Katade ve İbni Abbas (Allah onlardan razı olsun)'dan
gelen rivayetlere göre ayet, sahte peygamberler, (Müseylem'e, ve
eşi Seccah binti Haris ile Esved -el Unesi) hakkında
nazil olmuştur. Bunlar Peygamberin (selâm üzerine olsun)
hayatında peygamberlik iddiasında bulunmuş ve yüce
Allah'ın kendilerine vahiy gönderdiğini ileri sürmüşlerdi.
"Ben de Allah'ın indirdiği ayetlere benzer
indireceğim" ya da `Bana vahiy geldi' diyen
kişiye gelince, İbni Abbas'dan gelen bir rivayete göre
bu, Abdullah b. Sa'd b. Ebu Sarh'dır. Bu adam müslüman olmuş
ve peygamberimizin vahiy katibi olmuştu. `Mü'minun'
suresindeki, `Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık"
(Mü'minun Suresi: 12) ayeti indiğinde, Peygamberimiz (selâm
üzerine olsun) yazması için onu çağırdı.
"Sonra onu bir başka yaratılışla meydana
getirdik" (Mü'minun Suresi: 14) ayetini yazınca,
Abdullah insanın yaratılışı hakkında
anlatılan bu ayrıntılara
şaşırmış ve "Yaratıcıların
en güzeli olan Allah yücedir" demişti. Resulullah (selâm
üzerine olsun), `Aynı şimdi bana vahyedildi'
dediği zaman, Abdullah'ın içine kuşku düşmüş
ve `Şayet Muhammed (selâm üzerine olsun) doğru söylüyorsa
ona vahiy geldiği gibi bana da vahiy geliyor. Yok eğer
yalan söylüyorsa ben de onun dediği gibi dedim' der ve
İslâmdan çıkıp müşriklere katılır."
"Ben de Allah'ın indirdiği ayetlere benzer
ayetler indireceğim" diyen ,kimse... ayetindeki
iddiayı ileri süren odur. (Kelbî)
Şu zalimlerin, yani müşriklerin çekecekleri cezaya
ilişkin ayetlerin akışının çizdiği
manzara ürpertici, korkunç, iç karartıcı ve
dehşet verici bir manzaradır. Ölmek üzere bulunan ve
ölüm sarhoşluğu içinde bulunan bu zalimler için,
ayette geçen `gamarat: kelimesi iç karartıcı bir hava
meydana getirmektedir. Evet zalimler bu durumdayken melekler, azap
etmek için onlara ellerini uzatmış, almak için canlarını
istemekte, onları azarlamaktadır.
O zalimleri ölümün pençesinde çırpınırken
ve melekler ellerini uzatıp "Haydi verin
canınızı" Allah hakkında söylemiş
olduğunuz asılsız, yakışıksız sözlerden
ve O'nun ayetlerine karşı kibirlenmelerinizden
dolayı bugün onur kırıcı bir azaba çarptırılacaksınız"
derlerken görmelisin!
Büyüklenmenin cezası onur kırıcı
azaptır. Allah'a karşı yalan söylemenin cezası
da şu utandırıcı azarlamadır. Bunlar da
manzaraya iç karartıcı bir gölge düşürmektedir.
İnsan adeta titreme, gam ve daralma nöbetine tutuluyor.
En sonunda yalan söyleyerek iftira ettikleri yüce Allah'dan
gelen şu kınama ve azarlama yer almaktadır.
İşte onlar, Allah'ın
karşısındadırlar, son derece
sıkıntılı ve daraltıcı bir konumda
karşılıyor onları.
"Tıpkı ilk yarattığımızda
olduğu gibi, yine yalnız başınıza
geldiniz."
Yanınızda kimse yok, yapayalnızsınız,
tek başına doğal olarak. Rabbinizle birer birer
karşılaşacaksınız, topluca değil.
Tıpkı ilk defa sizi birer birer yarattığı
gibi. Nitekim herbiriniz anasının karnından tek
başına, çıplak elbisesiz ve zavallı
doğar.
Her şeyi kaybettiniz. Herkes sizden ayrıldı. Yüce
Allah'ın sizi sahip kıldığı ve bunlar
üzerinde kendinizi güçlü sandığımız
şeylerden ayrıldınız.
"Size vermiş olduğumuz her şeyi
arkanızda bıraktınız."
Mal, süs eşyası, çoluk-çocuk, dünya nimeti, mevki
ve güç adına her şeyi bıraktınız. Hepsi
geride kaldı, hiçbir şey yok yanınızda. Az
veya çok hiçbir şeye gücünüz yetmez artık.
"Üzerinizde etkili ortaklarınız
olduklarını sandığınız
aracılarınızı yanınızda görmüyoruz."
