O |
En´am
|
O |
|
SU VE DOĞA
99- O ki, gökten suyu indirdi Her çeşit bitkiyi bu su
aracılığı ile ortaya çıkardık, her
bitkiden yeşil sürgün çıkardık, bu yeşil sürgünden
taneleri üst üste binmiş başaklar, hurma
tomurcuğundan yere sarkan salkımlar, üzüm bağları,
zeytin ve nar çıkarırız. Bu meyvaların kimi
birbirine benzer, kimi de benzemez. Bunların meyvalarına
bir hamken ve bir de olgunlaşınca bakınız. Hiç
kuşkusuz
müminlerin bunlardan alacakları birçok ibret dersi vardır.
Kur'an-ı Kerim'de, hayattan ve bitkilerin
yeşermesinden söz edildiğinde, çok kere sudan da söz
edilmektedir.
"O ki, gökten suyu indirdi. Her çeşit bitkiyi bu su
aracılığı ile ortaya çıkardı k."
Bütün bitkilerin yeşermesinde suyun önemli bir rol
oynadığı ortadadır. İlkel, uygar herkes
bu işlevi bilir ve cahil, bilgin herkes anlar bunu. Ancak
suyun üstlendiği rol, gerçekte Kur'an'ın genel olarak
tüm insanlara hitab ederken belirlediğinden çok daha
önemli ve daha boyutludur. Bir kere su -Allah'ın takdiriyle
yeryüzündeki toprağın, bitkilerin gelişmesine
elverişli olmasında önemli bir görev üstlenmiştir.
Şayet yeryüzünün bir dönem kızgın alev
olduğunu, sonra da tarıma elverişli topraktan
yoksun sert bir yüzeye dönüştüğünü, ardından
su ve atmosferdeki etkenlerin yardımıyla yumuşak
toprağa dönüştüğünü ileri süren teoriler doğruysa;
su, topraktan bitki yeşermesine eşlik etmektedir. Bu da,
havada yıldırım çakması sonucu meydana gelen
elektrik akımıyla birlikte nitrojen ve azotun
toprağa düşmesiyle meydana gelmektedir. Nitrojen suda
çözülmeye elverişli bir element olup, toprağa yeniden
verimlilik kazandırmak için yağmurla birlikte düşer.
Aynı zamanda bu, insanların yapımında evrensel
yasaları taklit ettikleri bir gübredir. Bu gübre şu
anda dahi aynı yöntemle elde edilmektedir. Bu madde toprakta
yer alacak olursa, yeryüzü bitkilerden yoksun kalacaktır.
"Her bitkiden yeşil sürgün çıkardık. Bu
yeşil sürgünden taneleri üstüste binmiş
başaklar, hurma tomurcuğundan yere sarkan salkımlar,
üzüm bağları, zeytin ve nar çıkarırız."
Her bitki bir yeşillik olarak gelişmeye başlar.
Ayette geçen (hâdiren) "yeşillik) kelimesi (ehğdare)
"yeşil" kelimesinden hem etki, hem de derin
yakınlık bakımından daha kapsayıcı
bir özelliğe sahiptir; işte bu yeşil bitkiden "üstüste
binmiş taneler" başaklar ve benzerleri gibi. "Hurmaların
tomurcuklarından sarkan salkımlar..." ifadede
yer alan "Gınvan" kelimesi "Ganvun"un çoğuludur
ve küçük dal anlamına gelmektedir. Hurma için kullanıldığı
zaman, meyveyi taşıyan salkım anlamına
gelmektedir. Dolayısıyle (Gınvanun) "salkım"
kelimesi ile (Daniye) "sarkan" sıfatı birlikte,
hoş ve sevecen bir ortam meydana getirmektedirler.
Aslında sahnenin tümüne son derece yumuşak ve sevimli
bir atmosfer egemendir:
"Üzüm bağları..." "Zeytin ve nar..."
Dalları ve kökleriyle
birlikte "birbirine
benzeyen benzemeyen" tüm
bu bitkiler... "Mahsul
verdiklerinde mahsullerine, olgunlaşmalarına bir
bakın..." Önsezili
bir duygu, uyanık bir kalple bakın. Tamamen
olgunlaştığı zaman parlaklığına,
çekiciliğine bakın. Bakın da güzelliğinden
yararlanın. Dikkat edilirse, "meyve verdiğinde
meyvelerinden yiyin" denmiyor da "meyve
verdiğinde meyvelerine ve olgunlaşmalarına
bakın" denmektedir.
Çünkü konu "güzellik" ve "güzellikten zevk
almakla" ilgilidir. Sözkonusu edilen Allah'ın
ayetlerini düşünme ve olanca genişliğiyle hayat
alanında O'nun sanatının güzelliğini
algılamadır.
"Hiç kuşkusuz müminlerin bunlardan alacakları
birçok ibretler vardır." İnsanın kalbini
açan, görüşünü aydınlatan, fıtrattaki
alıcı ve verici cihazları uyaran imandır.
İman sayesinde insan bünyesi varlık bütününe bağlanır.
İman, her şeyin yaratıcısı olan Allah'a
inanmaya yöneltir vicdanı. Aksi takdirde kalpler
kilitlenmiş, basiretler körelmiş ve fıtratlar
dejenere olmuş demektir. Bu nedenle bunca güzellikleri ve
mucizeleri hissetmeden, algılamadan geçip giderler!
"Sadece işitenler karşılık verebilir."
(En'am Suresi: 32)
Bunca mucizeyi ancak mümin olanlar kavrayabilir.
Ayetlerin akışını bu noktaya varana kadar
insan kalbine, Allah'ın varlığının,
birliğinin, gücünün ve eşsiz planının
kanıtlarını içeren varlık
safhalarını sunmuştu. Vicdan, bu duygùlandırıcı
evrensel havayı solumuş, gönül, her canlıda
çarpan ve yüce yaratıcının sanatının
olağanüstülüğünü dile getiren varlık bütünü
kalbine bağlanmıştı. Evet, akış bu
noktaya vardığında, "şirk" ve "şirk
koşmayı" sunmaya başlıyor. Öyle ki, varlığın
yaratıcısına inanan ve ona bağlanan bu
atmosferde, şirk olayı son derece garip bir olay olarak
beliriyor. Müşriklerin asılsız kuruntuları
kalpleri ve akılları tiksindirecek bir tarzda sunuluyor.
Peşinden de beklemeksizin bir konuma varıyor. Zaten
oluşan atmosfer de buna müsaittir!
|
|
O |
|
O |
|