılıyor ve karanlık yavaş yavaş
dağılıyor. Sonunda güneş doğuyor ve
aydınlık her yanı sarıyor.
Ayetteki deyim şöyle de yapılabilir. Uzun bir gece düşünelim.
Bu gece, gündüzün uçlarını yiyerek sanki onun içine
giriyor. Bir de uzun bir gündüzü düşünelim. Bu gündüz
de sanki gecenin uçlarını yiyerek içine giriyor.
Ayetteki deyim ile her iki anlam birden kastedilmiş de
olabilir. Bütün bu sahneler insan kalbini, sakin sakin
gezdirerek ona ürperti ve korku bilinci aşılıyor.
Bu gezi sırasında insan kalbi, yüce Allah'ın
elinin şu çizgiyi uzatıp şu çizgiyi dürdüğünü,
şu ipi gererek şu ipi saldığını görüyor.
Bütün bunlar duyarlı ve sürekli bir düzen içinde
gerçekleşiyor. Bu düzenin bir kere bile, şunca yüzyıllık
ömrü içinde bir gün ya da bir yıl için ne bozulduğu,
ne sarsıldığı ve ne de
değiştiği görülmemiştir.
Güneşe ve aya boyun eğdirildiği ve ne kadar
olduğunu yalnız Allah'ın bildiği
belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar hareket ettikleri,
sonuç olarak herkesin gördüğü bir doğal olaydır.
İster bu gök cisimlerinin hacimlerini; yıldız
mı, yoksa gezegen mi olduklarını, yörüngelerini,
dönüşlerini ne kadar zamanda
tamamladıklarını bilsin, isterse bu konulara
ilişkin hiçbir bilgisi olmasın. Güneş ile
ayın kendileri, herkesin karşısında görünüp
kayboluyor, her gözün önünde inip çıkıyorlar. Hiç
şaşmayan ve ayarını bozmayan bu sürekli
hareket görünen bir olgudur; izlenmesi bilgi ve hesap istemez.
Bu nitelikleri ile bu olgular evren kitabının
sayfasında her aklı başında insanın ve bütün
kuşakların bakışlarına sunulmuş
mucizelerdir. Biz bu konuda bugün, Kur'an'ı ilk okuyanlardan
daha çok şeyler bilebiliriz. Fakat önemli olan bu değildir.
Önemli olan bu doğal mucizenin onlarda meydana
getirdiği etkiyi bizde de meydana getirmesi, onların
kalplerini titrettiği gibi, bizim kalplerimizi de titretmesi,
bizi de onlar gibi yüce Allah'ın evrende sürekli işleyen
yaratıcı elini görüp düşünmeye özendirmesidir.
Çünkü hayat demek, kalbin yaşaması demektir.
Bu değişik, derin anlamlı ve sarsıcı
sahnelerin ardından "Rabb'lık gerçeği açıklanıyor.
Bunun yanı sıra Allah'a ortak koşmaya yeltenen
iddiaların asılsızlığı ve bu
iddiaları ileri sürenlerin kıyamet günü karşılaşacakları
acı son vurgulanıyor.