KÂFİRLERİN PEYGAMBERİ VE VAHYİ ALAYA
ALMASI
36- Kâfirler seni gördüklerinde birbirlerine "ilahlarınıza
dil uzatan adam bu mu?" diyerek seni alaya almaktan geri
durmazlar. Oysa kendileri "Rahman" olan Allah'ı
hatırlamaya bile yanaşmazlar.
Şu kâfirler Hz. Peygamberin, tanrılarına dil
uzatmasını önlemek için evrenin yaratıcısı
ve planlayıcısı olan rahmanı inkâr ediyorlar.
Üstelik Rahmanı inkâr ederken sıkılma, utanma
nedir bilmiyorlar. Bu ise, hayret verici bir durumdur!
Onlar Peygamberle -salât ve selâm üzerine olsun- alay
ediyorlar, şu düzmece tanrılarını diline
dolamasını "Sizin tanrılarınızı
diline dolayan bu mudur"? diyerek orada burada
anlatıyorlar ama, kendileri Allah'ın kulları
oldukları halde onu inkar etmelerinden, onun indirdiği
Kur'andan yüz çevirmelerinden söz etmiyorlar. Bu, fıtratlarında
meydana gelmiş bozulmanın boyutunu ve olayları
değerlendiriş biçimlerini ortaya koyan ilginç bir
farklılıktır.
Sonra onlar, Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun-
kendilerini tehdit ettiği, sonucundan korkuttuğu
azabın çabucak gelmesini de istiyorlar. Gerçekten insan
tabiatı gereği son derece aceleci bir
yaratıktır.
37- İnsanın yaratılışında "acelecilik
" mayası vardır. Size ayetlerimi, mucizelerimi
yakında göstereceğim; biraz sabırlı olunuz.
38- "Eğer söylediğiniz doğru ise bu
tehdidiniz ne zaman gerçekleşecek?" dediler.
"İnsanın yaratılışında `acelecilik'
mayası vardır."
Acelecilik insanın tabiatında ve yapısında
vardır'. Her zaman bulunduğu anın ötesine
gözlerini diker, onu ele geçirmek ister. Aklına gelen her
şeyin o anda gerçekleşmesini ister. Zararına da
olsa, kendisine karşı da olsa söz verilen her
şeyin hemencecik meydana gelmesini ister. Allah'a
bağlanmadığı, O'na dayanıp güven duymadığı,
gerçekleşmesi için aceleye kapılmadan Allah'a
dayanmadığı sürece bu özelliğini korur.
Çünkü iman; bağlılıktır, sabır ve güvendir.
Şu müşrikler de azabın çabucak gelmesini
istiyorlardı. "Bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?"
diye soruyorlardı. Tehdit de ahiret ve dünya azabına
ilişkindi. İşte Kur'an onlar için ahiret azabından
bir sahneyi canlandırıyor, kendilerinden önce
peygamberleri yalanlayan toplumların başına gelen dünya
azabı ile onları uyarıyor:
"Eğer söylediğiniz doğru ise bu tehdidiniz
ne zaman gerçekleşecek?" derler.
39- Kâfirler, cehennem ateşini yüzlerinden ve sırtlarından
savamayacakları ve hiç kimseden yardım göremeyecekleri
anın dehşetini eğer bilseler, böyle yapmazlardı!
40- Aslında o tehdit, apansız bir şekilde
karşılarına çıkıverir de
şaşkınlıktan donakalırlar. O zaman onu ne
başlarından savabilirler ve ne de kendilerine mühlet
verilir.
41- Senden önceki peygamberler de alaya alınmıştı.
Fakat o alaycılar, alay konusu ettikleri azabın pençesine
düştüler.
Eğer onlar ne olacağını bilselerdi, daha
değişik bir tutum sergilerlerdi. Peygamberi alaya
almaktan, kendilerine yönelik tehditlerin çabucak gerçekleşmesini
istemekten vazgeçerlerdi. Şu halde neler
olacağını seyretsinler...
Bakınız, işte onlar ateş tarafından
kuşatılmış durumdadırlar. Kur'an
ifadesinin, satırların ötesinden çizdiği
şekliyle, ateşi yüzlerinden, sırtlarından
uzaklaştırmak için çaresiz bir çırpınma içindedirler.
Ama ellerinden bir şey gelmiyor. Sanki ateş onları
her taraftan sarmış da, onu
uzaklaştıramıyorlar, cezaları ertelenmiyor, az
bir süre de olsa bekletilmiyorlar.
İşte azabın çabucak gelmesini istemelerinin,
ansızın gerçekleşen cezasıdır bu.
Çünkü "Eğer söylediğiniz doğru ise bu
tehdidiniz ne zaman gerçekleşecek derler." Bu
sorunun cevabı da akılları oynatan, iradeyi
darmadağın eden, insanı düşünmekten hareket
etmékten alıkoyan bu anı yakalayıştır.
Bekleme imkânı verilmeden, bir süre ertelenmeden cezalandırılmalarıdır.
Bu ahirette karşılaşacakları azaptır.
Dünyadaki azaba gelince, bundan önce Allah'ın ayetlerini
yalanlayanların başına gelmişti bu azap. Bu müşriklerin
kökten yokedilme cezasına çarptırılmaları
takdir edilmişse de öldürülme, tutsak edilme ve yenilgiye
uğrama cezasına çarptırılmalarına bir
engel yoktur. O halde peygamberlerini alaya almaktan
sakınmalıdırlar. Yoksa peygamberi alaya
alanların akıbeti bilinmektedir. Değişmez
ilahi yasa bunu gerektirmektedir. Geçmişte peygamberleri
yalanlayanların harap olmuş yurtları buna
tanıklık etmektedir.
Yoksa Rahman'ın dışında gece gündüz onları
koruyan birileri mi var? Allah'ın dışında dünya
ve ahirette azaba uğramalarını önleyen bir ilah mı
var?