Bu dehşet verici bir karşılamadır,
aynı zamanda net bir karşılamadır. Bu dinin
tabiatına ilişkin gerçeği de gizli değildir.
Bu din, açıktan açığa Allah'la birlikte
başka tanrılar edinmekle işlenen şirkle,
koydukları hükümlerin Allah'ın hükmü olduğunu
ileri sürmelerine bakmadan Allah'ın izin vermediği
konularda hakimiyet ve kanun koyma hakkını insanlara
vermekle somutlaşan şirki bir saymaktadır. Böyle
bir davranışta bulunanların Allah'ın
ayetlerini yalanladıklarını, ahirete
inanmadıklarını, rabblerine
bazılarını denk tuttuklarını, yani
kendisine denk saydıkları eşler
koştuklarını son derece kesin bir ifadeyle dile
getirmektedir. Bu ifade, kâfirlerin niteliklerine ilişkin
surenin ilk ayetinde kullanılan ifadenin
aynısıdır:
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve
aydınlığı yoktan var eden Allah'a mahsustur.
Durum böyleyken kâfirler, bunları Rabb
Hakimiyet yetkisini gasbedenlere ve insanlar için kanunlar
koymaya yeltenenlere -hükmettikleri şeylerin Allah'ın hükmü
olduğunu ileri sürmelerine bakmadan- ilişkin
Allah'ın hükmü budur. Artık bu oldukça önemli soruna
ilişkin Allah'ın hükmünden sonra herhangi bir kimsenin
görüş bildirme hakkı yoktur.
Yüce Allah'ın niçin böyle bir hüküm verdiğini,
onları neden ayetlerini yalanlayan, ahiret gününe inanmayan,
başkalarını Rabblerine denk tutan müşrikler
saydığını anlamak istersek, bunu yapabiliriz.
Çünkü Allah'ın şeriatının ve hükmünün
gerisindeki hikmeti düşünmek müslümandan istenen bir
şeydir.
Yüce Allah, kendi kendilerine insanlar için kanunlar koyanlar
bu kanunlar Allah'ın şeriatına dayanmaktadır
deseler de -hakkında Allah'ın ayetlerini yalanlayan hükmünü
vermektedir. Çünkü O'nun bütün ayetleri- şayet evrensel
ayetler kastediliyorsa- O'nun yaratıcı,
yarattıklarının rızkını veren,
aynı zamanda bir olduğuna tanıklık etmektedir.
Yaratan, yarattıklarının rızkını
veren, onların sahibidir de. O halde sadece O, hayatları
üzerinde tasarrufta bulunup onlar için hükümler koyabilir. Kim
O'nu hakimiyette birlemezse, O'nun ayetlerini yalanlamış
demektir. Şayet Kur'an ayetleri kastediliyorsa; yüce Allah'ın,
insanların pratik hayatları üzerindeki hakimiyet noktasında
birlenmesinin, sadece O'nun şeriatının kanun
edinilmesinin, uygulanan kanun ve egemen hüküm açısından
insanların tek başına O'na kulluk
yapmalarının zorunluluğuna ilişkin ayetler
kesin, açık ve nettirler.
Aynı şekilde yüce Allah, onların ahiret gününe
inanmadıklarına hükmetmiştir. Çünkü ahiret
gününe inanan birinin, kıyamet günü yüce Rabbiyle buluşacağına
iman eden kimsenin, Allah'ın ilâhlığına tecavüz
etmesi ve yüce Allah'ın ortaksız olduğu bir
yetkiyi kendisi için iddia etmesi mümkün değildir. Bu
yetki, insan hayatının üzerindeki mutlak hakimiyettir.
Bu hakimiyet O'nun ezeli yargısında, kaderinde,
şeriat ve hükmünde somutlaşmıştır.
En sonunda onların, Rabblerine kimilerini denk
tuttukları hükmü verilmiştir. Yani kâfirlerin niteliği
olan şirkle itham edilmişlerdir. Çünkü onlar Allah'ı
birleyen kimseler olmuş olsalardı, O'nun ortaksız
ve bir olduğu hakimiyet yetkisinde bazılarını
O'na ortak koşmazlardı. Ya da bir kulun böyle bir
iddiada bulunmasını ve böyle bir şeye
kalkışmasını hoşnutlukla kabul etmezlerdi.
Bizim gördüğümüz kadarıyla, hakimiyet yetkisini
ele geçiren ve Allah'ın izin vermediği konularda
insanlar için kanunlar koyanlar hakkında, Allah'ın
ayetlerini yalanlama, ahiret gününe inanmama ve küfrün
belirtisi olan Allah'a ortak koşma hükmünün verilmiş
olmasının hikmeti budur. Fakat "hükmün"
kendisine gelince; "müslüman" birinin bu konuda tartışmaya
girmesi mümkün değildir. Bu