Peygamberler ümmeti, tek bir inanç sistemine, tek bir millete
dayalı tek bir ümmettir. Bu ümmetin temelini tevhid gerçeği
oluşturmaktadır. Varlık alemini yönlendiren
yasalar sistemi buna şahitlik etmektedir. Daha
başlangıçtan itibaren gelmiş geçmiş bütün
peygamberler herhangi bir değişiklik yapmadan,
insanları bu gerçeğe davet etmişlerdir.
Ama, her milletin kapasitesi, her kuşağın
gelişmişliği; insanlığın
kavrayışının ve deneyiminin gelişmesi; yükümlülük
alma ve kanunlara uyma olgunluğu, deneyimler, kuşaktan
kuşağa gelişme kaydeden hayat ilişkileri ve
araçları ile orantılı olarak tevhide dayalı
hayat sistemlerinde bazı eklemeler, ayrıntılar
olabilir.
Peygamberlerin tek bir ümmet olmasına, peygamberlerin
insanlara sundukları mesajların temel dayanakları
bir olmasına rağmen, peygamberleri izleyenler birbirleri
ile ilişkilerini koparmış, herbiri bir tarafa
çekilmiştir. Aralarında tartışmalar baş
göstermiş, birçok konuda görüş ve inanç ayrılığına
düşmüşler, aralarında bitmez tükenmez bir düşmanlık,
bir kin almış yürümüştür. Bütün bunlar, aynı
peygamberi izleyen toplumlar arasında meydana gelmiş, bu
toplumlar inanç sistemi adına birbirlerini öldürecek
duruma gelmişlerdir. Oysa inanç sistemi birdir. Bütün
peygamberlerin ümmeti bir tek ümmettir.
Bunlar dünyada birbirleri ile ilişkilerini
koparmışlar. Ama ahirette topluca Allah'ın huzuruna
dönecekler.
İşte, iş ve karşılığı
hakkında yürürlükte olan ilahi kanun budur. İman
temeline dayandığı sürece yapılan hiçbir iyi
iş inkâr edilemez, örtbas edilmez. Çünkü Allah katında
yazılıdır bu. Ve orada olduğu gibi kaydedilir,
bir tarafının zayi olması, kaybolması mümkün
değildir.
Şu halde iyi bir işin değerinin olabilmesi için,
daha doğrusu iyi bir işin varolabilmesi için iman kaçınılmazdır.
İmanın meyve vermesi için, daha doğrusu
imanın gerçekten varolabilmesi için iyi işler yapmak
bir zorunluluktur.
İman hayatın temel dayanağıdır.
Çünkü iman, insan ile varlık alemi arasında gerçek
bir bağdır. İçinde yeralan canlı cansız
yaratıklarlâ birlikte varlıklar alemini tek ve
ortaksız yaratıcısına bağlamaktadır.
Varlıklar alemini yüce yaratıcının
istediği biricik yasaya döndürmektedir. Binanın
kurulabilmesi için temelin atılmış olması bir
kaçınılmazlıktır. Kastedilen bina salih
ameldir. Salih amel de kendisi için kaçınılmaz olan
temele dayanmadımı yıkılması kesindir.
Salih amel imanın meyvesidir. İmanın
varlığının ve
canlılığının vicdanda yer etmesi için
salih amel gereklidir. İslâm özü itibariyle harekete
dönük bir inanç sistemidir. Vicdanda varlığı gerçekleşince
anında salih amel olarak dışa yansır. Vicdanda
yereden imanın, gözlemlenen görüntüsüdür salih amel.
Derinlere kök salmış bir gövdenin olgunlaşmış
mevyesidir.
Bu yüzden Kur'an-ı Kerim ne zaman iş ve
karşılığını sözkonusu etse,
sürekli iman ile salih ameli birlikte ifade eder. Çünkü
hareketsiz, uyuşuk, iş görmez ve meyve vermez bir imanın
karşılığı olmaz. Başlı
başına ve imana dayanmayan amel de olmaz.
İmandan kaynaklanmayan iyi bir hareket, tesadüfen
gerçekleşmiş, köksüz bir harekettir. Çünkü bu
hareket belirli bir sistemle ilişkili değildir, her
zaman yürürlükte olan bir yasa ile bağlantısı
yoktur. Bu hareket olsa olsa, varlık aleminde iyi bir iş
yapmak için gerekli olan temel bir etkenden bağımsız
bir arzudur, bir ihtirastır. Bu temel, salih amel
işlenmesini isteyen ilaha iman etmektir. Çünkü bu, evrende
sağlam bir yapı kurmanın, iyi bir iş
becermenin aracıdır. Yüce Allah'ın bu hayat için
belirlediği olgunluk noktasına ulaşmak için bir
araçtır. Belli bir hedefi olan, bu hayatın hedefi ve
gidiş yönü ile ilgisi bulunan bir harekettir bu. Geçici
bir eğilim değildir. Beklenmeyen bir heyecan, rastgele
savurulmuş bir söz, evrenin ve evrene hükmeden yasa
sisteminin yöneldiği taraftan kopuk bir yöneliş
değildir.
Dünyada adilce bir karşılık görmüş olsa
da, işin gerçek karşılığı ahirette
verilir. Dolayısı ile kökten yok edilme cezasına
çarptırılan şehirlerin halkları, kesinlikle
yaptıklarının
karşılığını son olarak vermek üzere
tekrar toplanacaklardır. Dönüp toplanmaları mümkün
değildir. Kesinlikle döneceklerdir.