O |
Enfal
|
O |
|
29- "Ey mü'minler, eğer Allah'dan korkarsanız,
O size iyiyi kötüden ayırd edebilecek bir nosyon, bir
kriter bağışlar, kötülüklerinizi örter ve sizi
affeder. Allah büyük lütuf sahibidir."
İşte azık budur. Budur yol
hazırlığı. Kalpleri dirilten, onları
uyaran, içlerindeki uyarı, sakınma ve korunma
cihazlarını harekete geçiren takva azığı...
Yolun dönemeçlerini ve kavşaklarını göz alabildiğince
ortaya çıkaran yol gösterici nur hazırlığı...
Tam ve sağlıklı görüşü engelleyen kuşkular
ortadan kalkmıştır artık. Sonra bu,
hataların bağışlanması
azığıdır. Huzur ve istikrarı
sağlayan güven azığı... Azıkların tükendiği,
çalışmaların yetersiz kaldığı bir günde
yüce Allah'ın engin lütfunu düşünme azığı...
Allah korkusunun kalpte yolun kıvrımlarını
ortaya çıkaran bir kriter işlevi gördüğü bir
gerçektir. Ancak bu gerçek de -tıpkı inanca
ilişkin diğer gerçekler gibi- pratik olarak yaşayandan
başkası tarafından algılanmaz. Sadece anlatmak
bu gerçeğin tadını, fiilen
yaşamamış olanlara ulaştırmaz.
Allah korkusu olmadığı zaman, işler duygu
ve akıl planında
karmaşıklığını, yollar görüş
ve fikir planında griftliğini sürdürür. Yolların
ayrılış noktasında batıl hak kisvesinde görünür.
Kanıt son derece kesin olmasına rağmen, ikna edici
olamaz. Susturucu olur, ancak akıl ve kalbi harekete geçirmeye
yetmez. Tartışma gereksiz olmaya başlar, münakaşa
boşa gitmiş bir emeğe dönüşür. Evet Allah
korkusu olmadığı zaman durum böyledir. Ama Allah
korkusu olduğu zaman akıl aydınlanır, gerçek
açığa kavuşur, yol belirginleşir, kalbe güven
duygusu yer eder, vicdan huzura kavuşur, ayaklar
doğrulur ve doğru yolda kalıcı olur.
Gerçek, özü itibariyle fıtrata gizli değildir.
Fıtratta gerçeğe yönelik bir uyum sözkonusudur.
Nitekim fıtrat, bu gerçekten almıştır
varlığını. Göklerle yer, gerçeğe
dayalı olarak yaratılmıştır. Ancak
fıtratla gerçek arasına giren ihtirastır,
insanın arzusudur. Karmaşıklığa neden
olan bu ihtirastır işte. Görüşü engelleyen,
yolları kördüğüme dönüştüren, dönemeçleri
görünmez hale getiren insanın ihtirasıdır.
Kanıt ne kadar kesin olursa olsun, ihtirasa gëm vuramaz. Onu
durduran ve bertaraf eden Allah korkusudur. İhtirası
engelleyen takva ve gizli açık denetimdir. Bunun için yüce
Allah'ın kalbe kazandırdığı bu nosyon, bu
kriter gözleri aydınlatır, örtüyü kaldırır,'
yolu iyice belirginleştirir.
Kuşkusuz bu, paha biçilmez bir durumdur. Öte yandan
Allah'ın lütfu bu göz kamaştırıcı
duruma bir de hataların giderilmesini, günahların
bağışlanmasını ekliyor. Bunlara da "büyük
lütfu" ilave
ediyor.
Bu öylesine geniş ve kapsamlı bir
bağıştır ki, büyük lütuf sahibi "kerim"
olan Rabbden başkası onu bağışlayamaz.
HİLE VE TUZAKLAR
Surenin akışı içinde bulunulan anın
problemlerine çözüm getirmek amacıyla, geçmişi
canlandırmak suretiyle sürüyor. Sonuçta böylesine parlak
bir zafer kazandığı savaşa girişen müslüman
kitleye geçmiş ile içinde yaşanılan an
arasındaki değişimin göz alıcı
boyutlarını tasvir ediyor. Yüce Allah'ın
savaşı yönlendirmesi ve takdiriyle onlara ne kadar
büyük bir lütufta bulunduğunu gösteriyor. Bu öyle bir
durumdur ki, ganimetler bunun yanında hiç kalır. Bu
uğurda yapılan fedakârlıkların, çekilen sıkıntıların
lafı bile edilmez.
Geçen derste, müslümanların Mekke'deki durumlarına
ve bu savaştan önceki durumlarına ilişkin bir
tasvir yer almıştı. Sayısal
azlıkları, güçsüz oluşları, insanların
kendilerini kapıp götüreceklerinden korkacak kadar korumasız
oluşları anlatılmıştı. Ardından
yüce Allah'ın yönlendirmesi, gözetimi ve lütfu sayesinde
sığınak buldukları, üstünlük sağladıkları,
bol nimete kavuştukları anlatılmıştı.
Burada ise ayetlerin akışı, hicretin
eşiğinde Peygamberimize -salât ve selâm üzerine
olsun- karşı komplo düzenlemek üzere aralarında
anlaşan müşriklerin durumlarını tasvir
etmektedir. Onlar Peygamberimizin getirdiği ayetlere
karşı çıkarak isteseler kendilerinin de benzeri sözler
söyleyebileceklerini iddia etmektedirler. Yine onlar kabul
etmemekte diretmektedirler. İnatta o kadar ileri gidiyorlar .ki,
dönüp doğru yolu bulacaklarına -şayet bu ayetler
Allah katından gelmişlerse- üzerlerine azabın
çabucak indirilmesini istemektedirler.
Sonra ayetlerin akışı, müşriklerin
insanları Allah yolundan alıkoymak için nasıl
mallarını harcadıklarını Allah'ın
peygamberine karşı savaşmak üzëre ne şekilde
toplandıklarını anlatmaktadır. Ardından
onları dünya hayatında hüsrana uğramak ve yürek
acısı çekmekle, ahirette ise, cehenneme sevkedilmekle
tehdit etmektedir. Kurdukları tuzakların,
toplanmaların ve planların ardından hem burada, hem
de orada zarar edeceklerini vurgulamaktadır.
Sonunda yüce Allah, peygamberine müşriklere yönelip
onları şu iki şıktan birini tercih etme
durumunda bırakmasını emretmektedir: a) Şayet
kâfirlikten, inatçılıktan, Allah ve peygamberine
karşı savaşmaktan vazgeçecek olurlarsa, cahiliyede
işledikleri bütün bu kötülükler bağışlanacaktır.
b) Yok eğer durumlarını sürdürüp, tavırlarını
değiştirmeyeceklerse, bu durumda daha önce kendilerine
benzeyenlerin başına gelenler onların da
başına gelecektir. Yüce Allah'ın azaba
ilişkin yasası, işlevini yerine getirecektir.
Kuşkusuz bu azabı dileyen ve dilediği gibi takdir
eden yüce Allah'tır.
Sonra yüce Allah müslümanlara, işkence edecek güçleri
kalmayıncaya, yeryüzündeki ilahlık sadece Allah'a ait
oluncaya -böylece din bütünüyle Allah'a özgü oluncaya- kadar
kâfirlerle savaşmalarını emretmektedir. Teslim
olduklarını duyururlarsa, Peygamber -salât ve selâm
üzerine olsun- kabul edecektir; niyetlerine göre yüce Allah
onları hesaba çekecektir. Çünkü yüce Allah yapa
geldiklerini bilir. Bundan yüz çevirip savaşa devam
ederlerse, inatlarını sürdürürlerse, Allah'ın
tek ve ortaksız ilahlığını kabul
etmezlerse, yüce Allah'ın yeryüzündeki otoritesine boyun eğmezlerse,
müslümanlar onlara karşı cihadı sürdürecek ve
yüce Allah'ın kendilerine dost olduğundan kesinlikle
emin olacaklardır. O, ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.
|
|
O |
|
O |
|