Peygamberimize (Allah'ın selâmı üzerine olsun)
yönelik bu emrin, ayetin sınırları içinde, onun
ötesinde müslümanlara da yönelik olabilir. Bu durum Mekke'de
oluyordu. Resulullah'ın görevinin tebliğle
sınırlı olduğu bir sırada, Allah'ın
istediği bir hikmetten dolayı savaşmakla görevlendirilmediği
bir dönemde oluyordu. O dönemde mümkün oldukça müşriklerle
bir çarpışmaya girmeme konusunda açık direktifler
verilmişti. Resulullah'a yönelik, Allah'ın dinini
dillerine doladıklarını, ayetlerini
saygısızca söz konusu ettiklerini gördüğünde,
müşriklerin toplantılarına katılmama,
şayet şeytan unutturur da onlarla birlikte oturursa,
Allah'ın emir ve yasağını hatırlar
hatırlamaz en kısa zamanda toplantılarını
terk etme emri bazı rivayetlere göre müslümanların da
uymak zorunda oldukları bir emirdi. Zalim kavimden kasıt,
müşriklerdir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de genellikle bu
şekilde ifade edilmektedirler.
Ancak Medine'de bir İslâm devleti kurulduktan sonra,
Peygamberimizin müşriklere karşı tutumu
değişmişti. Hiç kimsenin Allah'ın ayetlerini
diline dolamaya cesaret edememesi için, fitne ortadan kalkıp
hakimiyet tamamen Allah'ın dininin oluncaya kadar cihad ve
savaş geçerliydi artık.
Daha önce Resulullah ile müşrikler arasındaki kesin
ayrılığı belirtip, sorumluluk ve sonucun
farklılığını bildirdiği gibi,
şimdi de müslümanlarla müşrikler arasındaki
kesin ayrılığı tekrarlamaktadır ayetin
akışı.