11- Allah siz önce topraktan, sonra spermadan yarattı.
Sonra erkekli-dişili çiftlere dönüştürdü. O'nun
bilgisi dışında hiçbir dişi ne hâmile
kalabilir ve ne de doğurabilir. Ömrü uzun olanın çok
yaşaması ve kısa ömürlülerin az yaşamaları
kesinlikle bir kitapta kayıtlıdır. Hiç kuşkusuz
bu .Allah için kolay bir iştir.
İnsanın topraktan meydana gelişinde
somutlaşan "ilk yaratılış" olgusuna
Kur'an'da sık sık işaret edilir. Hamileliğin
ilk aşamalarından biri olan "sperma" dönemine
de sık sık değinildiğini görüyoruz. Toprak
cansız bir madde iken "sperma (nutfel" canlı
bir çekirdektir. İlk ve en büyük mucize işte bu
"hayat" mucizesidir. Hiç kimse bu mucizenin nasıl
ortaya çıktığını, ya da insanın
hammaddesi olan toprakla nasıl
kaynaştığını bilmiyor. Bu olgu, geçmişte
olduğu gibi günümüzde de insan bilgisine kapalı bir
sırdır. Aynı zamanda gözle görülen, aktüel bir
gerçektir. Kendisi ile yüzyüze gelmekten, varlığını
itiraf etmekten
kaçınmak
mümkün değildir. Ayrıca can verici ve gücü her
şeyi yapmaya yeten bir Allah'ın
varlığının da göstergesidir; bu da
savsaklanmaz ve tartışılmaz bir gerçektir.
Bu cansızdan canlıya geçiş olayı, son
derece uzun mesafeli bir geçiştir. Öyle ki, bunun yanında
bütün zaman ve yer boyutları küçük kalır. Şu
şaşırtıcı varlık aleminin
sırlarını irdeleyen bir kalp, bu geçiş
olayının büyüklüğünü düşünmekle
bitiremez. Aslında bu alemin her sırrı
diğerinden daha büyük ve daha
şaşırtıcı bir sanat örneğidir.
Canlılarda tek hücre aşamasını temsil eden
"sperma" aşamasından tam teşekküllü bir
canlı aşaması olan "cenin" evresine geçiliyor.
Bu evrede erkek ve dişi biribirinden ayrılıyor, böylece
Kur'an'ın işaret ettiği şu tablo gerçekleşmiş
oluyor: "Sonra erkekli-dişili çiftlere dönüştürdü."
Bu cümlenin anlamı "Allah sizi daha cenin evresinde
erkekli-dişili çiftlere dönüştürdü"
şeklinde olabileceği gibi, "O sizi
doğumunuzdan sonraki aşamada birbiri ile evlenen erkek
ve dişi çiftler haline getirdi" biçiminde de olabilir.
Bu
geçiş
olayı, yani spermadan erkek ve dişi organizmalar
evresine geçiş olayı da, tıpkı
cansızlık aşamasından canlılık
evresine geçiş gibi, son derece uzak mesafeli bir geçiştir.
Neden derseniz, "sperma"nın temsil ettiği tek
hücre nerede; son derece karmaşık yapılı, çeşitli
fonksiyonlu ve çok sistemli bir canlı organizma olan "cenin"
nerede? O belirsizlikler yuvası olan tek hücre nerede; çok
sayıda farklılaşmış nitelikleri olan
minik organizma, yani "cenin" nerede?
Eğer bu yalın hücre incelenecek olursa, şu gerçekler
öğrenilir. Söz konusu hücre bölünerek çoğalır.
Çoğalan hücrelerin eş fonksiyonları dokuları
oluşturur. Dokulardan da fonksiyonu ve niteliği belirli
organlar meydana gelir. Sonra bu organların ahenkli ve uyumlu
işbirliği sayesinde "insan" denen
şaşırtıcı canlı varlık ortaya
çıkar. Bu canlı varlıkların her biri,
diğer türdeşlerinden, hatta en yakın
akrabalarından farklı organizmalar olurlar. Öyle ki,
iki insan, kesinlikle birbirinin aynısı olmaz. Oysa
hepsi algılanabilir hiçbir farklı yanı olmayan
aynı spermadan meydana gelmişlerdir. Sonra yukarda
değindiğimiz gibi dokular oluşmuş ve bu
dokulardan da erkekli-dişili çiftler türemiştir. Bu
çiftler yeni bir sperma hücresi aracılığı
ile hiçbir sapma göstermeksizin aynı aşamaları
izleyecek yeni bir insan yavrusu üretebiliyorlar. Bütün bunlar
son derece şaşırtıcı-dır ve bu
"şaşırtıcılık" nitelikleri
hiçbir zaman sona ermeyecektir. İşte Kur an, bu esrar
dolu olağanüstü olaya, daha doğrusu esrarlarla dolu,
olağanüstü olaylar zincirine bu yüzden sık sık
değiniyor. Amaç, insanları bu olayları düşünmeye,
irdelemeye yöneltmek, bu sürekli mesaj bombardımanı
sayesinde ruhları uykudan uyandırmaktır.
