Ayetin orjinalinde geçen Zebur, bizzat Hz. Davud'a gelen
kitaptır. Ki bu durumda da zikirden maksat, Zebur'dan önce
indirilen Tevrat olur. Ya da her kitap için kullanılan bir
niteliktir. Çünkü Zebur asıl kitabın bir bölümü
anlamına gelir. Eksiksiz sistemi, kusursuz mercii, yüce
Allah'ın varlık alemine egemen
kıldığı tüm yasaları kapsamına alan
zikrin, levh-i mahfuzun bir bölümü anlamına gelir.
Her neyse, yüce Allah'ın "Andolsun ki,
nezdimizdeki saklı belgelerden sonra peygâmberlere indirdiğimiz
kutsal kitaplarda da yazmıştık." sözünün
amacı , yüce Allah'ın yeryüzüne varis olmaya ilişkin
olarak belirlediği kanunu açıklamaktır.
"Ancak, salih, yapıcı kullar yeryüzünün
varisleri olabilirler."
Şu halde nedir bu varislik? Allah'ın salih
kulları kimlerdir?
Yüce Allah Hz. Adem'i -selâm üzerine olsun- yeryüzünü
imar etmesi, islah etmesi, geliştirmesi,
kalkındırması, içindeki değerli madenleri ve
enerji kaynaklarını kullanması, yeraltı ve yerüstü
zenginliklerini çıkarması ve bunlar
aracılığı ile yüce Allah'ın kendisi için
belirlediği olgunluk derecesine ulaşması için
halife tayin etmiştir.
Yüce Allah, bu dünyada onun doğrultusunda hareket etmesi
amacı ile insan için eksiksiz bir hayat sistemi belirlemiştir.
Bu sistem iman ve salih amel temeline dayanır. İnsanlara
gönderilen söz ilahi mesaj da bu sistemin ayrıntılı
şeklidir. Yüce Allah insana değer kazandıran,
saygınlığını koruyan kanunlar
koymuştur. Böylece adamları arasında denge ve
ahenk sağlamıştır.
Bu sistemde sırf yeryüzünün imarı, zenginlik
kaynaklarının çıkarılması ve enerji
kaynaklarından yararlanılması hedeflenmez. Bunun
yanısıra insanın bu dünya hayatında kendisi için
takdir edilen kemal (olgunluk) noktasına erişmesi için
insanın iç dünyasının da gözetilmesi bir
hedeftir. Böylece insan, materyalist dış görünüşe
önem veren uygarlığın kıskacında
hayvanlık düzeyine inmekten, insanlığından
ödün vermekten kurtulur. Aynı zamanda yeraltı ve yerüstü
zenginlik kaynaklarından da en iyi şekilde
yararlanır.
Bu dengeli ve uyumlu hayata ulaşmak için yol alındığında,
terazinin kefelerinden biri ağır basarken, biri hafif
kalabilir. Yeryüzüne zorbalar, zalimler ve tağutlar egemen
olabilirler. Kan emiciler, barbarlar ve saldırganlar yeryüzünü
istila edebilirler. Kimi zaman yeryüzünün enerji kaynaklarını
ve güçlerini maddi açıdan iyi kullanan kâfirler,
günahkârlar üstünlük sağlayabilirler. Ama bunlar, yolda
karşılaşılan deneyimlerden başka bir
şey değildirler. En sonunda yeryüzünün egemenliği
iman ile salih amele birlikte sahip bulunan salih kulların
eline geçecektir, yeryüzüne onlar varis olacaklardır.
Onlar iç dünyalarında olsun,
yaşayışlarında olsun iman ile salih amel
unsurlarını birbirinden ayırmazlar.
Tarihin hangi döneminde olursa olsun kalpte yer eden iman ile
onun dışa yansıması olan pratik hareket bir
millette birlikte bulununca o millet yeryüzünde önderliği
elde eder, şu yeryüzüne varis olur. Ama bu iki temel unsur
birbirinden ayrılınca terazi sarsılır, denge
bozulur. Maddi. araçları ellerinde bulunduranlar kimi zaman
yeryüzünde üstünlük sağlayabilirler. Bu durum, mü'min
görünenlerin maddi araçları ellerine geçirmeye eğilimli
olmadıkları, mü'minlerin kalplerinin insànı salih
amel işlemeye, yeryüzünü kalkındırmaya ve yüce
Allah'ın insana yüklediği halifelik görevinin
gereklerini yerine getirmeye iten gerçeklerden yoksun oldukları
zamanlarda sözkonusu olur.
İman sahiplerinin imanlarının gereklerini yerine
getirmekten başka seçenekleri yoktur. Bu da salih amel işlemektir.
Allah'ın vaadini gerçekleştirmek ve O'nun konumunu
uygulamak için halifeliğin gereklerini yerine getirmektir. Yüce
Allah'ın konumu şudur.