Kuşkusuz tehlikeyi düşünmek, korkuyu hatırlamak,
isyancı nefisleri uysallaştırır, katı
kalpleri yumuşatır. Kişiye zayıf ve çaresiz
anını hatırlattığı gibi,
genişlik rahmetini, kurtuluş nimetini de
hatırlatır.
De ki; "Sizi karanın ve denizin
karanlıklarından kurtaran kimdir? Ki, O'na -Eğer
bizi bu zor durumdan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden
olacağız- diye açıktan ya da gizlice
yalvarırsınız."
Darlığa düşen ya da darlığa düşenlerin
sıkıntılı halini bilen herkesin bildiği
bir deneyimdir bu. Karanın ve denizin karanlıkları
çoktur. Karanlığın olabilmesi için gece olması
şart değildir. Yolu kaybetmek bir karanlıktır,
tehlike de öyle. Karada ve denizlerde insanları bekleyen
gayb bir perdedir. Ne zaman insanlar karanın veya denizin
karanlıklarından biriyle karşılaşacak
olurlarsa, içlerinde Allah'dan başka bir şey
hissetmezler. Yakararak O'na dua ederler ya da sessizce
yalvarırlar. Bu durumda fıtrat, üzerine bulaşmış
tozlardan arınıp derinliklerinde gizli gerçekle,
biricik ilâhlık gerçeğiyle yüzyüze gelir. Hak olan
Allah'a, ortak koşmadan yönelir. Çünkü bu anda şirk
düşüncesinin saçmalığını, ortak
koştuklarının işe
yaramadığını anlar. Bu nedenle
sıkıntıya düşenler birtakım sözler
vermeye başlarlar.
Eğer bizi bu zor durumdan kurtarırsa kesinlikle
şükredenlerden olacağız.
Yüce Allah işin gerçeğini onlara anlatması için
peygamberine şöyle buyurmaktadır:
De ki; "Sizi bu zor durumdan ve bütün sıkıntılardan
kurtaran Allah'dır."
Onun dışında yakarışlara
karşılık verecek, sıkıntıları
giderebilecek birisi söz konusu değildir.
Ardından iğrenç ve
şaşırtıcı
davranışlarını da
hatırlatmasını emretmektedir:
"Sonra da O'na ortak koşuyorsunuz."
Burada ayet-i kerime onları, kurtulduktan sonra da
başlarına gelebilecek Allah'ın azabıyla yüzyüze
getirmektedir. Bu, bir defada olup biten bir şey
değildir ki, düşündükleri gibi O'nun kontrolünden
kurtulabilsinler.