O |
Enfal
|
O |
|
20- "Ey mü'minler Allah'a ve Peygamber'e itaat ediniz:
sözlerini işittiğiniz halde O'na sırt dönmeyiniz.
"
21- "Onun söylediklerini işitmedikleri halde "işittik
" diyenler gibi olmayınız. "
22- "Allah katında canlıların en kötüsü,
düşünmeyen, gerçeği kavramayan sağır ve
dilsizlerdir. "
23- "Eğer Allah onlarda hayır olduğunu
bilseydi, kendilerine gerçeği işittirirdi. Oysa
eğer gerçeği işittirse bile yine burun
kıvırarak yüz çevirirlerdi. "
Buradaki mü'minlere yönelik Allah'a ve peygamberine itaat
etmeye ve Allah'ın ayetlerini ve sözlerini işittikleri
halde sırt çevirmeye ilişkin çağrı...
Buradaki çağrı, bütün hazırlayıcı ön
uyarılar yapıldıktan sonra yeralmaktadır.
Savaştaki olayların sunulmasından, savaşta
işlevini yerine getiren Allah'ın eli, yönlendirmesi,
takdiri, yardım ve desteği görüldükten sonra
yeralmaktadır. Yüce Allah'ın kesinlikle mü'minlerle
beraber olduğu ve kâfirlerin tuzaklarını boşa
çıkardığı vurgulandıktan sonra
yeralmaktadır bu çağrı. Bundan sonra Allah'ı
ve Peygamber'i dinleyip itaat etmekten başka seçenek kalmıyor.
Bütün bunlardan sonra Peygamber'e sırt çevirip emirlerine
burun kıvırmak, değerlendirme yeteneğini
kaybetmemiş bir kalbi ve düşünen bir aklı bulunan
herhangi bir insanın yeltenemeyeceği çirkin bir davranış
olarak belirmektedir. Bu noktada "canlılar" deyimi
de tam da yerine oturmaktadır. Ayette geçen `ed-devvab'
-canlılar- deyimi insanları da kapsamaktadır.
Çünkü insanlar da yeryüzünde kımıldarlar, yer
değiştirirler. Ancak bu deyim genellikle hayvanlar için
kullanılır. Bu deyimin bu şekilde belirsiz
bırakılması daha bir genellik kazanıyor ve "düşünmeyen,
gerçeği kavramayan sağır ve dilsizler" grubuna
hayvanlık kisvesini giydiriyor. Bu anlam duygu ve düşüncede
bu şekilde canlanıyor. Hiç kuşku yok, onlar böyledirler
de. Bu anlamda onlar hayvandırlar. Hatta hayvanların en
kötüsüdürler. Çünkü hayvanların kulakları var,
ancak sadece birtakım anlaşılmaz sesler
işitirler. Dilleri var, ama anlaşılır sesler
çıkaramazlar. Ne var ki, hayvanlar, zorunlu
yaşayışlarına ilişkin durumlarda
fıtratları yardımıyla kendileri için doğru
olan yolu takip ederler. Ama şu `hayvanlar', hiçbir yararını
görmedikleri kavrama yeteneklerine dayanmaktadırlar. Evet
onlar kesinlikle canlıların en kötüleridirler:
"Allah katında canlıların en kötüsü düşünmeyen,
gerçeği kavramayan sağır
ve dilsizlerdir."
"Eğer Allah onlarda hayır olduğunu bilseydi,
kendilerine gerçeği işittirirdi."
Yani kalplerini, işitecek ve kulakların
duyduğunu algılayacak duruma getirirdi. Ancak yüce
Allah onlarda bir hayır ve doğru yolu bulmaya
ilişkin bir çaba görmedi. Alıcı ve verici
fıtrî yeteneklerini iş görmez hale getirdiler. Yüce
Allah da onların kapattıkları kalplerini ve
bozdukları fıtratlarını gerçeği
kavrayacak duruma getirmedi. Yüce Allah onları,
duydukları gerçeği akıllarıyla kavrayacak
duruma getirmiş olsa bile, onlar kalplerini bu gerçeğe
açmayacak ve anladıkları bu gerçeğe olumlu
karşılık vermeyeceklerdir.
"Eğer onlara gerçeği işittirse bile, yine
burun kıvırarak yüz çevirirlerdi."
Çünkü akıl kavrayabilir ama, bozulmuş kalp olumlu
bir tepki göstermez. Hatta, yüce Allah onlara anlayacakları
şekilde işittirse bile, onlar olumlu bir
karşılık vermekten kaçınacaklar, olumlu tepki
göstermek, gerçek dinlemedir çünkü. Akılları
kavradığı halde bozulmuş kalpleri olumlu tepki
göstermeyen nice insan vardır.
HAYAT VEREN ÇAĞRI
Bir kez daha çağrı mü'minlere yönelmektedir.
Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına olumlu
karşılık vermelerine ilişkin bir çağrıdır
bu. Bu arada olumlu karşılık vermeye teşvik,
burun kıvırmaktan da sakındırma yeralıyor.
Allah'a ve Peygamber'e olumlu karşılık verdikleri
zaman, Allah'ın kendilerine verdiği nimetler
hatırlatılıyor:
|
|
O |
|
O |
|