61- "O halde onu yakalayıp halkın
karşısına getiriniz ki, herkes bu suçunun tanığı
olsun" dediler.
Onu teşhir etmek, yaptıklarını halka göstermek
istiyorlardı.
62- Soydaşları O'na "Ey İbrahim, bu
işi ilahlarımıza sen mi yaptın?" dediler.
Paramparça edildikleri halde halâ onların tanrı
olduklarında ısrar ediyorlar. Ama İbrahim
onları hafifsiyor, kınayıcı ve iğneleyici
konuşuyor. Halbuki İbrahim tek başınadır,
onlarsa çokturlar. Çünkü O, açık aklı ile ve
Allah'a bağlı kalbi ile bakıyor, bu yüzden onları
alaya almaktan hor görmekten başka bir şey gelmiyor
elinden. Akıllarının yuvarlandığı bu
aşağılık,düzeye uygun bir cevap vermekten başka
seçeneği yok.
63- İbrahim soydaşlarına dedi ki; "Aslında
bu işi şu en büyükleri yapmıştır. Bunu
onların kendilerine sorunuz. Tabii ki, eğer
konuşabiliyorlarsa. "
Bu alaylı cevapta Hz. İbrahim'in onlarla dalga geçtiği
açıkça görülmektedir. Dolayısı ile, bunu Hz.
İbrahim'in söylediği bir yalan olarak nitelendirmek ve
tefsircilerin üzerinde görüş
ayrılığına düştükleri çeşitli
meşru gerekçeler aramak yersizdir. Mesele bundan çok daha
basittir. Hz. İbrahim onlara şunu söylemek istemiştir:
Şu heykelleri kimin kırdığını
bilmiyorsunuz. Ben mi, yoksa onlar gibi hareket edemeyen şu büyük
put mu? Bu heykeller düşünme yeteneğinden yoksun
katı cisimlerdir. Sizde onlar gibi düşünme yeteneğinizi
yitirmişsiniz, normal ile anormali birbirinden ayırd
edemiyorsunuz. Bu yüzden ben mi kırmışım
yoksa bu heykel mi kırmış bilmiyorsunuz. O zaman
"Kendilerine
sorunuz. Tabii ki, eğer konuşabiliyorsalar."
Öyle anlaşılıyor ki, bu horlama amaçlı
alay onları hafifçe sarsmış, birazcık düşünmeye,
akıllarını kullanmaya yöneltmiştir.
64- Bunun üzerine vicdanlarına başvurarak
birbirlerine "ası! zalimler sizlersiniz " dediler.
İçinde bulundukları durumun saçmalığını,
şu heykellere yönelik kulluğun zulüm oluşunu, ilk
kez basiretlerini açıp düştükleri komik durumu düşünmeleri;
içinde yüzdükleri zulmü görmeleri iyi bir iyilik belirtisiydi.
Ama bu sadece bir parıltıydı ve arkasından
yine her tarafı koyu bir karanlık
basmıştı. Bu sadece bir kıpırdanma idi.
Ardından kalpleri yine eski donukluğuna dönmüştü
65- Fakat sonra yine eski dik kafalılıklarına dönerek
İbrahim'e "Sen de iyi bilirsin ki, bunlar
konuşamazlar, dediler.
Önce ruhlarına dönmüş, vicdanlarının
sesine kulak vermişlerdi. Sonra da baş üstü yere çakılır
gibi eski inatçılıklarına dönmüşlerdi.
Kur'an-ı Kerim'in olağanüstü, tasvirli ifade tarzının
dile getirdiği gibi. Birincisi bakmak ve düşünmek
için insanın içinde uyanan bir hareketti. İkincisi ise,
düşünmeden, aklını kullanmadan tepe üstü
yuvarlanmaktır. Yoksa bu son sözleri onların aleyhine
bir kanıttır. Bu putların konuşmamasından
daha büyük bir kanıt mı vardı İbrahim'in
elinde?
Bu yüzden bilinen sabırlılığının
ve yumuşaklığının dışında
alışılmamış bir sıkıntıyla
sert çıkıyor. Çünkü içine düştükleri bu
gülünesi durum yumuşak huylu İbrahim'in
sabrını taşırıyor:
66- Bunun üzerine İbrahim dedi ki; "Allah'ı
bırakıp size ne fayda ve ne de zarar dokunduramayan bu
putlara mı tapıyorsunuz?"
67- "Yuh olsun size ve Allah'ı bir yana
bırakıp taptığınız
putlarınıza! Sizin hiç kafanız çalışmıyor
mu?"
Bu sözler bir sıkılmanın, öfkelenmenin ve
normal düzeyi aşmış bir gülünçlüğe düşenlerin
durumuna şaşmanın ifadesidir. Bu noktada iğrençliklerini,
onurlarını kurtarma duygusuna kapılıyorlar.
Tıpkı bütün gerekçelerini yitirdiklerinde, ellerinde
kendilerini savunacak bir kanıt bulunmadığında,
kaba kuvvet kullanmaya, korkunç işkenceler uygulamaya
başlayan tağutların her zaman
yaptığı gibi.
68- O zaman soydaşları "Eğer
ilahlarınızın tarafını tutacaksanız
İbrahim'i ateşe atınız da böylece onları
destekleyiniz" dediler.
Şu sözde tanrılara bakın! Kendilerine
yararları ya da zararları dokunmuyor da, ne kendilerine
ne de kendilerine kullukta bulunanlara yardım edemiyorlar da,
kulları onlara yardım ediyor.
"İbrahim'i ateşe atınız."
"Ama bir diğer söz de söylenmiştir. Bu söz,
bütün söylenenleri boşa çıkarmıştır.
Bütün komploları bozmuştur. Çünkü bu, yüksek bir
yerden gelen ve geri çevrilmesi mümkün olmayan bir sözdür.