O |
En´am
|
O |
|
82- İman edenler ve bu imanlarına zulüm karıştırmayanlar
var ya, güven işte onlar içindir, doğru yolda olanlar
onlardır.
83- Bu bizim kesin kanıtımızdır, onu
kavmine karşı İbrahim'e verdik. Biz
dilediğimizin derecesini kat kat yükseltiriz. Hiç kuşkusuz
Rabbin hikmet sahibi ve her şeyi bilendir.
İnananlar ve kendilerini bütünüyle Allah'a adayanlar,
gerek kulluk, gerek boyun eğme ve gerekse yöneliş
noktasında bu inançlarına şirki
bulaştırmayanlar... İşte güvencede olma
bunların hakkıdır, doğru yolda olanlar da
bunlardır.
Bu bizim kesin kanıtımızdır, onu kavmine
karşı İbrahim'e verdik. Biz dilediğimizin
derecesini kat kat yükseltiriz.
Kuşkusuz bu, kendisiyle tartışmak ve kavminin
ileri sürdüğü kanıtı çürütmek için, yüce
Allah'ın İbrahim'e (selâm üzerine olsun) ilham ettiği
bir kanıttır. Şu sahte tanrılarının,
ona bir kötülük dokundurabileceğine ilişkin düşüncelerinin
basitliği de ortaya çıkmış oluyor.
Ayrıca, yüce Allah'ın varlığını ve
evren üzerindeki güç ve otorite sahibi oluşunu
tartışma konusu yapmadıkları, sadece bu
tanrıları O'na ortak koştukları gayet açıktır.
İbrahim (selâm üzerine olsun) O'na ortak koşanınsa,
korkmayı daha çok hak ettiğini belirterek, onları
karşıladığı zaman... Yüce Allah'ın
kendisine verdiği, ilham ettiği bu kanıtla
onları karşılayınca, ulusunun ileri sürdüğü
kanıt çürüyüp kendi kanıtı geçerli oluyor.
Böylece İbrahim (selâm üzerine olsun) inanç, kanıt
ve konum bakımından kendi kavmine karşı
üstünlük sağlamış oluyor.. İşte yüce
Allah dilediği kimsenin derecesini böyle yükseltir. Bu
konuda hikmeti ve bilgisi uyarınca tasarrufta bulunur.
Hiç kuşkusuz Rabbin hikmet sahibidir ve her şeyi
bilendir.
Bu bölümü bitirmeden önce, Peygamberimizin arkadaşlarının
yaşadığı dönemin esintilerinden birini duymak
istiyoruz. O dönemde Kur'an onlara, yeni yeni iniyordu, ruhları
onu yavaş yavaş sindiriyordu. Onunla yaşıyor
ve onun için yaşıyorlardı. Olağanüstü bir
ciddiyet, dikkat ve sorumluluk duygusuyla ona yaklaşmış,
işaretleri, ilhamları ve gerekleriyle içiçe yaşamışlardı.
Bu durum karşısında ürpermekten kendimizi alamıyoruz,
dehşetten dona kalıyoruz. Bu eşsiz insan
topluluğunun durumunu ve çeyrek yüzyıl gibi kısa
bir zamanda yüce Allah'ın bu toplulukla ne tür olağanüstülükler
meydana getirdiğini kavrıyoruz.
İbn-i Cerir, Abdullah b. İdris'e dayandırarak
şöyle rivayet eder: "İman edenler ve
imanlarına bir zulüm karıştırmayanlar..."
ayeti nazil olunca, bu durum Peygamberin arkadaşlarına
ağır geldi. `Hangimiz kendisine haksızlık
etmez ki' dediler. Bunun üzerine Allah'ın elçisi, `Durum
sizin sandığınız gibi değildir.
Lokman'ın oğluna söyledikleri kastedilmektedir burada'
buyurdu. "Allah'a ortak koşma, çünkü şirk büyük
bir zulümdür." (Lokman
Suresi: 13)
Yine İbn-i Cerir, İbn-i Müseyyeb'den şöyle
rivayet eder: Ömer b. Hattab (Allah ondan razı olsun) "İman
edenler ve imanlarına bir zulüm karıştırmayanlar..."
ayetini okuduğunda büyük bir korkuya kapıldı.
Ardından Ubey b. Ka'b'a gidip, ey Eba Munzir, Allah'ın
kitabından bir ayet okudum ki, buna göre kurtuluş imkânsızdır.
Ubey b. Ka'b:
-Hangi ayettir bu? diye sordu. Bunun üzerine Ömer (Allah
ondan razı olsun) ayeti okudu ve hangimiz kendisine zulüm
etmez diye ekledi. Ubey b. Ka'b, `Allah seni affetsin, yüce
Allah'ın şöyle buyurduğunu işitmedin mi:
"Şirk büyük bir zulümdür." İmanlarına
şirk karıştırmayanlar" demek isteniyor'
dedi.
Yine İbn-i Cerir, Ebul Eş'ar'dan, o da
babasından şöyle rivayet eder: Zeyd b. Sevhan Selman'a
sordu: `Ey Ebu Abdullah, Allah'ın kitabından bir ayet
beni çok etkiledi': "iman edenler ve imanlarına zulüm
karıştırmayanlar..." Bunun üzerine Selman
(Allah ondan razı olsun) `Burada kastedilen Allah'a ortak
koşmaktır' dedi. Zeyd, `Bunu senden duymamış
olsaydım hiçbir zaman sevinmeyecektim. Sanki sahip olduğum
her şeyi kaybedip yeniden bulmuş gibi oldum' dedi.
Şu üç rivayet bu seçkin topluluğun Kur'an'ı
nasıl algıladıklarını,
ruhlarının üzerïnde ne kadar ciddi bir etki bıraktığını
göstermektedir. Bunun doğrudan doğruya uygulamaya dönük
emirler ve uyulması gereken prensipler olduğunu ve
uyulması zorunlu olan hükümler olduğunu bildikleri
zaman, nasıl karşıladıklarını göstermektedir.
Aynı zamanda sınırlı güçleri ile yerine
getirilmesi istenen yükümlülükler arasında büyük bir
fark olduğunu sandıkları zaman, nasıl da
dehşete kapıldıklarını gözler önüne
sermektedir. Yaptıkları ile yükümlülük arasında
büyük bir fark olduğu halde, işledikleri her türlü
kusurdan ötürü hesaba çekilecekleri düşüncesinin, Allah
ve peygamberinden hafifletici bir açıklama gelene kadar
nasıl bir panik meydana getirdiğini de göstermektedir.
Bu, aynı zamanda göz kamaştırıcı ve
olağanüstü bir sahnedir. Allah'ın kaderine perde olan
bir aracı olmuş, O'nun iradesini pratik hayatta
uygulayan ve O'nun dininin taşıyıcısı gönüllerin
sahnesi...
TEVHİD KERVANI
Bundan sonra ayetlerin akışı, peygamberlerden
Nuh, İbrahim ve son Peygamberin (Allah'ın salât ve
selâmı üzerlerine olsun) oluşturduğu şerefli
topluluğun öncülük ettiği ulu iman kafilesini sunmaya
başlıyor. Ayetlerin akışı, birbirine
bağlı olarak yol alan bu kafileyi -özellikle
İbrahim ve onun soyundan peygamberleri- sunarken,
değişik yerlerde göz önünde bulundurduğu
tarihsel sıralamayı burada dikkate almıyor.
Çünkü güdülen amaç, bir bütün olarak bizzat kafilenin
kendisidir, yoksa tarihsel kronoloji değildir.
|
|
O |
|
O |
|