Şüphesiz tane ve çekirdeği yarıp yeşerten,
şafağın sökmesini de sağlayan O'dur. O'dur
geceyi dinlendirici, güneş ve ayın hareketlerini
hesaplı, dönüşlerini ölçülü kılan. Bütün
bunlar, her şeye egemen olan gücü ve her şeyi kapsayan
O'nun bilgisi çerçevesinde düzenlenir.
Karanlığın içinden şafağın söküşü
hareketi şekil bakımından tane ve çekirdeğin
yarılıp yeşermesini andırmaktadır.
İlk harekette aydınlığın
yayılışı da tohumun tomurcuklanmasına
benzemektedir. Hareket, canlılık, çekicilik ve
güzellik açısından, benzerlik bakımında, her
iki olay arasında ortak özellikler vardır. Ïfadede her
iki olayın tabiatları ve mahiyetlerindeki ortak gerçekler
göz önünde bulundurulmuş oluyor böylece.
Tane ve çekirdeğin yarılıp yeşermesi ile
şafağın söküşü ve gecenin dinlendiriciliği
arasında diğer bir ilgi söz konusudur. Şüphesiz
şafağın sökmesi ve karanlığın
basması ile evrendeki -ya da dünyadaki- hareket ve
hareketsizlik olaylarının bitki ve hayatla doğrudan
ilişkileri vardır.
Dünyanın güneşin önünde kendi ekseni etrafında
dönüşü, ayın bu hacimde ve dünyadan bu uzaklıkta
oluşu, aynı şekilde güneşin bu hacimde, bu
uzaklıkta ve bu sıcaklıkta oluşu... Evet bütün
bunlar her şeye gücü yeten otorite sahibi `Aziz' ve bilgisi
herşeyi kapsayan `Alim' olan Allah'ın belirlediği
ölçülerdir. Şayet yüce Allah'ın belirlediği bu
ölçüler olmasaydı yeryüzünde de hayat bu şekilde
ortaya çıkmazdı, tane ve çekirdekten bitki ve ağaç
fışkırmazdı.
Evrenin düzeni ince bir hesapla düzenlenmiştir.
Evrendeki hayatın hesabı yapıldığı
gibi hayatın derecesi ve türü de belirlenmiştir. Bu
evrende geçici tesadüflere yer yoktur. Hatta tesadüf olarak
adlandırılan olaylar dahi bir kanuna göre meydana
gelmektedirler, bir plana göre belirlenmişlerdir.
Evrendeki hayatın geçici bir istisna olduğunu,
evrenin hayatı barındırmadığını,
hatta hayata karşı olduğunu söyleyenler. Üzerinde
hayat bulunan bu küçücük gezegenin tüm bunlara işaret
ettiğini söyleyenler... Hatta `şu küçücük gezegen
göstermektedir ki, şayet evrenin bir ilâhı bulunsa, bu
hayatla ilgilenmeyecektir gibi tartışmaya bile
değmeyecek laflar sarfeden `Bilgin' ve `Filozoflar'...
Evet bu adamlar ruhlarında yer eden sapık
arzularının esiridirler. Kendilerinin ortaya
koyduğu bilimin sonuçlarına bile uymazlar. İnsan
bunları araştırdığında gerçeklerle
yüzyüze gelmemek için kaçıştıklarını
görebilir. Onlar her tarafta varlığının,
birliğinin ve mutlak gücünün kanıtlarını gösteren
Allah'dan kaçıyorlar. Ancak ne zaman bu gerçekle yüzyüze
gelmemek için bir yol tutmuşlarsa, sonuçta hep Allah'ı
bulmuşlardır. Ardından dehşet içinde kalıp
başka bir yola koyulmuşlardır, tekrar Allah'la
karşılaşmak üzere...
Bunlar zavallı düşkünlerdir. Bir gün kiliseden ve
onun adına insanları köleleştirdiği kilisenin
tanrısından kaçtılar... "Sanki ürkmüş
yaban eşeklerinin aslandan kaçtıkları gibi" kaçtılar.
Bu geleneksel kaçışlarını çağımızın
başlarına kadar sürdürdüler. (Müddessir Suresi: 50)
Öyle ki, kilise kendilerini takip etmeye devam mı ediyor,
yoksa kendi nefesleri kesildiği gibi onun da mı nefesi
kesildi?.. Bunu görmek için arkalarına bile
bakmıyorlardı.
Bunlar zavallı düşkünlerdir. Çünkü kendi
bilimleri bile bugün kendilerine karşı çıkmaktadır...
"Nereye kaçacaksınız?"
Hayatın ortaya çıkışına ilişkin
makalesinden, geçen bölümde alıntı
yaptığımız tabiat bilgini Franc Allen şöyle
der:
`Yeryüzünün hayata elverişli olması, tesadüf veya
rastgele olmakla açıklanmayacak kadar çeşitli
şekilleri kaçınılmaz kılmaktadır. Dünya
uzay boşluğunda kendi ekseni etrafında dönen bir
yuvarlaktır. Bu hareketiyle gece ve gündüzün ardarda gelişi
gerçekleşmektedir. Aynı zamanda dünya yılda bir
kere de güneş etrafında dönmektedir. Bu turun sonunda
da mevsimler meydana gelmektedirler. Böylece gezegenimizin
üzerinde yaşayanların, hayatlarını sürdürmesine
uygun alanların genişlemesi ve güneş
etrafında dönmemesi durumundan çok daha fazla bitki
türlerinin ortaya çıkması görevi yerine getirilmiş
oluyor. Ayrıca hayat için gerekli gazları içeren bir
gaz bulutu bu hareket sayesinde dünyayı sarar. Bu bulutun yüksekliği
büyük bir düzeye ulaşır. (500 mili geçer).'
`Dünyamızın çevresini saran bu gaz kütlesinin yoğunluğu,
saniyede otuz mil hızla düşen öldürücü gök taşlarının
her gün dünyamıza ulaşmasını önleyecek bir
düzeydedir. Dünyayı koruyan hava kütlesi dünyanın
sıcaklığını sürekli hayata elverişli
bir düzeyde tutmaktadır. Bu kütle, toprağı
ölümünden sonra diriltecek yağmurun
yoğunlaşması için gerekli olan su buharını
okyanuslardan kıtaların içlerine doğru
taşır. Nitekim yağmur tatlı suyun
kaynağını oluşturmaktadır. Şayet
yağmur olmasaydı yeryüzü tüm hayat belirtilerinden
yoksun çıplak bir çöle dönecekti. Buradan anlıyoruz
ki, hava ve yeryüzündeki okyanuslar, tabiattaki denge çarkını
temsil etmektedirler.
Görülüyor ki, onlara karşı çıkan bilimsel
kanıtlar oldukça fazladır. Bunlar hayatın ortaya
çıkışını yorumlamada tesadüflerin
çaresizliğini tam olarak gözler önüne sermektedirler.
Hayatın ilk defa ortaya çıkması -gelişmesi,
kalıcı olması, sonra farklı şekiller
alması- için evrenin planında yer alan uygun
koşulları saymak imkânsızdır. Bunlar
arasında az önceki tabiat bilgininin söz konusu ettiği
uygun koşullarda yer almaktadır. Bunların
dışında daha birçok şekli mevcuttur. Bundan
sonra tüm bunları açıklamak için güçlü ve her
şeyi bilen Allah'ın yönlendirip düzenlemesinden başka
bir seçenek kalmıyor. Her şeyi yaratan sonra da yol gösteren
O'dur. Her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen
O'dur.