O |
Fatır
|
O |
|
1- Gökleri ve yeryüzünü yoktan var eden; iki, üç ve dört
kanatlı melekleri elçi olarak görevlendiren Allah'a ham
dolsun. O yaratma işleminde dilediği eklemeleri yapar.
Hiç kuşkusuz O'nun gücü her şeye yeter.
Görüldüğü gibi sure, yüce Allah'a "hamd"
sunarak söze başlıyor. Bu surenin ana amacı insan
kalbini yüce Allah'a yöneltmek, onu Allah'ın nimetlerini görmeye,
Allah'ın rahmetini ve lütfunu fark etmeye özendirmek, yaratıklarına
yansıyan çarpıcı sanatının örneklerini
irdelemek, duyu organlarını bu çarpıcı
örneklerin algıları ile doyurmak, O'nun lütfunu hamd
ile, tesbih ile ve saygı sunarak karşılamaktır.
Evet:
"Allah'a hamd olsun."
Yüce Allah'a hamd etmeyi O'nun yaratmaya ve yoktan var etmeye
ilişkin sıfatlarını dile getirmek izliyor:
"Gökler ve yeryüzünü yoktan var eden..."
Evet, yüce Allah evreni oluşturan şu müthiş
yaratıkların, uzayda yüzen şu görkemli
gezegenlerin yoktan var edicisidir. Biz bulunduğumuz yere göre
bu gezegenlerin bir kısmını üstümüzde ve bir kısmını
da altımızda görüyoruz. Onların bize en
yakını ve en küçüğü olan ve bizi bağrında
barındıran yer yuvarlağının bile çok az
bir bölümünü tanıyabiliyoruz. Bu gezegenler
arasındaki duyarlı koordinasyonu ve uyumu aynı
yasal sistemin kanunları sağlıyor. Oysa
aralarında öyle büyük uzaklıklar var ki, bu
mesafeleri insan hayali ancak büyük bir güçlükle tasavvur
edebilir. Kendileri ve yörüngeleri arasındaki müthiş
uzaklığa ve hayalı zorlayan iriliklerine
rağmen aralarında öylesine esrarlı bir uyum ve
"görelik" ilişkisi vardır ki, eğer küçük
oranda bile zedelenme bütün bu gezegenler çarpışarak
parçalanır ve parçaları uzayın
boşluğuna dağılırdı.
Kur'àn-ı Kerim'in göklere ve yer yuvarlağına
ilişkin bu tür işaretleri umursamazlıkla geçiştiririz.
Onların önünde durup çarpıcı
anlamlarını uzun uzun düşünmeyiz. Tıpkı
bakışlarımızın önünden geçen göklere
ve yer yuvarlağına ilişkin görüntüleri umursamadığımız,
uzun boylu bir gözlem süzgecinden geçirdiğimiz gibi.
Çünkü algılarımız körelmiş,
duyarsızlaşmıştır. Bu yüzden bu çarpıcı
görüntüler duyu organlarımızın bam tellerini
titreştiremiyor, onlarda uyarıcı ve
depreştirici dalgalanmalar meydana getiremiyor. Oysa sürekli
olarak Allah'ı anan; O'nun evrene yansıyan
yaratıcı elinin izlerini fark eden duyarlı kalpler
bu görüntülerin görkemi karşısında hiçbir
zaman ilgisiz kalmazlar. Bizdeki bu umursamazlığın
sebebi şudur: Algı alışkanlığı
organlarımızın duyarlığını,
keskinliğini törpülemiştir. Bu tür sanat eserlerini
ilk kez gören kalplerin heyecanı ve coşkusu yüreklerimizde
ve algı organlarımızda kalmamıştır.
Gökteki yıldızların yerleri, hacimleri,
birbirlerine oranları, çevrelerindeki uzay boşluklarının
oranları, yörüngelerinin biçimleri; hacimleri, konumları
ve hareketleri arasındaki ilişki son derece duyarlı,
ince hesaplıdır. Fakat açık, bilinçli ve Allah'a
bağlı bir kalbin, bu muhteşem varlıklar
karşısında coşku ve heyecan duyması için
bütün bu saydığımız özelliklerin
inceliklerini bilmeye ihtiyacı yoktur. Karanlık bir
gecede görülen dağınık yıldızların
manzarası, bu manzaranın bam tellerini titreştiren
mesajları, ay'1ı bir gecenin uzayı saran
aydınlığı, tanyerinin karanlıkları
yaran ışıkları, batan güneşin
karanlıklar tarafından yutuluşu onun için
yeterlidir. Hatta böyle bir kalp için yer yuvarlağının
şu çeşitli ve çarpıcı görüntüleri bile
yeterlidir. Bu görüntüler görmekle bitmez. İnsan bütün
ömrünü bu görüntüleri yakalama ve gözleme amacı
uğrunda hep gezilerde harcasa bu manzaraların çok azına
yetişebilir. Hatta duyarlı bir kalp için bir tek
çiçek bile yeterlidir. Onun renklerini, boyalarının
ton farklarını ve yapısının çeşitli
öğeleri arasında bulunan uyumu insan inceleye inceleye
bitiremez.
