Fıtrat bozulmaya başladı mı
sapıtır. Ardından bu
sapıklığını giderek derinleştirir.
Artık açı genişlemeye, başlangıç
çizgisinden gittikçe uzaklaşmaya
başlamıştır. Öyle ki, fıtratın
bundan sonra doğru yola dönmesi son derece güçleşir.
İbrahim'in (selâm üzerine olsun) kavmi putlara, gezegenlere
ve yıldızlara kullukta bulunuyor. İbrahim'in gönlünde
gerçekleşen bu dehşet verici yolculuğu düşünüp
değerlendirmiyorlardı. Bu olay onları sırf düşünüp
incelemeye bile yöneltememiştir. Üstelik düşünce ve
sapıklıklarındaki gözle görülür
çaresizliklerine rağmen, gelip onunla tartışmaya
ve inkâra kalkışıyorlar.
Ancak, Allah'ı gönlünde, aklında ve çevresindeki
varlık aleminde bulan mümin İbrahim (selâm üzerine
olsun) onları, büyük bir güven ve kararlılıkla
tiksinerek karşılıyor.
Allah beni doğru yola eriştirmişken, O'nun
hakkında benimle tartışmaya mı
kalkışıyorsunuz?"
Elimden tutarken, basiretimi açarken, beni kendisine
yöneltirken ve kendisini bana tanıtırken bulduğum
Allah hakkında benimle tartışmaya mı
kalkışıyorsunuz? Yüce Allah elimden tutmuş
bana yol göstermiştir. O halde vardır. Bana göre bu,
varlığının kanıtıdır. O'nu,
çevremdeki evrende gördüğüm gibi vicdanımda ve
bilincimde de gördüm. O halde, içimde bulduğum ve bunun için
bir kanıta da ihtiyaç duymadığım bir şey
hakkında benimle tartışmanızın bir
anlamı yoktur. O'nun beni kendisine iletmesi yeterli bir
kanıttır.
Ben O'na koştuğunuz ortaklardan korkmam.
Allah'ı bulan kişi nasıl korkabilir?
Allah'ın gücünden başka tüm güçler ciddiye bile alınmayacağına,
O'nun otoritesinden başka bir otoriteden
korkulmayacağına göre, Allah'ı bulan kişi,
neden ve niçin korkabilir ki?
Ancak, derin imanı ve içten teslimiyeti nedeniyle
İbrahim (selâm üzerine olsun) Allah'ın serbest
iradesine ve her şeyi kapsayan bilgisine dayanmadan kestirip
atmıyor.
Meğer ki, Rabbim hakkında bir şey dilemiş
olsun. Rabbimin bilgisi her şeyi
kuşatmıştır. Halâ düşünmüyor musunuz?
O, Allah'ın iradesine, korumasına ve gözetimine
dayanarak hiçbir konuda kavminin sahte tanrılarından
korkmadığını duyuruyor. Çünkü o, Allah'ın
korumasına ve gözetimine sığınmıştır.
O biliyor ki, Allah'ın dilediğinin
dışında hiçbir şey başına gelmez.
Allah'ın her şeyi kapsayan bilgisi onu da kapsamına
almıştır.
-"Sizler Allah'ın haklarında size hiçbir kanıt
indirmemiş olduğu putları O'na ortak koşmaktan
korkmazken, ben sizin O'na koştuğunuz ortaklardan
nasıl olur da korkarım? Eğer biliyorsanız, söyleyin'
bakayım, bu iki gruptan hangisi güvenli olmaya daha lâyıktır?"
Bu, kendisine güvenen ve şu varlıkta yer alan gerçekleri
kavrayan müminin mantığıdır. Korkması
gereken biri varsa bu, İbrahim (selâm üzerine olsun)
olmayacaktır. Korku duyması gereken, elini Allah'ın
eline tutuşturan ve böylece yoluna devam eden mümin
olmayacaktır. Bir müminin ne olursa olsun bu aciz tanrılardan
korkması düşünülemez. Kimi zaman yeryüzünde zorba
diktatörler şeklinde beliren bu tanrılar, yüce Allah'ın
gücü karşısında kaale bile alınmayacak
derecede zayıftırlar. Onlar, yüce Allah'ın
kendilerine bir yetki ve güç vermediği canlı
cansız şeyleri Allah'a ortak koşmaktan
korkmadıkları halde, İbrahim (selâm üzerine olsun)
bu çaresiz sahte tanrılardan korkar mı? O halde, iki
gruptan hangisi daha güvencededir? Allah'a inanıp
ortakları reddeden mi, yoksa hiçbir yetkisi ve gücü
bulunmayan şeyleri Allah'a ortak koşan mı?
Şayet az da olsa, bir bilgileri ve anlayışları
varsa söylesinler bakalım, hangi grup kendini güvencede
hissetmeyi hak etmiştir?
Burada cevap yüceler aleminden geliyor, yüce Allah bu soruna
ilişkin hükmünü bildiriyor: