Yüce Allah, her ulusa kendi dillerini konuşan bir
peygamber göndermeyi dilemiştir. Peygamberlerin sonuncusu
Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- birlikte en son
risaleti gönderene kadar durum bu şekilde sürmüştür.
O, Allah tarafından insanlığa gönderilen son
peygamberdir. Bu yüzden bütün insanlara gelmiş bir
peygamber olmasını uygun görmüştür.
Böylece yüce Allah, Araplar'ın şu mazereti ile sürmelerine
engel olmuştur: "Musa ve İsa'nın herbiri kendi
uluslarına gönderilmişlerdir. Biz de onların
kitaplarını öğrenmekten habersizdik. Bu konuda hiçbir
bilgimiz olmadığı gibi, ilgimiz de yok. Şayet
bize anadilimizde bir kitap gelseydi, bize hitap etseydi, biz de
uyarılsaydık, ehli kitaptan daha sıkı
doğru yola sarılırdık." Oysa kendilerine
bu kitap gelmiş, -bütün insanlığın
peygamberi olsa bile- onlara bu peygamber gelmiştir. Üstelik
kendisinin doğruluğuna bir belge oluşturan kitapla
gelmiştir. Bu peygamber onlara içinde hiçbir karışıklık,
hiçbir kapalılık bulunmayan apaçık gerçekler
getirmiştir. Bu gerçekler onları içinde bulundukları
sapıklıktan kurtarıp doğru yola yöneltir. Ayrıca
bu, hem dünyada hem de ahirette onlar için rahmettir.
Durum bu olduğuna göre, kendisini doğru yola,
iyiliğe ve kurtuluşa çağıran Allah'ın
ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çeviren daha zalim kim
olabilir? Hem kendisini hem de insanlığı bu ulu
hayırdan yoksun bırakan cahiliyenin düşünce ve
hükümleriyle yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimse kadar
hem kendisine hem de insanlığa karşı zulüm işleyen
biri var mı? Bu gerçekten yüz çevirenlerin tabiatlarındaki
afet onların gerçeği kabullenmekten kaçınmalarına
neden olmaktadır. Tıpkı devenin ayağında
bulunan ve gövdesinin eğik durmasına yani
yalpalamasına neden olan sakatlık gibi. Onlar hakka ve
doğruluğa karşı yan çiziyorlar. Sakat devenin
dengeli ve düzgün yürümekten kaçınması, yan
çizmesi gibi. Bu yan çizmeleri ve eğri karakterleri yüzünden
azabın en kötüsünü hakediyorlar:
"Ayetlerimizden yüz çevirenleri, bu yüz
çevirmelerinden ötürü azapların en kötüsüne çarpıtacağız."
Kur'an'ın ifade tarzı, duygularda anlamın
aslına eşlik etmesi için, somut durumdan soyut duruma
nakledilmiş sözcükleri kullanır. Örneğin burada
= Yesfudu = deyimini kullanıyor ve biz bu kelimenin,
ayağında bulunan bir hastalıktan dolayı
dengeli yürüyemeyen, eğri yürüyen deve için kullanıldığını
biliyoruz. Aynı şekilde, develerde -insanlarda
olduğu gibi- rastlanan boyun tutulma sakatlığı
deyimi kullanılmaktadır. Bu sakatlığa
yakalanan deve zorunlu olarak yüzünü çevirir ve rahat bir
şekilde boynunu hareket ettiremez. Yine bunun gibi
yaptıkları boşa çıkmıştır
ifadesi de kullanılmıştır. Bu deyim, zehirli
bir bitki yiyen, dolayısıyla şişerek patlayan
devenin yok olmasından alınmıştır. Bu
üslûbun örnekleri çoktur.
Bu kitabı onaylamak için mucize istekleri geri çevirmek
amacına yönelik bu tehditte bir adım daha
atılıyor. Bu tehditin aynısı, inanç gerçeğini
yalanlama münasebetiyle surenin başlarında yer
almıştı. Aynı tehdit burada da tekrar ediliyor
ama bu sefer ki münasebet, Allah'ın şeriatına
uymaktan ve onà bağlanmaktan yüz çevirmektir. Surenin başında
şu ifade yer almıştı:
-