Kur'an-ı Kerim, bu irili-ufaklı sonsuz
varlıkları inceleme konusunda uyancı bir
işaret vermekle yetiniyor. İnsan kalbi için bu varlıkların
bir teki bile yeterlidir. Eğer o tek varlığı
gereğince algılasa, evrenin
yaratıcısının ululuğunu kavrayabilir ve
bu kavrama sonucunda O'na tesbihle, hamdle ve saygı dolu
bağlılıkla yönelir. Evet, ayeti bir kez daha
okuyoruz:
"Gökleri ve yeryüzünü yoktan var eden; iki, üç ve
dört kanatlı melekleri elçi
olarak görevlendiren Allah'a hamd olsun."
Bu surede peygamberlerden, vahiy olayından ve yüce Allah'ın
peygamberlere ilettiği "gerçek" içerikli mesajdan
sık sık söz edilir. Melekler, yüce Allah'ın yeryüzünde
seçtiği kullarına vahiy mesajını getiren elçilerdir.
Bu "elçilik" en önemli ve en yüce görevdir.
İşte melekler, yüce Allah'ın bu elçilikle
görevlendirilen yaratıklar oldukları için göklerin ve
yeryüzünün yaratılışının
anlatılmasından hemen sonra gündeme getirilmişlerdir.
Çünkü onlar gökler ile yeryüzü arasında iletişim
sağlıyorlar. Çünkü onlar göklerin ve yeryüzünün
yaratıcısı ile yüce Allah'ın peygamberleri,
insanlara gönderilmiş elçileri arasında en önemli
görevi yerine getirmektedirler.,
Kur'an'da ilk defa meleklerin biçimlerine, nasıl
varlıklar olduklarına ilişkin bir bilgi ile
karşılaşıyoruz. Başka ayetlerde bize
onların karakteristik özelliklerine ve görevlerinin niteliğine
ilişkin bilgiler verilmişti. Mesela şu ayetlerde
olduğu gibi:
"O'nun katındakiler hiçbir büyüklük kompleksine
kapılmaksızın ve hiç bıkmaksızın
O'na ibadet ederler.
Hiç ara vermeksizin, gece-gündüz, O'nu noksanlıklardan
tenzih ederler."(Enbiya Suresi, 19-20 )
"Rabb'inin yanındakiler burun kıvırıp
O'na kulluk etmekten geri durmazlar. O'nu noksanlıklardan
tenzih ederler ve O'na secde ederler." (A'raf
Suresi, 206)
Şimdi burada "iki, üç ve dört kanatlı"
ifadesi ile bize meleklerin yaratılış biçimlerine
ilişkin bir bilgi veriliyor. Bu tanımlama melekleri
kafamızda canlandırmamızı sağlamaz.
Çünkü biz bu açıklamaya rağmen, meleklerin
nasıl varlıklar olduklarını, ne biçim
kanatlar taşıdıklarını bilmiyoruz. Bu
tanımlamanın sınırlarında durmak
zorundayız, zihnimizde belirli bir tasarı
canlandırmaktan kaçınmalıyız. Çünkü
canlandıracağımız her tasarı,
yanlış ve yanıltıcı olabilir. Çünkü
elimizde meleklerin biçimlerine ilişkin, güvenilir hiçbir
bilgi yoktur. Kur'an'da cehennemin tanıtımı
sırasında meleklere ilişkin şu açıklama
ile karşılaşıyoruz;
"Cehennemin görevlileri, Allah'ın kendilerine
verdiği emirlere karşı gelmeyen, kendilerine
verilen buyrukları uysalca yerine getiren pek haşin
meleklerdir." (Fatır Suresi, 6 )
Görüldüğü gibi bu ayette de meleklerin biçimleri
belirlenmiyor. Bu konuda bir de Peygamberimize dayandırılan
bazı açıklamalar 'var. Bu açıklamalardan birinde
Peygamberimiz, "Cebrail'i
iki kez kendi öz kılığında gördüğünü"
öbüründe "Cebrail'in
altı yüz kanadı olduğunu" belirtiyor.
(Ravisi ibn-i Mesud, Muttefekunaleyh) Fakat görülüyor ki,
Peygamberimizin bu açıklamaları da meleklerin biçimleri
hakkında belirleyici bir tanımlama yapmıyor. Demek
ki, bu konuda elimizde ayrıntılı bilgi yok. Bu tür
"gayb" konularının tümünde olduğu gibi
bu konunun bilgisi de yüce Allah'ın tekelindedir.
Bu ayette "iki, üç, dört kanatlılık"tan
söz ediliyor. Oysa insanlar sadece "iki kanatlılığı"
görmeye alışıktırlar. İşte bu münasebetle
"O yaratma işleminde dilediği eklemeleri yapar"
denilerek yüce Allah'ın iradesinin özgürlüğü,
hiç-bir yaratma biçimi ile kayıtlı
olmadığı gerçeği vurgulanıyor. Gördüğümüz
ve bildiğimiz varlıklar arasında sayısız
yaratma biçimleri vardır. Bildiklerimizin
dışında bu örnekler çok daha fazladır.
Çünkü "Hiç kuşkusuz O'nun gücü her şeye
yeter."
Bu yorum cümlesinin kapsamı, bir önceki cümleciğin
kapsamından daha geniş ve daha yaygındır.
Anlamının sınırları içine girmeyen
hiçbir yaratma, yoktan var etme, değişikliğe
uğratma ve başkalaştırma biçimini dışarda
bırakmamaktadır.
|
|
O |
|
O |
|