Sıkıntılı anlarda sizin için aracılık
edeceklerini umarak hayatınıza ve mallarınıza
ortak yaptığınız ve tıpkı `Onlara
bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk
yapıyoruz' (Zümer Suresi: 3) diyenler gibi, `Bunlar Allah
katında bizim için şefaatçı olacaklardır'
dediğiniz bu kimseler... İster kâhin ya da iktidar
sahipleri gibi insanlardan olsunlar, ister taştan heykeller
ve putlar olsunlar ya da cin, melek, yıldız ve bunlar
gibi sahte tanrılar adına diktikleri, bu surede daha
sonra değineceğimiz gibi hayatları, malları ve
çocukları konusunda Allah'a ortak yaptıkları
şeyler olsun değişmeyecektir.
Neredeler? Nereye gitti ortaklar ve aracılar?..
"Aranızdaki bütün bağlar kopuverdi"...
Her şey koptu... Aradaki bağı oluşturan her
şey... Tüm nedenler ve ipler kesilip gitti.
"Ortağımız sandığımız
ilâhlar sizden uzaklaşıp kayıplara
karıştı."
Çeşitli savlarla Allah'a ortak
koştuklarınız sizden uzaklaşmışlar.
Allah katında aracılıkta bulunmaları ya da
sebepler dünyasında bir etkinlikleri söz konusu olmayan
ortak koştuklarınız da bunlar
arasındadır.
Kuşkusuz bu, insan kalbini şiddetle titreten,
ürperten sahnedir. Son derece somut ve hareketli bir sahne.
Gölgesi insan ruhunu bürüyor bu sahnenin.
İlhamlarını kalbe adeta akıtmaktadır.
Korkunç ve iç karartıcı gölgesi... Ve sarsıcı
aynı zamanda dehşet verici ilhamları...
İşte bu Kuran'dır, Kur'an...
Şu anda, sureyi tanıtırken
sıraladığımız tüm nitelikleri
tekrarlamamız gerekmektedir. Sözünü ettiğimiz
birbirinin ardında son derece akıcı bir mecrada
peş peşe gelen dalgalardan ve akış içinde ulaşılan
ifade, tasvir ve etkilemeye yönelik göz kamaştırıcı
güzellikten söz etme gereği duyuyoruz.
Bu sure ele aldığı başlıca konuyu
eşsiz bir anlatımla irdelemektedir. Konuya her
dokunuşunda, her duruşunda ve her sahnesinde bu `göz
kamaştırıcı güzellik' belirginleşmektedir.
Bu güzelliği insan ruhu daha ilk anda fark eder, duyu
organları sıkı sıkıya algılar.
Aynı şekilde sahnelerine, manzaralarına ve
ilhamlarına karışan insan ruhu da adeta büyülenir.
Sure coşkun akışı, sahneleri,
konumları, ilhamları, duyguları, tablo ve gölgeleriyle
birbirine karışmış dalgaların
coşturduğu bir nehir yatağını
andırmaktadır. Bir dalga daha yerine varmadan ikinci
dalga gelip ona katılmaktadır. Tazyikli ve coşkun
mecrasında birbirlerine karışmaktadır.
Sure, birbirine karışmış coşkun
dalgaların her birinde anlattığımız göz
kamaştırıcı güzelliğin son
sınırına ulaşmaktadır. Bu arada çeşitli
sahnelerin sunuluş yöntemi arasındaki uyum da gözden
kaçmamaktadır. Tüm yönleriyle insan ruhunu, göz kamaştırıcı
güzellik, coşkun canlılık, tasvir, ifade ve müzikal
melodi, toplanma ve yığılma ile
kuşatmaktadır. Her delikten ve tüm alışkanlıklarıyla
ele almaktadır insan ruhunu...
Ders içinde bu çizgilerin tümü, olanca bütünlüğü
ve yeterliliğiyle öne çıkmaktadır. Okuyucu sanki
tüm sahnelerin, anlamlarıyla birlikte parlak ve göz alıcı
bir coşkuyla aktığını hissediyor.
Sahneler his dünyasının önünden akıp geçerken
birlikte bir ahenk meydana getirmek için, sözlü ifadenin
müzikal vurgusu da aynı coşkuyu
barındırmaktadır. Sahneler ve sözlü ifade, dile
getirdikleri ve amaçladıkları anlamları birlikte
ifade etmiş oluyorlar.
Bu sahnelerden herbiri parlayàn bir akış gibi adeta
meçhulden gelmekte, son derece zarif ve alımlı bir
şekilde duygularda, kalp ve akılda
belirginleşmektedir.
