Yüce Allah'ın nimetleri karşısında
insanların yapmaları gereken tek şey onları
hatırlamaktır. O zaman bu nimetlerin belli ve açık
oldukları fark edilir. İnsanlar onları görebilirler,
algılayabilirler, onlara elleri ile dokunabilirler. Fakat bu
nimetler unutulursa belleklerinden uzak kalır.
Çevrelerini kuşatan gök ve yer insanlara oluk oluk nimet
akıtmakta, gürül gürül rızık
yağdırmaktadır. Her adımda, her an yüce
Allah'ın gökten yağan ve yerden biten yeni bir nimeti,
yeni bir bağışı ile
karşılaşıyoruz. Yüce Allah, kullarına böylesine
nimet yağdırıyor. İnsanlara bu yaygın nïmetleri
bağışlayan, bu ardı arkası gelmez
rızıkları sunan Allah'dan başka bir
yaratıcı mı var? Asla, insanlar böyle bir iddia
ileri süremezler. En koyu ve en sapık müşriklik dönemlerinde
bile böyle bir iddia ileri sürmeye dilleri varmamıştır.
Kullara rızık sunan, Allah'dan başka bir
yaratıcı olmadığına göre ir`sanlar O'nu
niye hatırlamıyor, O'na niye şükretmiyorlar? Niye
Allah'a hamd etmekten, övgüyü ve sığınmayı
sırf O'nun dergâhına yöneltmekten kaçınıyorlar?
O "kendisinden başkası olmayan tek ilâhtır"
insanlar bu tartışma götürmez gerçeğe
inanmaktan
nasıl
sapıyorlar. Ayetin deyimi ile;
"Nasıl oluyorda hu gerçeği göz ardı
ediyorsunuz?"
İnsanın böyle bir gerçeği görmezlikten
gelmesi gerçekten şaşırtıcı bir
şeydir. Oysa elindeki rızık hep onu bu gerçek ile
yüzyüze getiriyor. Bu açık gerçeği itiraf etmekten
kaçınması mümkün olmayan kimsenin Allah'a hamd etme,
O'na şükretme görevini göz ardı etmesi de
şaşılacak bir iştir.
Bu üç güçlü ve köklü mesaj bu surenin ilk kesitini oluşturur.
Bu üç mesajın her biri, içerdiği köklü gerçeğin
vicdanlara yerleşmesi halinde, insanı yeniden
yaratılmış gibi bir yapı
değişikliğine uğratır. Bu mesajların
her üçü farklı yönlere yönelmekle birlikte aslında
uyumlu bir bütün oluştururlar.
Surenin ilk "kesit"i bu üç köklü mesajla
noktalandı. Bu köklü mesajlar şu üç temel gerçeği
vurguluyordu: Her şeyi yoktan var eden
yaratıcının birliği gerçeği "Rahmet"in
O'nun tekelinde olduğu gerçeği "Rızık"
verenin tek başına O olduğu gerçeği.
Surenin ikinci "kesit"inde önce Peygamberimize
sesleniyor. Kendisi teselli ediliyor; gönlünü hoş
tutması, müşriklerin yalanlamalarını dert
edinmemesi isteniyor. Çünkü bu yüce Allah'ın elinde olan
bir iştir. Bu "kesit"in ikinci seslenişi tüm
insanlara yöneltiliyor. Onlara şu gerçekler hatırlatılıyor:
Yüce Allah'ın verdiği söz gerçektir.
Şeytanın oyunları karşısında
dikkatli olmalı, yukarda sayılan temel gerçekleri göz
ardı etmeleri yolundaki kışkırtmalarına
kapılmamalıdırlar. Eğer
kışkırtmalarına kapılırlarsa
şeytan onları cehenneme sürükler. Çünkü o insanoğlunun
eski ve amansız düşmanıdır. Bu arada ahiret
hesaplaşması konusunda açıklama
yapılıyor. Mü'minlerin alacakları ödül ile
sözü geçen "amansız düşman"ın
tuzağına düşen kâfirlerin çarpılacakları
cezanın ne olduğu anlatılıyor. Son olarak yine
Peygamberimize dönülüyor, müşrikler iman etmiyorlar diye
üzülmemesi, hayıflanmaması telkin ediliyor. Çünkü
hidayet ve sapıklık yüce Allah'ın elindedir ve
Allah "Onların neler yaptıklarını
herkesten iyi bilir.