Ayette geçen "kasame" kelimesi en sert şekilde
kırıp geçme hareketlerini ifade etmektedir. Zalim
beldelerin üzerine azabı, onlar hakkında verilen kesin
hükmün şiddetini, dayanılmaz felâketin kırıp
döken gölgesini yaymaktadır. Toplumlar yerle bir
edilmiş darmadağın edilmişler.
"Arkasından başka halklar ortaya çıktı."
Her tarafı kırıp geçiren felâket vurgulandığı
zaman, ifadedeki fiil beldeler adına
kullanılmaktadır. Amaç, oralarda yaşayan
canlı cansız tüm varlıkları kapsamaktır.
Yeniden inşa olayına değinilirken de fiil,
toplumlar adına kullanılmaktadır. İnşa
eden, beldeleri yeniden onaran toplumlardır çünkü. Bu bir
gerçeğin ifadesidir de...
Felaket hem yurtları hem de o yurtlarda kalanları
kırıp geçirir, yok eder. Ama yeniden inşa etme,
yeniden var etme, önce insanlardan başlar, onlar da
yurtları yeni baştan onarırlar. Ancak bu gerçeğin
bu şekilde sunulması, kırıp geçme ve yerle
bir etme operasyonunun dehşetini daha bir
arttırmaktadır. İşte tasvir yöntemi uyarınca
ifadeden algılanması istenen anlam budur.
Arkasından bakıyor ve bu beldelerde yaşayan
toplumların hareketlerini ve onları kıskıvrak
yakalayan Allah'ın azabını seyrediyoruz.
Kendilerini yakacak ateş karşısında kapana
kısılmış fareler gibi, bir bu yana bir o yana
çırpınıp duruyorlar.
"Bu zalimler azabımızın gelip çattığını
farkettiklerinde derhal şehirlerinden kaçmaya koyuluyorlardı."
Şehirden çıkmak için koşuşup duruyorlar.
Bir koşuyorlar, bir geri dönüyorlar. Allah'ın
azabının baskınına
uğradıklarını anlamışlar çünkü.
Sanki koşup durmak onları Allah'ın azabından
kurtaracak. Ve sanki onlar çabuk davranırlarsa, ilahi azap
onları yakalamayacak gibi. Ama. bu kapana
kısılmış fareninki gibi, düşünmeden yapılmış
bilinçsiz bi çırpınıştan başka bir
şey değil.
Tam bu noktada acı bir alayı içeren ifade yer alıyor:
"Kaçmayınız, sizi baştan çıkaran
nimetlere ve evlerinize dönünüz ki, sorguya çekileceksiniz!"
Şehrinizden kaçmayın. Bol nimetler içinde süren
hayatınıza, konforlu
yaşayışınıza dönün. Dönün, çünkü
bütün bu nimetleri nerelerde harcadınız diye sorguya
çekileceksiniz.
Burada herhangi bir soru sormaya yada cevap vermeye imkân tanınmıyor.
Sırf onlarla dalga geçmek, alay etmek amaçlanıyor.
Bu noktada uyanıyor ve Allah'ın her tarafı
kuşatan azabı karşısında bir yere kaçıp
kurtulamayacaklarının, bir sığınak
bulamayacaklarının farkına varıyorlar. Kaçmak
yarar sağlamayacaktır. Kaçış kurtuluş
değildir. Bu yüzden suçlarını itiraf etmeye,
yaptıklarından pişman olmaya, Allah'dan
bağışlanma dilemeye başlıyorlar:
"Eyvahlar olsun! `Biz gerçekten kendimize zulmetmişiz'
dediler."
Ne var ki, iş işten geçmiştir artık.
İstediklerini söyleyebilirler. Onlar her şey bitip
nefesleri tükenene kadar dilediklerini söylemek üzere
serbesttirler:
"Onlar böyle vahlanıp dururken biz kendilerini biçilmiş
ekinler gibi cansız yere seriverdik."
İnsanın bir ot gibi .biçilmesi, sönüvermesi ne
enteresan bir olay. Oysa daha biraz önce hareket ediyordu. İçinde
hayat belirtisi vardı.
AKİDE CİDDİYETİ GEREKTİRİR
Burada surenin akışı, az önce sözü edilen
inanç sistemi ile, inanç sistemine göre devreye giren ve
yalanlayanların aleyhine işleyen yasalar sistemi ile, bütün
evrenin dayanağı olan gerçek ve ciddilik unsurlarını
birbirine bağlıyor. Göklerin ve yerin yaratılışının
özünde de bu iki unsur yatmaktadır.
Eğer müşrikler Kur'anın gelen her yeni ayetini
oyun ve eğlence ile karşılıyorlarsa, işin
gerçekliğinin ciddiliğinin farkında
değillerse, çok yakında gelecek olan hesaplaşma gününden
habersizlerse, ayetleri alaya alarak yalanlayan kimseleri bekleyen
akıbetin farkında değillerse, bilmeleri gerekir ki,
büyük gerçekle, evrenin özünde yer eden ciddilikle sıkı
bir bağlantısı bulunan ilahi yasa her zaman yürürlüktedir
ve işlevini yerine getirmektedir: