Bu kısa tehditte gönülleri titreten bir etki söz
konusudur.
Bu, gerçeğe güvenmenin, ne kadar büyüklenirse
büyüklensin, batılın sonunda emin olmanın,
belirlenen sürede yüce Allah'ın yalanlayanları
yakalayacağına inanmanın, her haberin gerçekleşeceği
bir zamanının olduğuna ve her yolculuğun bir
sonunun olduğuna güvenmenin verdiği iç huzurun
ifadesidir.
Kavimlerinin yalanlaması, aşiretlerinin
kabalığı, ailelerinde çektikleri gariplik, işkence,
şiddet, sıkıntı ve yalnızlık
karşısında dava adamları, yüce Allah'a ne
kadar da muhtaçtırlar. Kur'an'ın gönüllere akıttığı
bu huzur ve güven duygusuna ne kadar da ihtiyaçları var.
Onlara bu şekilde tebliğ yaptıktan ve bu derece
kesin yalanlamalarıyla karşılaştıktan
sonra peygamber (Allah'ın selâmı üzerine olsun),
-tebliğ ve hatırlatmak amacıyla da olsa- onlarla
oturup kalkmamak zorundadır. Allah'ın ayetlerini ele
alırken gereken saygıyı göstermediklerini, dinden
söz ederken, ona yakışan ciddiyet ve edepden uzak
olduklarını, sözleriyle ve davranışlarıyla
dini oyun ve eğlence konusu yaptıklarını görünce,
hemen oradan uzaklaşmalıdır. Ta ki -bu
durumlarını sürdürdükleri halde- onlarla birlikte
oturması, yaptıklarını onaylamak anlamına
ya da dine karşı duyarlılığın
azlığı anlamına gelmesin. Çünkü bu konuda
olduğu kadar başka hiçbir yasağın çiğnenmesine
karşı müslüman, bu denli hassas değildir.
Şayet şeytan ona unutturur da toplantılarına
katılacak olursa, hatırlar hatırlamaz hemen
kalkıp toplantılarını terk etmelidir.