Burada bu "işaret"in yanı sıra yüce
Allah'ın bilgisinin evrenselliğini canlandıran bir
tablo sunuluyor. (Bu tablonun benzerleri daha önce Sebe suresinde
gözlerimizin önüne serilmişti.) Bu tabloda yüce Allah'ın
bilgisinin, yeryüzündeki tüm canlı dişilerin
karınlarında taşıdıkları
yavruları kapsadığı vurgulanıyor.
Okuyoruz:
"O'nun bilgisi dışında hiçbir dişi ne
hamile kalabilir ve ne de doğurabilir."
Ayetteki "dişi" kavramı sadece insan
dişilerini değil, bütün hayvan, kuş, balık,
sürüngen ve böcek türlerinin dişilerini de içeriyor.
Hatta bunlar dışında kalan bildiğimiz ve
bilmediğimiz bütün canlı türlerinin dişileri de
bu kavramın şemsiyesi altındadır. Yeter ki,
gebe kalan ve doğuran bir canlı türü olsun.
Yumurtlayan canlılar da bu hesaba girer. Çünkü yumurta da
bir tür "doğurulmuş" yavrudur, yalnız
gelişmesini anasının vücudunda tamamlamadan
yumurta ha1inde dışarıya çıkıyor ve
gelişmesinin geri kalan bölümünü anasının vücudu
dışında sürdürüyor. Bu sırada yumurta ya
anası üzerinde kuluçkaya yatıyor ya da kuluçka
şartlarını sağlayan makinelerde
barınıyor. Sonunda eksiksiz bir cenin evresine
varınca kabuğunu kırıp çıkıyor ve
normal gelişmesini dışarda devam ettiriyor.
İşte şu uçsuz bucaksız evrenin bütün
gebelik ve doğum olayları yüce Allah'ın engin
bilgisinin kapsamı içindedir.
Sebe suresinde dediğimiz gibi yüce Allah'ın
sınırsız bilgisini böylesine
şaşırtıcı biçimde tanıtmak, ne düşünce
ve ne de ifade olarak insan zihninin girişeceği bir
iş değildir. Bu durum, başlı başına
Kur'an'ın yüce Allah tarafından indirildiğini gösteren
bir kanıt olduğu gibi, bu benzersiz Kitab'ın ilahi
kaynaklı olduğunu belgeleyen bir özelliktir.
Aynı ayette geçen insan ömrüne ilişkin açıklama
da bu özelliği taşır. Okuyoruz:
"Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve
kısa ömürlülerin az yaşamaları kesinlikle bir
kitapta kayıtlıdır. Hiç kuşkusuz bu Allah için
kolay bir iştir."
Şöyle bir düşünelim. Daha doğrusu şu
evrendeki tüm canlıları hayalimizden geçirmeye çalışalım.
Yani bütün ağaçları, kuşları, diğer
hayvanları, insanları, öbür tüm canlıları
zihnimizde canlandırmaya gayret edelim. İrilikleri, vücut
biçimleri, türleri, cinsleri, yaşadıkları yer ve
zamanlar, hepsini birbirinden farklı bir canlılar
okyanusu farz etmeliyiz. Sonra bu kümelerin bir de tek tek
bireylerini düşünmek gerekir. Saymakla bitmezler ve sayılarını
da ancak yaratıcıları bilir. Bu bireylerin kimi
uzun ömürlü, kimi de kısa ömürlü olur. Bu süreler daha
önce belirlenmiş bir plana, yüce Allah'ın bu
canlı bireylerine ilişkin bilgisine göre uzun ya da kısa
olur.
Yüce Allah'ın bilgisi sade canlı bireylerin
kendileri ile değil, bu canlı bireylerin organları
ile de ilgilenir. Bu organların uzun mu, yoksa kısa
mı yaşayacaklarını bilen O'dur. Meselâ
şuradaki ağacın şu yaprağı uzun süre
yeşil kalacak mı, yoksa yakında sararıp
dalından kopacak mı? Şu kuşun tüyü kuşun
üzerinde daha çok kalacak mı, yoksa rüzgâra kapılıp
gidecek mi? Falanca hayvanın şu boynuzu uzun zaman
yerinde kalacak mı, yoksa bir çatışmada
kırılacak mı? Şu
insanın
şu gözü ya da saçının şu teli yüce Allah'ın
belirli planına göre ya yerinde kalır ya da çıkar,
dökülür.
Bunların hepsi yüce Allah'ın
ayrıntılı ve geniş kapsamlı bilgisini
simgeleyen bir "kitap"da kayıtlıdır. Bu
işlem herhangi bir emeği, herhangi bir
sıkıntıya katlanmayı gerektirmez. Çünkü;
"Hiç
kuşkusuz bu Allah için kolay bir iştir."
İnsan bütün bunları düşündüğü ya da
hayal ettiği zaman, sonra da ötelerine akıl erdirmeye
çalıştığı zaman anlar ki, bu iş son
derece şaşırtıcı, hayret
uyandırıcıdır. Ayrıca burada insan düşüncesinin
bu biçimde işleyemeyeceği bir gerçek ile karşı
karşıyayız. Bu gerçek insan aklına
yabancı bir yaklaşımla tasarlanıp tasvir
edilmiştir. Burada yüce Allah'ın bu
şaşırtıcı konuya ilişkin kendine
özgü bir yaklaşımı ile yüz yüzeyiz.
Uzun ömürlülük, yaşama süresinin uzunluğu,
yaşanan yılların çokluğu yolu ile
olacağı gibi, yaşanan zamanın bereketli
olması, bu zamanın verimli bir biçimde kullanılması;
duygu, hareket, davranış ve eser zenginliği içinde
geçmesi yolu ile de olur. Buna karşılık kısa
ömürlülük de yaşanan yılların az sayıda
oluşu biçiminde olabileceği gibi, yaşama süresinin
bereketini yitirmek; bu süreyi eğlence, oyun, aylaklık
ve tembellik içinde geçirmek şeklinde de olabilir.
Öyle saatler var ki, bir ömre bedeldirler. Düşünce ve
duygu açısından o kadar zengin, iş ve eser
bakımından öylesine verimlidirler. Buna karşılık
nice yıllar var ki, bomboş gelip geçerler, ne hayatın
terazisinde bir ağırlıkları ne de yüce Allah
katında bir önemleri vardır.
Bunların hepsi bir kitapta kayıtlıdır. Yüce
Allah'dan başka hiç kimsenin sınırlarını
bilmediği şu uçsuz bucaksız evrendeki her
canlı bireye ilişkin bütün bu ayrıntılar bir
kitapta kayıtlıdır. .
Toplumlar ve milletler de bu açıdan bireyler gibidirler.
Onlar da hem uzun hem de kısa ömürlü olabilirler. Onlar da
fertler gibi bu ayetin kapsamına girerler.
Hatta bu konuda cansız varlıklar da canlı
varlıklar gibidirler. Meselâ kimi kayalar, kimi mağaralar,
kimi nehirler uzun ömürlüdürler. Kimi kayalar dayanıksız
olur, kısa sürede parçalanır gider. Kimi
mağaralar da kısa ömürlü olur. Bir bakarsınız
ki ya çökmüşler ya da ağızları
kapanmıştır. Kimi nehirler de kısa
ömürlüdürler. Bir bakarsınız ki, kurumuşlar ya
da küçük kollara ayrılarak sularını
yitirmişlerdir.
İnsan elinden çıkan cansız eşyalar da
öyledirler. Kimi yapı uzun, kimi yapı ise kısa
ömürlü olur. Kimi teknik aygıt uzun ömürlü olur, çok
dayanır; kimisi de kısa ömürlü olur, dayanıksız
çıkar. Kimi elbise uzun ömürlü olduğu gibi, kimi
elbise de kısa ömürlü olur. Bütün bu varlıklara ait
ömürler ve dayanma süreleri, tıpkı insan ömürleri
gibi bir kitapta kayıtlıdır. Bütün bunlar yüce
Allah'ın engin bilgi ve haber alanı içinde yer alırlar.
Mesele bu şekilde düşünülünce, kalpler uyanarak
şu evreni yeni bir yaklaşımla, yeni bir
duyarlılıkla düşünmeye, irdelemeye koyulurlar.
Böylesine büyük bir duyarlılıkla her şeyde yüce
Allah'ın elini ve gözünü fark eden bir kalp O'nu zor
unutur, zor göz ardı eder, zor yolundan sapar. Çünkü ne
tarafa dönerse yüce Allah'ın elini, gözünü, ilgisini ve
gücünü görür. Şu evrendeki her nesnenin O'nun
varlığının ve ortaksız yöneticiliğinin
somut kanıtı olduğunu fark eder.
İşte Kur'an kalpleri böyle eğitir.
SU VE HAYAT
Daha sonraki ayetlerde de devam ettirilen bu değişik
görüntülü evrensel gezide dikkatlerimiz başka bir olguya
çekiliyor. Bu sahnede şu yeryüzündeki su olgusuna belirli
bir açıdan, farklı özellikteki su türleri açısından
bakılıyor. Bir yanda içmeye elverişli sular
şırıl şırıl akarken, öbür yanda
tuz oranı yüksek acı suların engin birikimleri ile
karşılaşıyoruz. Yüce Allah'ın boyun
eğdirici yasaları uyarınca bu su türleri kimi
zaman birbirine karışarak, kimi zaman da birbirinden
ayrılarak insanlara çeşitli yararlar
sağlıyorlar. Okuyoruz: