Müslüman kitlenin yükümlülüklerini üstlenmekten kaçınmak
Allah'a ve Peygamber'e ihanettir. Bu dinin ele
aldığı ilk problem de "Lailâhe illallah
Muhammedun resulullah = Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed
Allah'ın Peygamberidir" problemidir. İlah olarak
Allah'ı birleme ve bu konuda sadece Peygamberimiz Muhammed'in
-salât ve selâm üzerine olsun- bildirdiklerine uyma sorunudur.
Bütün tarih boyunca insanlık, Allah'ı hiçbir zaman
kesin olarak inkâra yeltenmemiştir. Sadece sahte
tanrıları O'na ortak koşma yönüne gitmişlerdir.
Bu şirk kimi zaman daha az olmak üzere, inanç ve ibadet
noktasında, kimi zaman da ve çoğunlukla, hakimiyet ve
otorite noktasında belirmiştir. İnsanlık
hayatında çoğunlukla işlenen en büyük şirk,
ikincisi olmuştur. Bu yüzden bu dinin ele aldığı
ilk problem, insanları Allah'ın
ilahlığına inandırmadan çok, ilahlık
noktasında O'nu birlemeyi kabul etmeye çağırmak
olmuştur. Allah'dan başka ilah olmadığına
şahitlik etmeye, yani evrenin düzeni üzerindeki
hakimiyetini kabul ettikleri gibi, yeryüzündeki hayatlarının
üzerindeki hakimiyet açısından da O'nun tek ve
ortaksız olduğunu ilan etmeye çağrı
olmuştur. Bu dinin ele aldığı ilk sorun: "O
gökte de ilah olandır, yerde de ilah olandır." (Zuhruf,
84)
Bu dinin ele aldığı problem aynı zamanda,
Allah'ın direktiflerini duyuranın sadece Muhammed -salât
ve selâm üzerine olsun- olduğunu bu yüzden onun duyurduğu
her şeye uymayı kabul etmek olmuştur.
Bu dinin vicdanda inanç, hayatta hareket olarak yer etmesi
için ele aldığı başlıca sorun budur. Bu
yüzden bu problemi gözardı etmek Allah'a ve peygamber'e
ihanet etmektir. Yüce Allah, kendisine inanan ve bu inancını
ilan eden müslüman kitleyi böylece bir ihanetten sakındırıyor.
Bunun sonucu olarak müslüman kitlenin inancının pratik
anlamını gerçekleştirmesi bu cihadın can, mal
ve evlât konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi
gerektiği anlaşılmış oluyor.
Aynı şekilde yüce Allah, müslüman kitleyi islâm
üzerine Peygamber'e (S.A.V.) biat ettiği
-bağlılığını ifade ettiği- günden
itibaren yüklendiği emanete ihanet etmekten de
sakındırıyor. Çünkü islâm dille söylenen bir
söz değildir. Sadece birtakım lâflar ve iddialardan
ibaret değildir. İslâm, çeşitli zorluklar ve
engellerle karşılaşan eksiksiz ve kapsamlı bir
hayat sistemidir. Hayatın pratiğini "Lailâhe
illallah = Allah'tan başka ilah yoktur" temelinin
üzerinde kurma metodudur. Bu da, insanları gerçek
Rabblerine kulluk yapmaya, toplumları O'nun hakimiyetine ve
şeriatına boyun eğmeye yöneltmek, Allah'ın
ilahlığını ve iktidarını gaspeden
tağutları azgınlık ve haksızlıktan
alıkoymak, tüm insanlık düzeyinde hak ve adaleti
gerçekleştirmek, değişmez bir ölçü uyarınca
insanlar arasında denge sağlamak, Allah'ın sistemi
uyarınca da yeryüzünü kalkındırma görevini ve
Allah'ın halifesi olma sorumluluğunu yerine getirmektir.
Tüm bu görev ve sorumluluklar birer emanettirler, bu
emanetleri yerine getirmemiş olanlar emanete ihanet
etmiş, Allah'a verdikleri sözü tutmamış O'nun
peygamberine gösterdikleri bağlılığı
-biatı- ihlâl etmiş olurlar.
Kuşkusuz bunlar fedakârlığı, sabır ve
dayanıklılığı, mal ve evlât imtihanını
aşmayı ve yüce Allah'ın emaneti yerine getiren
sabırlı, neyi seçeceklerini iyi bilen ve fedakâr
kullarına ayırdığı mükâfatı tercih
etmeyi gerektiren sorumluluklardır.
"Biliniz ki, mallarınız ve evlâtlarınız
sizin için aslında birer sınav konusudur ve büyük
ödül Allah katındadır."
Bu Kur'an, insanın özüne hitap eder. Çünkü insanın
yaratıcısı onun gizli bileşimini bilir. Onun
gizlisini, açığını, iç dünyasının
dönemeçlerini, gediklerini, eğilimlerini bilir.
Yüce Allah, insanın yapısındaki zaaf
noktalarını bilir. Mal ve evlât tutkusunun insanın
en derin zaafı olduğunu da bilir. Bu yüzden insanın
dikkatini, mal ve evlât bağışının
altında yatan gerçeğe yöneltiyor. Yüce Allah insanları
denemek ve imtihana tabi tutmak için onlara mal ve evlât vermiştir.
Çünkü bunlar, imtihan ve sınanma aracı olan dünya
hayatının süsleridirler. Yüce Allah kulun yaptıklarını
ve tasarrufunu görmek için bunları imtihana tabi tutar:
Bunlara karşılık olarak şükrediyorlar mı,
nimetin hakkını veriyorlar mı? Yoksa onlarla
oyalanıp Allah'ın hakkını mı unutuyorlar?
"Biz sizi iyilik ve kötülükle imtihana tabi tutarız.
(E
İmtihan sadece zorluk ve yoklukla olmaz. Rahatlık ve
bollukla da olur. Mal ve evlât da rahatlık ve bolluğun
kapsamına girer.
İlk uyarı budur:
"Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız
aslında birer sınav konusudur."
Kalbin imtihan ve denemeye tabi tutulacağı konudan
haberdar edilmesi, kendinden geçmemesi, unutmaması, imtihan
ve sınav esnasında başarısız
olmaması için sakındırma, uyarma ve
hazırlıklı olmasını sağlama amaçlı
bir yardımdır bu.
Sonra yüce Allah insanı yardımsız ve
karşılıksız olarak bırakmıyor.
Çünkü fedakârlığın
ağırlığı ve sorumluluğun büyüklüğü
nedeniyle -uyarılmış olmasına rağmen- görevini
yerine getirirken insan, yine de zaaf gösterebilir. Özellikle
imtihan konusu, mal ve evlât ise. Bu yüzden yüce Allah insana
hangisinin daha iyi ve daha kalıcı olduğunu gösteriyor.
Amaç imtihanda zaaf gösterebilen insana yardım etmek onu
korumaktır kuşkusuz.
"Büyük ödül Allah katındadır."
Mal ve evlâdı bağışlayan yüce Allah'dır.
Mal ve evlâd imtihanını aşanlar için O'nun katında
büyük mükâfat vardır. O halde kimse emanetin
sorumluluğundan ve cihadın gerektirdiği fedakârlıklardan
kaçınmamalıdır. İşte bu, içindeki zaaf
noktalarını bilen yüce yaratıcıdan zayıf
insana bir yardım ve destektir.
"İnsan zayıf olarak yaratıldı." (Nisa,
28)
Bu inanç, düşünce, eğitim ve yönlendirmeye
ilişkin eksiksiz bir hayat sistemidir. Her şeyi bilen
Allah'ın sistemidir bu. Çünkü yaratan O'dur.
"Yaratan bilmez mi? O latiftir, her şeyden
haberdardır." (Mülk, 14)