İbarenin kendisi de bir bakıma suyun
kaynağını andırmaktadır. İfadedeki müzikal
vurgu da zariflikte, sahne ve anlamla bir uygunluk arzetmektedir.
Coşkun àkışı ve şiddetli
parlaklığıyla bir ahenk oluşturmaktadır.
Anlamlar, sahne ve ibareler peş peşe gelen dalgalar
gibi sıralanmaktadır. Duygu, hayretler içinde olup
biteni seyretmektedir. Daha bir dalgayla birlikte yerine varmışken,
birdenbire kendini yeni bir dalgayla birlikte hareket eder durumda
buluyor. Tıpkı surenin başlangıcında,
sureyi tanımladığımız gibi...
Varlık sayfaları bütünüyle açık
durumdadır. Sahneler, geniş varlık
sayfasının her köşesinden, şuradan buradan
peş peşe sıralanıyorlar. Nerdeyse sıçraşıyorlar
diyeceğim!
Burada göze çarpan en belirgin çizgi, güzellik oluyor. Göz
kamaştırıcılığın ve
şaşırtıcılığın
sırrına ulaşmış güzellik. Güzellik açısından
sahneler birer birer seçilmiş ve belirlenmişler.
Anlamları ve kelimelerin müzikal yapısıyla
ibareler de öyle. Bu inancın temel gerçeklerini barındıran
anlamlar da bu gerçeğe güzellik
açısından
değinmektedir. Böylece gerçek tüm göz kamaştırıcılığıyla
belirginleşmektedir.
Kusursuz güzellik çizgisine işaret edenlerden biri de
hayatın ortaya çıkıp gelişmesini düşünmeye
ilişkin şu ilahi direktiftir: "Mahsul verdiklerinde
mahsullerine, olgunlaşmalarına bir bakın." Bu
bakmak, düşünmek ve yararlanmak için dikkat etmeyi
gerektiren, doğrudan doğruya göz kamaştırıcı
güzelliğe yönelten bir direktiftir."
Canlı evren sahnelerinin sunulmasının sonunda
ifadedeki güzellik, göz kamaştırıcılığın
ve olağanüstülüğün doruklarına
ulaşıyor. Şu güzel, sevimli ve şaheser
evrenin ötesinde tüm varlıklara bunca harikuladelikleri
bahşeden göklerin ve yerin yaratıcısına
ulaşılıyor. O'ndan söz edilirken de ancak bizzat
Kur'an'ın aktarabileceği bir olağanüstülük
sergileniyor.
"Gözler O'nu görmez. O, bütün gözleri görür. O,
lâtifdir, haberdardır." ( En'am Suresi: 103) Sonra biz
-bu derste- kendimizi açık evren kitabının
önünde buluyoruz. Dikkatsiz ahmaklar her an bu kitabın
önünden geçiyorlar, ancak harikulâdeliklerinin ve işaretlerinin
üzerinde düşünüp durmazlar. Gerçekler karşısında
gözleri kapayanlar da, olağanüstülüklerini ve
güzelliklerini görmek için gözlerini açmadan geçip giderler.
İşte bakın Kur'an'ın olağanüstü ifadesi
bizi yeniden varlık sahnesiyle yüzyüze getirmektedir. Sanki
bir anda kendimizi orada buluyoruz. Kur'an, varlık sahnesinin
harikulâde belirtileri karşısında bizleri
durdurup, göz kamaştırıcı sahnelerini görmemiz
için gözlerimizi açıyor. Gafiller gafili kimselerin dikkat
etmeden geçip gittikleri olağanüstülüklerini algılamamızı
sağlıyor.
İşte bakın gece, gündüz her an meydana gelen
harikulâde bir mucizeyle karşı karşıya
getirmektedir bizi. Şu sessiz ölüden fışkıran
hayat harikası... Nasıl doğuyor? Nereden geliyor?..
Ancak Allah katından geldiğini ve O'nun takdiri
uyarınca ortaya çıktığını
biliyoruz. Hiçbir insanın, hayatı derinliğine
kavraması mümkün olmadığı gibi,
oluşumunu da kavraması mümkün değildir.
Bakınız şimdi de bizi, göklerde yer alan
cisimlerin akıl almaz dolaşımıyla
karşı karşıya getirmektedir. Korkunç,
sürekli ve ince dolaşım! İnsanların meydana
gelmesini istediği hiçbir mucize her gün, her gece meydana
gelen hatta her saniye, her an olup biten bu mucizeye denk
olamàz.
Şimdi de bizi insan hayatının bir tek
kişiden ortaya çıkıp bu yolla çoğalması
olayıyla karşı karşıya getirmektedir.
İşte şimdi de kendimizi, bitkilerde hayatın
meydana gelmesi karşısında buluyoruz. Gökten inen
yağmur, gelişen ekinlerin ve olgunlaşan meyvenin
oluşturduğu sahneler karşısında buluyoruz
kendimizi. Çeşitli hayatların ve sahnelerin kümelendiği
bir ortam. Düşünme ve araştırma için geniş
bir alan. Ancak yeterli bir duygu ve açık bir kalple
seyretmemiz gerekmektedir.
Bakınız işte bütün varlık yepyeni duruyor
karşımızda. Sanki ilk defa görüyoruz. Canlıdır,
bize yakınlık gösteriyor biz de ona. Son derece
hareketlidir. Bu
hareketlilik
her noktasında göze çarpmaktadır. İnsanı
dehşete düşüren bir özelliğe sahiptir,
duyguları ve düşünceleri çepeçevre kuşatıyor.
Kendi varlığıyla yaratıcısından söz
etmektedir. İçinde barındırdığı
kanıtlarıyla yaratıcısının
birliğini ve gücünü göstermektedir.
İşte bu noktada Allah'a ortak koşma olayı
-ki ayetlerin akışı da bu sunuşla, şirk
ve müşrikleri karşılamayı hedeflemektedir- bu
varlığın fıtratına ve tabiatına son
derece yabancı bir durum olarak beliriyor. Doğru yola
iletici kanıtları barındıran varlık
alemini seyreden ve bunları derinliğine düşünen
bir kişinin vicdanına göre oldukça çirkin bir
durumdur, Allah'a ortak koşma olayı. Dehşet verici
varlık alemini saran iman gerçeği
karşısında, şirkin ve müşriklerin ileri
sürebilecekleri tüm mazeretler geçersiz oluyor böylece.
İnsan bünyesine ilâhlık gerçeğiyle hitap
etmeye ve bu gerçek karşısındaki kulluk konumunu açıklamaya
ilişkin Kur'an metodu, varlığın
yaratılış ve oluşumu gerçeğini,
hayatın yaratılışı ve oluşumu gerçeğini,
yüce Allah'ın mülkünde kolaylıkla temin edilmesini
sağladığı rızıkla hayatın güvencede
bulundurulması gerçeğini ve sebepler dünyasında
ortaksız bir şekilde yaratan,
yarattıklarını rızıklandıran ve
dilediği gibi tasarrufta bulunan otorite gerçeğini...
Evet Kur'an'ın sunuş metodu bu gerçeklerden son derece
duygulandırıcı bir etken meydana getirmektedir. Tek
başına Allah'a kulluk, inanç, kulluk, itaat ve boyun eğmeyi
O'na özgü kılmak gibi, insanların benimsemeye çağırıldıkları
ilkelerin zorunluluğuna oldukça güçlü bir kanıt
oluşturmaktadır. Varlık sayfasının
sunulmasından, yaratılış,
oluşum,rızık, güvence ve otorite gerçeklerinin
ortaya çıkmasından sonra, ayetlerin
akışında sadece Allah'a kulluk yapmaya ilişkin
bir çağrı yer almaktadır. Yani yüce Allah'ı
kullarının hayatlarının her alanında ilâhlık
ve özellikleri bakımından birlemek, hayata ilişkin
her konuda hakimiyeti ve hakimiyetine başvurmayı O'na
özgü kılmak, bunun dışında tüm ilâhlık
iddialarını ya da ilâhlığın bir tek
özelliğine sahip olduğunu ileri sürenlerin iddialarını
reddetme çağrısı yer almaktadır.
Aynı şekilde bu derste yer alan bu ayeti kerimede,
katışıksız kullukla, ilâhlığı
sadece Allah için birleme gerçeğini birleştirmeye, bu
arada yüce Allah'ın `her şeyin
yaratıcısı' ve `her şeye vekil olduğunu'
belirtmeye ilişkin Kur'an metodunun bir örneğini görmekteyiz.
"İşte Rabbiniz olan Allah, O'ndan başka ilâh
yoktur. O, her şeyin üstünde mutlak bir vekildir."
Dersin sonunda -bütünüyle varlık dünyasında yer
alan işaretlerin sunulmasından sonra- mucize istemenin
anlamsızlığı ortaya çıkmaktadır.
Aynı şekilde yalanlayanların inatçı
tabiatları da gözler önüne serilmektedir. Bunlar, işaret
ve kanıtların yetersizliğinden dolayı iman
etmekten kaçınmıyorlar, aksine kör ve çarpık
tabiatlarından dolayı karşı çıkıyorlar.
Yoksa varlık aleminde sayısız işaret ve
kanıt yer almaktadır.